YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas | : 2017/2434 |
Karar | : 2021/932 |
Tarih | : 06.07.2021 |
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Manavgat 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davalı … vekili ve davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 11.07.2011 tarihinde Yusuf Türkoğlu’ndan tapusuz taşınmazın satış ve zilyetliğin devri sözleşmesi ile köyiçi mevkiinde kain yaklaşık 410 m2 yüzölçümünde, doğusu: mahalle cami, batısı: yol, kuzeyi: Mustafa Yılmaz varisleri kullanımındaki yer, güneyi: yol ve gerisi satıcıya ait olan 594 parselde kayıtlı taşınmaz ile çevrili yeri devraldığını, satıcı Yusuf Türkoğlu’nun 40 yılı aşkın bir süre önce taşınmazı imar ve ihya ederek tarım arazisi hâline getirdiğini ve aralıksız nizasız malik sıfatıyla zilyet olduğunu, Yusuf Türkoğlu yönünden Türk Medeni Kanunu’nda öngörülen zilyetlikle kazanma koşullarının oluştuğunu, Yusuf Türkoğlu’nda geçen zilyetlik süresi ile kazanılan mülkiyet hakkı müvekkiline devredildiğinden sınırları belirtilen taşınmazın müvekkili adına kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Cevabı:
Davalı … vekili cevap dilekçesinde; taşınmazın 3367 sayılı Kanun kapsamında kaldığını, dolayısıyla taşınmazın tapulamasının yapıldığı tarih ile uygulamanın kesinleştiği tarihe kadarki dönemde davacının zilyetlikle iktisap süresinin dolmadığını, taşınmazın taşlık çalılık olarak tespit harici bırakıldığını, imar ve ihya ile kazanmaya elverişli yerlerden olmadığını, davanın reddi ile taşınmazın Hazine adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı … cevap dilekçesi sunmamış, yargılamaya katılmamıştır.
Mahkeme Kararı:
Manavgat 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 03.12.2013 tarihli ve 2011/321 E., 2013/643 K. sayılı kararı ile; dava konusu taşınmazın bulunduğu bölgede 1967 yılında kadastro çalışmalarının tamamlandığı ve dava konusu yerin içerisinde bulunduğu alanın paftasında meydanlık belirtmesi yapılarak tescil harici bırakıldığı, dinlenen tanık ve mahalli bilirkişi beyanları ile dosyaya sunulan ziraatçi bilirkişi raporlarından davacı yararına eklemeli zilyetlik ile 20 yıla aşkın süre geçmesi nedeniyle tescil şartlarının doğduğu, dava konusu yerin ormandan sayılan yerlerden de olmadığı, davanın sübuta erdiği gerekçesiyle davanın kabulü ile güneyi yol, ilerisi kısmen 594 parsel, doğusu köy camisi, kuzeyi ve batısı tescil harici yer ile çevrili fen bilirkişilerin 01.10.2012 tarihli raporuna ekli krokide A ile gösterilen 446,14 m²lik yerin aynı köy son parsel numarasından sonra gelmek üzere davacı adına tarla vasfı ile tesciline karar verilmiştir.
Manavgat 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı … vekili tarafından temyiz isteminde bulunmuştur.
Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesince 12.11.2014 tarihli ve 2014/5592 E., 2014/9366 K. sayılı kararı ile; “…Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde tespit ve dava tarihinden önce 6831 sayılı Kanuna göre 05.07.1971 tarihinde ilânı yapılıp kesinleşen orman kadastrosu ve 2. madde uygulaması ile 3302 sayılı Kanuna göre 12.05.1992 tarihinde ilânı yapılıp kesinleşen aplikasyon ve 2/B madde uygulaması bulunmaktadır.
Taşınmazın bulunduğu yerde genel arazi kadastrosu işlemi 1967 yılında yapılmış ve sonuçları ilân edilerek kesinleşmiştir.
