İstemin Konusu : … Vergi Mahkemesinin, … tarih ve E:…, K:… Sayılı ısrar kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Dava konusu istem : Tasfiyesi tamamlamış davacı şirket adına, vergi inceleme raporu uyarınca, 2009 yılının Ocak ile Mayıs dönemleri için re’sen salınan katma değer vergisi ile kesilen üç kat vergi ziyaı cezaları davaya konu yapılmıştır.
Mahkemenin ilk kararının özeti : … Vergi Mahkemesi, …tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; vergi inceleme raporunun atıfta bulunduğu vergi tekniği raporunun davacıya tebliğ edilmemesinin esasa ilişkin bir şekil hatası olduğu ve davacının savunma hakkını kısıtladığı gerekçesiyle cezalı tarhiyatı kaldırmıştır.
Daire kararının özeti: Davalı idarenin temyiz istemini inceleyen Danıştay Dördüncü Dairesi, 27/02/2018 tarih ve E:2016/5715, K:2018/1967 sayılı kararıyla; 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 34, 35 ve 108. maddeleri ile 31/10/2011 tarih ve 28101 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Vergi Denetim Kurulu Yönetmeliğinin 56 ve 57. maddelerine yer verdikten sonra, davalı idarenin savunma dilekçesi ekinde vergi tekniği raporunun dava dosyasına sunulduğu, bu durumda davacının savunma hakkının kısıtlandığından söz edilemeyeceği gibi tesis edilen işlemi hükümsüz kılacak nitelikte esasa etkili bir şekil hatasının da bulunmadığı gerekçesiyle, işin esası incelenerek karar verilmek üzere kararı bozmuştur.
Israr kararının özeti: Mahkeme, aynı hukuksal nedenler ve gerekçeyle ilk kararında ısrar etmiştir.
Temyiz edenin iddiaları: Vergi tekniği raporunun, davacıya tebliğ edilmesine gerek bulunmadığı gibi dava dosyasına ibraz edilmesi nedeniyle davacının savunma hakkının kısıtlandığından bahsedilemeyeceği ileri sürülmektedir.
Karşı tarafın savunması: Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi …. Düşüncesi: Tüzel kişiliği sona eren şirket tarafından açılan davanın ehliyet yönünden reddedilmesi gerekirken, cezalı tarhiyatın hukuka uygunluğu incelenerek verilen ısrar kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Karar veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
KARAR :
İnceleme ve Gerekçe:
Davacı şirketin tasfiyesinin sonuçlandırıldığı hususu 10/09/2012 tarihinde tescil edilip, 14/09/2012 tarih ve 8153 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde yayımlandıktan sonra, davacı şirket adına 2009 yılının Ocak ila Mayıs dönemleri için katma değer vergisi tarh edilmiş ve üç kat tutarında vergi ziyaı cezaları kesilmiş olup, bu vergi ve cezalara ilişkin ihbarnamelerin 13/12/2013 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine, şirket adına işbu dava açılmıştır.
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 8. maddesinde, mükellef, vergi kanunlarına göre kendisine vergi borcu düşen gerçek veya tüzel kişiler olarak tanımlanmıştır. 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 2. maddesinde de 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre kurulmuş sermaye şirketlerinin bu verginin mükellefi olacağı kurala bağlanmıştır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 47. maddesi ile izleyen maddelerinde, başlı başına bir varlık olmak üzere örgütlenmiş kişi toplulukları ile belli amaca özgülenmiş olan bağımsız mal topluluklarının, kendileriyle ilgili özel hükümlere göre tüzel kişilik kazanacağı, insana özgü olanlar dışında bütün haklara ve borçlara ehil olacağı ve fiil ehliyetini, kanuna ve kuruluş belgelerine göre gerekli organlara sahip olmakla kazanacakları öngörülmüştür. Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre limited şirketler, ticaret sicilinde tescil ile tüzel kişilik kazanmakta, ana sözleşmesinde yazılı işletme konularında haklara ve borçlara sahip olmakta, organları tarafından temsil edilmekte, şirketin herhangi bir nedenle sona ermesi halinde şirketin ticaret sicilinden terkin edilmesi ile birlikte tüzel kişilik son bulmaktadır.