Mahkemece çekişmeli taşınmazın orman sayılmayan yerlerden olduğu belirlendiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş ise de, yapılan inceleme ve araştırma hükme yeterli değildir. Şöyle ki, hükme dayanak orman bilirkişi raporunda 1963 tarihli memleket haritası uygulanmasına rağmen bu haritanın düzenlendiği tarihten sonra 1969 yılı çekim tarihli memleket haritası uygulanmış olması nedeniyle yetersiz olduğu gibi yörede yapıldığı anlaşılan 1971 yılında yapılan orman tahdidine ilişkin belgeler getirtilmediğinden denetlenememektedir. Ayrıca, çekişmeli taşınmazın yakınında bulunan 584, 585, 594 ve 595 parsel sayılı taşınmazların ilk oluşumundan itibaren tapu kayıtları getirtilerek çekişmeli taşınmaz yönünü ne şekilde nitelendirdikleri araştırılmamıştır.
Bunlardan ayrı, Medenî Kanunun 713. maddesi gereğince tescil davalarında husumet, Hazine ve ilgili kamu tüzel kişisi ile birlikte taşınmaz köy sınırları içinde ise, köy tüzel kişiliğine, belediye sınırları içinde ise, ilgili belediye başkanlığına yöneltilmelidir. Davanın niteliği gereği Orman Yönetiminin davada davalı sıfatıyla bulunması gerektiği gibi 06.12.2012 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6360 sayılı “Ondört İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmialtı İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un 1. maddesinde
“1- “Aydın, Balıkesir, Denizli, Hatay, Malatya, Manisa, Kahramanmaraş, Mardin, Muğla, Ordu, Tekirdağ, Trabzon, Şanlıurfa ve Van illerinde, sınırları il mülki sınırları olmak üzere aynı adla büyükşehir belediyesi kurulmuş ve bu illerin il belediyeleri büyükşehir belediyesine dönüştürülmüştür.
…” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
Kanunun “Yürürlük” başlıklı 36. maddesi uyarınca da geçici 1. maddenin onüçüncü fıkrasının ilk mahalli idareler genel seçim tarihi olan 30.03.2014 tarihinde yürürlüğe girdiği görülmektedir.
Somut olaya gelince; davalı … Köyünün 6360 sayılı Kanunun yukarıda belirtilen ilgili maddeleri uyarınca mahalle olarak bağlı bulundukları Manavgat İlçesi Belediyesine katıldığı ve tüzel kişiliğinin son bulduğu, başka bir deyişle davada pasif husumet ehliyetinin kalmadığı anlaşılmaktadır.
Bu nedenle, mahkemece öncelikle Manavgat Belediyesi ve Orman Yönetimine husumet yaygınlaştırılarak taraf teşkili sağlanmalı; çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde 1971 yılında yapıldığı anlaşılan orman tahdidine ilişkin işe başlama, çalışma, işi bitirme ve sonuçlarının askı ilân tutanakları ile taşınmazın bulunduğu yeri orman tahdit sınır noktalarıyla birlikte gösterir onaylı orman tahdit harita örneğinin ile 1963 tarihli memleket haritasının elde edildiği hava fotoğrafı ve çekişmeli taşınmaz sınırında bulunan parsellere ilişkin tapu kaydı ve dayanağı belgeler bulunduğu yerden getirtildikten sonra dosya içinde bulunan 1963, 1983 ve 1995 tarihli memleket haritaları ile 1969 ve 1992 tarihli hava fotoğrafları önceki bilirkişiler dışında halen Orman ve Su İşleri Bakanlığı ve bağlı birimlerinde görev yapmayan bu konuda uzman orman yüksek mühendisleri arasından seçilecek üç orman mühendisi ve bir harita bilirkişi yardımıyla yeniden yapılacak inceleme ve keşifte, çekişmeli taşınmaz ile birlikte çevre araziye de uygulanmak suretiyle taşınmazın öncesinin bu belgelerde ne şekilde nitelendirildiği belirlenmeli; 3116, 4785 ve 5658 sayılı kanunlar karşısındaki durumu saptanmalı; tapu ve zilyetlikle ormandan toprak kazanma olanağı sağlayan 3402 sayılı Kanunun 45. maddesinin ilgili fıkraları, Anayasa Mahkemesinin 01.06.1988 gün ve 31/13 E.K.; 14.03.1989 gün ve 35/13 E.K. ve 13.06.1989 gün ve 7/25 E.K. sayılı kararları ile iptal edilmiş ve kalan fıkraları da 03.03.2005 gününde yürürlüğe giren 5304 sayılı Kanunun 14. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olduğundan, bu yollarla ormandan yer kazanılamayacağı, öncesi orman olan bir yerin üzerindeki orman bitki örtüsü yok edilmiş olsa dahi, salt orman toprağının orman sayılan yer olduğu düşünülmeli; toprak yapısı, bitki örtüsü ve çevresi incelenmeli; keşifte, hakim gözetiminde, taşınmazın dört yönden renkli fotoğrafları çektirilip, onaylanarak dosyaya eklenmeli; fen ve uzman orman bilirkişiler eliyle yerine uygulanacak kesinleşen orman kadastrosu ve 2/B uygulama haritası ile irtibatlı, taşınmazın konumunu gösteren orijinal-renkli (renkli fotokopi) memleket haritasının ölçeği kadastro paftası ölçeğine, yine kadastro paftası ölçeği de memleket haritası ölçeğine çevrildikten sonra, her iki harita komşu ve yakın komşu parselleri de içine alacak şekilde birbiri üzerine aplike edilmek suretiyle, çekişmeli taşınmazın konumunu çevre parsellerle birlikte haritalar üzerinde gösterecekleri ayrı renklerle işaretli ve bilirkişilerin onayını taşıyan, duraksamaya yer vermeyecek nitelikte kroki düzenlettirilmeli ve oluşacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmelidir.
Açıklanan hususlar gözetilmeksizin, eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak yazılı biçimde hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırıdır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
Manavgat 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 24.03.2015 tarihli ve 2015/48 E., 2015/170 K. sayılı kararı ile; sunulan bilirkişi raporlarının gerekçeli, somut verilere dayalı oldukları, dava konusu yer 1963 tarihinden önce çalılık ise de ; kesinleşen orman sınırlarının dışında kaldığı, orman vasfında bir yer olmadığı, sınırlarının bilirkişiler tarafından tespit edildiği, ziraatçı bilirkişi ve ormancı bilirkişi tarafından taşınmazın yakın mesafeden fotoğraflarının çekilip dosyaya konulduğu, bitişik komşu parsel olmadığından bu yerin ne şekilde okunduğunun tespit edilmesinin mümkün olmadığı, bu nedenle bozma kararında belirtildiği gibi yakın parsel tutanaklarının celp edilmesinin davaya bir yenilik katmayacağı, yine Yargıtay bozma kararında Belediye Başkanlığının davaya dahil edilmesi gerektiği yazılmış ise de; hüküm verildikten sonra köy tüzel kişiliğinin sona ermesi üzerine gerekçeli kararın Manavgat Belediye Başkanlığına davalı sıfatı ile tebliğ edildiği, yeniden araştırma yapılmasının yargılamayı gereksiz yere uzatacağı ve bunun da zaman ve masrafa sebebiyet vereceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
Direnme kararı davalı … vekili ve … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Gönderme Kararı :
Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin 16.02.2017 tarihli ve 2016/14733 E., 2017/1233 K. sayılı kararı ile, “Dairemizce verilen 12/11/2014 gün ve 2014/5592 E. – 2014/9366 K. sayılı bozma kararına karşı mahkemece kurulan direnme kararını temyiz eden davalı … açısından; temyiz süresinden sonra dilekçe verilmiş olması, davalı … Başkanlığının temyizinin ise Dairemizce verilen bozma kararına dayanak 03/12/2013 tarihli mahkeme hükmü davalı … Başkanlığına tebliğ edilmesine karşın temyiz isteminde bulunmadığı, direnme kararı ile aleyhine bir durum yaratılmadığı halde direnme hükmünü temyiz ettiği anlaşıldığından, 6763 sayılı Kanunun 43. maddesi ile değişik 6100 sayılı HMK’nın 373. maddesinin beşinci fıkrası ve 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 15. maddesi uyarınca, temyiz incelemesinin yapılmak üzere dosyanın görevli Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesine karar vermek gerekmiştir…” gerekçesiyle dosyanın Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesine karar verilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hüküm vermeye yeterli olup olmadığı, davada … ve Orman Yönetimine husumet yöneltilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, işin esasının incelenmesine geçilmeden önce iki husus ön sorun olarak ele alınmıştır.
Birinci Ön Sorun:
Direnme kararının davalı … vekiline “Birlikte sakin aynı adreste çalışmakta olan Mehmet Demir imzasına tebliğ edildi” açıklamasına yer verilerek 17.04.2015 tarihinde Mehmet Demir (V.K.H.İ.) imzasına tebliğ edilmesi ve Hazine vekili tarafından 07.05.2015 tarihinde temyiz edilmesi karşısında, davalı … vekiline yapılan tebligatın usulüne uygun olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre davalı … vekilinin temyizinin süresinde olup olmadığı hususu birinci ön sorun olarak tartışılmış ve değerlendirilmiştir.
IV. GEREKÇE
Birinci Ön Soruna İlişkin Gerekçe:
Bilindiği üzere mahkemelerin her türlü tebliğ işlemleri, 7201 sayılı Tebligat Kanunu (TK) ve Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik (Yönetmelik) hükümlerine göre yapılır.
7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun “Belli bir yerde veya evde meslek ve sanat icrası” başlıklı 17. maddesi; “Belli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenler, o yerde bulunmadıkları takdirde tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine, meslek veya sanatını evinde icra edenlerin memur ve müstahdemlerinden biri bulunmadığı takdirde aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır” düzenlemesini içermektedir.
Aynı Kanun’un “Muhatabın muvakkaten başka yere gitmesi” başlıklı 20. maddesi ise; “13, 14, 16, 17 ve 18 inci maddelerde yazılı şahıslar, kendisine tebliğ yapılacak kimsenin muvakkaten başka yere gittiğini belirtirlerse; keyfiyet ve beyanda bulunanın adı ve soyadı tebliğ mazbatasına yazılarak altı beyan yapan tarafından imzalanır ve tebliğ memuru tebliğ evrakını bu kişilere verir. Bu kişiler tebliğ evrakını kabule mecburdurlar. Kendisine tebliğ yapılacak kimsenin muvakkaten başka bir yere gittiğini belirten kimse, beyanını imzadan imtina ederse, tebliğ eden bu beyanı şerh ve imza eder. Bu durumda ve tebliğ evrakının kabulden çekinme hâlinde tebligat, 21 inci maddeye göre yapılır. (Değişik son cümle: 19/3/2003-4829/4 md.) Bu maddeye göre yapılacak tebligatlarda tebliğ, tebliğ evrakının 13, 14, 16, 17 ve 18 inci maddelerde yazılı kişilere verildiği tarihte veya ihbarname kapıya yapıştırılmışsa bu tarihten itibaren onbeş gün sonra yapılmış sayılır” şeklinde düzenlenmiştir.
Öte yandan Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik’in “Meslek ve sanat erbabına tebligat” başlıklı 26. maddesi; “(1) Belirli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenlere, o yerde de tebligat yapılabilir.
(2) Muhatabın işyerinde bulunmaması halinde tebliğ, aynı yerde sürekli olarak çalışan memur veya müstahdemlerinden birine yapılır.
(3) Muhatap, meslek veya sanatını konutunda icra ediyorsa, kendisi bulunmadığı takdirde memur veya müstahdemlerinden birine yapılır. Bunlardan hiç birinin bulunmaması durumunda tebliğ, aynı konutta sürekli olarak oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır” düzenlemesini içermektedir.
Aynı Yönetmelik’in “Muhatabın geçici olarak başka yere gitmesi” başlıklı 29. maddesinde ise; “(1) 21, 22, 23, 25, 26 ve 27 nci maddelerde yazılı kişiler, tebliğ yapılacak olanın geçici olarak başka yere gittiğini belirtirlerse, tebliğ memuru, muhatabın hangi sebeple adresten geçici olarak ayrıldığını, beyanda bulunanın adı ve soyadı ile sıfatını tebliğ tutanağına yazar. Tebliğ tutanağını beyanda bulunana imzalattırır ve tebliğ edilecek evrakı beyanda bulunana verir. Bu kişiler, tebliğ evrakını kabule mecburdurlar.