Hukuki değerlendirme:
Tüzel kişiliğinin sona ermesi nedeniyle hak ve fiil ehliyetini yitiren şirketlerin, sona erme tarihinden sonra haklara sahip olması veya borçlu kılınması mümkün değildir. Tüzel kişiliğin sona ermesinden önceki dönemlerle ilgili olsa dahi tasfiyesi tamamlanmış şirket adına vergi ve ceza ihbarnamesi düzenlenmesi veya başka bir idari işlem tesis edilmesi hiçbir hukuksal sonuç yaratmayacağı gibi, ancak kanuni organları aracılığıyla temsil edilebilen şirketlerin tüzel kişiliğinin sona ermesi, organlarının da sona ermesine yol açtığından, yargı yerlerinde temsil edilebilmelerine olanak bulunmamaktadır.
Diğer yönden, hiçbir hukuksal sonuç doğurmayan işlemlerin idari davalara konu edilmesi de olanaksızdır.
Bu durumda, tüzel kişiliği sona eren şirket tarafından açılan davanın ehliyet yönünden reddedilmesi gerekirken, cezalı tarhiyatın hukuka uygunluğu incelenerek verilen ısrar kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle; Davalının temyiz isteminin KABULÜNE, Vergi Mahkemesinin ısrar kararının BOZULMASINA, Yeniden verilecek kararda karşılanacağından, yargılama giderleri hakkında hüküm kurulmasına gerek bulunmadığına, 2577 sayılı Kanunun (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 27/03/2019 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY :
Tasfiyesi tamamlamış davacı şirket adına, 2009 yılının Ocak ila Mayıs dönemleri için re’sen salınan katma değer vergisi ile kesilen vergi ziyaı cezalarını kaldıran vergi mahkemesi ısrar kararı, davalı idare tarafından temyiz edilmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2. fıkrasının (1-a) bendindeki düzenleme ile idarenin tek taraflı irade açıklamasıyla kesin ve yürütülmesi zorunlu nitelikte tesis edilen idari işlemlerin, ancak bu idari işlemle meşru, kişisel ve güncel bir menfaat ilgisi kurulabilenler tarafından iptal davasına konu edilebileceği kabul edilmektedir.
Öte yandan, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 10. maddesinin 1. fıkrasında, tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevlerin kanuni temsilcileri tarafından yerine getirileceği düzenlemesine yer verilmiş; 2. fıkrasında, yukarıda yazılı olanların bu ödevleri yerine getirmemeleri yüzünden mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen alınmayan vergi ve buna bağlı alacakların kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınacağı belirtilmiş; son fıkrada ise, tüzel kişilerin tasfiye haline girmiş veya tasfiye edilmiş olmalarının, kanuni temsilcilerin tasfiyeye giriş tarihinden önceki zamanlara ait sorumluluklarını kaldırmayacağı kurala bağlanmıştır.
Dosyanın incelenmesinden, davacı şirketin tasfiyesinin sonuçlandırıldığı hususu 10/09/2012 tarihinde tescil edilip, 14/09/2012 tarih ve 8153 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde yayımlandıktan sonra, davacı şirket adına 2009 yılının Ocak ila Mayıs dönemlerine için katma değer vergisi tarh edilmiş ve vergi ziyaı cezaları kesilmiş olup, bu vergi ve cezalara ilişkin ihbarnamelerin 13/12/2013 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine, şirket adına dava açıldığı anlaşılmıştır.
Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre, şirketlerin tüzel kişilikleri, ticaret sicilinden silinmeleriyle sona erer. Olayda, adına tarh ve ceza kesme işlemi tesis edilen şirketin tüzel kişiliği de ticaret sicilinden silindiği tarihte sona ermiş bulunmaktadır. Bu tarihten sonra adı geçen şirketin haklara sahip olması, borçlu kılınması mümkün değildir. Bunun sonucu olarak, münfesih şirket adına tarh ve ceza kesme işlemleri tesis edilemeyeceğinden yapılan cezalı tarhiyatta hukuka uygunluk bulunmamaktadır.
Bu durumda, davacının savunma hakkının kısıtlandığı gerekçesiyle cezalı tarhiyatın kaldırılması yolunda verilen kararda sonucu itibarıyla hukuka aykırılık bulunmadığından, davalı idarenin temyiz isteminin bu gerekçe ile reddi gerektiği oyu ile karara katılmıyoruz.