(2) Bu kişilerin beyanlarını imzadan kaçınmaları ve tebliğ evrakını kabul etmemeleri durumunda, tebliğ memuru bu hususu tutanağa yazar, imzalar ve tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti üyesinden birine ya da kolluk amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve teslim ettiği kişinin adresini içeren ihbarnameyi gösterilen adresin kapısına yapıştırır.
(3) Bu maddeye göre yapılacak tebligatlarda tebliğ, tebliğ evrakının 21, 22, 23, 25, 26 ve 27 nci maddelerde yazılı kişilere verildiği tarihte veya ihbarname kapıya yapıştırılmışsa bu tarihten itibaren onbeş gün sonra yapılmış sayılır” düzenlemesi bulunmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, tebligat ile ilgili Kanun ve Yönetmelik hükümleri tamamen şeklidir. Değinilen işlemler, bilgilendirme yanında belgelendirme özelliği de bulunan bir usul işlemi olmakla, gerek tebliğ işlemi ve gerekse tebliğ tarihi ancak Kanun ve Yönetmelikte emredilen şekillerle tevsik ve dolayısıyla ispat olunabilir. Bu sebeple tebligatın usul yasaları ile ilişkisi de daima göz önünde tutulmalıdır.
Kanun ve Yönetmeliğin amacı tebligatın muhatabına en kısa zamanda ulaşması, konusu ile ilgili olan kişilerin bilgilendirilmesi (tebligatın bilgilendirme fonksiyonu) ve bu hususların belgeye (tebligatın belgelendirme fonksiyonu) bağlanmasıdır. Hâl böyle olunca, Kanun ve Yönetmelik hükümlerinin en ufak ayrıntılarına kadar uygulanması zorunludur. Tebligat Kanunu ile Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelikte öngörülen şekilde işlem yapılmış olmadıkça tebliğ memuru tarafından yapılan yazılı beyan onun mücerret sözünden ibaret kalır ve dolayısıyla belgelendirilmiş sayılmaz. Nitekim Kanun’un ve Yönetmeliğin belirlediği şekilde yapılmamış ve belgelendirilmemiş olan tebligatların geçerli olmayacağı yerleşik yargısal içtihatlarda da açıkça vurgulanmıştır.
Bu ilke ve açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Manavgat 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 24.03.2015 tarihli, 2015/48 E., 2015/170 K. sayılı kararın tebliğine ilişkin olarak davalı … vekili Av. … adına çıkartılan tebliğ mazbatasının üzerindeki bilgiye göre “Birlikte sakin aynı adreste çalışmakta olan Mehmet Demir imzasına teslim edildi” açıklamasına yer verilmesine rağmen; vekilin tebligat sırasında adreste bulunmama sebebi tebliğ mazbatasına yazılmamıştır.
Bir yerde devamlı olarak meslek ve sanatını icra edenlerin adına o yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine tebliğin yapılabilmesi için, tebliğin yapılacağı sırada muhatabın orada geçici olarak bulunmadığının tespit edilerek tebliğ tutanağına yazılmış olması gerekir. Tebliğ memurunca, muhatap varken, daimi memur veya işçisine tebligat yapılamaz. Aksi hâlde, yapılan tebliğ usulsüz olur. Tebliğ memuru, muhatabın adreste bulunmaması hâlinde, hangi sebeple adresten geçici olarak ayrıldığını, beyanda bulunanın adı ve soyadı ile sıfatını tebliğ tutanağına yazarak tebliğ tutanağını beyanda bulunana imzalatmak suretiyle tebliğ edilecek evrakı beyanda bulunan kişiye vermelidir. Bu kişinin beyanını imzadan kaçınması ve tebliğ evrakını kabul etmemesi hâlinde, tebliğ memurunca bu husus tutanağa yazılıp imzalanarak tebligat evrakı o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti üyesinden birine ya da kolluk amir veya memurlarına imza karşılığında teslim edilmeli ve teslim edilen kişinin adresini içeren ihbarname gösterilen adresin kapısına yapıştırılmalıdır.
Bu nedenle gerek TK’nın 17 ve 20. maddeleri, gerekse Yönetmelik’in 26 ve 29. maddeleri uyarınca, davalı … vekiline yapılmış usulüne uygun bir tebligattan söz edilemez.
Hâl böyle olunca, davalı … vekilinin temyiz isteğinin süresinde olduğuna karar verilerek ve birinci ön sorun bu şekilde aşılarak ikinci ön soruna geçilmiştir.
İkinci Ön Sorun:
24.11.2016 tarihli ve 6763 sayılı Kanun’un 45. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’ya eklenen Geçici 4. maddesi nazara alığında, davalı … vekilinin direnme kararına yönelik temyiz itirazlarının öncelikle Özel Daire tarafından incelenmesinin gerekip gerekmediği hususu ikinci ön sorun olarak tartışılmış ve değerlendirilmiştir.
İkinci Ön Soruna İlişkin Gerekçe:
31.03.2011 tarihli ve 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile HMK’ya eklenen Geçici 3. madde gereğince uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu(HUMK)’nun 429. maddesinde herhangi bir istisna getirilmeden, direnme kararının temyiz edilmesi hâlinde temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca yapılacağı hüküm altına alınmıştır.
Bununla birlikte, 02.12.2016 tarihli ve 29906 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 24.11.2016 tarihli ve 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 45. maddesi ile HMK’ya eklenen Geçici 4. madde ile;
“(1) Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen kararlarla ilgili Yargıtay hukuk daireleri tarafından verilen bozma kararları üzerine mahkemelerce verilen direnme kararları, kararına direnilen daireye gönderilir.
(2) Bu maddeyi ihdas eden Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda bulunan dosyalar, kararına direnilen daireye gönderilir.
(3) Bu maddeyi ihdas eden Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda bulunan ve 30/1/1950 tarihli ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun geçici 2 nci maddesi uyarınca ilgili daire tarafından incelenen dosyalar, kararına direnilen daireye yeniden gönderilmez.
(4) Daire, mümkün olan en kısa sürede direnme kararını inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderir” yönünde düzenleme getirilmiştir.
Anılan düzenleme ile direnme kararlarının doğrudan Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesi uygulamasından vazgeçilerek, bunun yerine direnme kararlarının öncelikle kararına direnilen daire tarafından incelenmesi usulü benimsenmiştir. Bu surette Daire, direnme kararını yerinde gördüğü takdirde kendi kararını düzeltebilecek, aksi takdirde dosyayı Hukuk Genel Kuruluna gönderecektir.
Somut olayda; Özel Dairenin 16.02.2017 tarihli gönderme kararında; direnme kararını temyiz eden davalı … vekili açısından; temyiz süresinden sonra dilekçe verildiği, davalı … Başkanlığının temyizi yönünden, 03.12.2013 tarihli mahkeme kararının davalı … Başkanlığına tebliğ edilmesine karşın temyiz isteminde bulunmadığı, direnme kararı ile aleyhine bir durum yaratılmadığı belirtilerek temyiz incelemesi yapılmak üzere dosyanın Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesine karar verildiği, dolayısıyla Özel Dairece yasa gereği yapılması zorunlu direnme kararına ilişkin temyiz incelemesinin yapılmadığı anlaşılmaktadır.
O hâlde, yukarıda sözü edilen yasal düzenlemeler dikkate alınarak, yerel mahkemece verilen direnme kararının yerinde olup olmadığı ile ilgili bir karar vermek üzere bozma kararını veren Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin kapatılmış olması nedeniyle, 09.07.2021 tarihli ve 31536 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 02.07.2021 tarihli ve 211 sayılı kararı gereğince dosyanın Yargıtay 8. Hukuk Dairesine gönderilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle,
Yerel mahkemece verilen direnme kararının yerinde olup olmadığı ile ilgili bir karar verilmek üzere dosyanın YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 07.07.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.