Metin Sözen’in Ardından…

Metin Sözen’i kaybetmişiz. Bir asra yakın yaşamı boyunca Anadolu’nun kentsel ve kırsal mirasına adanmış bir hayat süren Metin Sözen, 89 yaşında hakka yürüdü. Geride birçok eser bırakan Metin Sözen’in en önemli mirası hiç kuşkusuz yok olmanın eşiğindeki geleneksel konut mimarisinin kıymetinin anlaşılması ve koruma çabaları oldu. Tarihi Kentler Birliği’nin kurucusu olan Sözen, kamu idaresinin yönetici sınıfıyla sivil toplumu ve bu kültürü yaratan geleneksel insan dokusunu bir araya getirebilme yeteneği sayesinde onlarca kentin ruhuna dokundu.
Van Bahçesaray’dan Aksaray Güzelyurt’a, Isparta Yalvaç’tan Antalya Akseki’ye geleneksel kent dokusu Sözen’in çabalarının bir sonucu olarak koruma vizyonuyla buluştu. Bugün kentlerin, kasabaların şurasında burasında, betonarme, cam, plastik, alüminyum ve çelikten mürekkep mimarinin yanında numunelik gibi yan yana dizilmiş ya da tek tük geçmişin izlerini yansıtan geleneksel yapılar görebiliyorsak, bunu önemli ölçüde Metin Sözen’in koruma vizyonuna borçluyuz. Bu konuda çaba harcayan onlarca başka isim de var elbette. Aslından hepsi Cumhuriyetin ilk yıllarının yarattığı eğitim anlayışı ve toplumsal dokunun içine doğmuş, kamucu yaklaşımla, yurt bilinciyle yetişmiş bir kuşağın üyeleriydi…
Metin Sözen’in bir çok eseri var ancak benim en sevdiğim ve yurt gezilerinde yanımdan ayırmadığım ‘Anadolu Kentleri’ kitabı olmuştur. Bitlis’ten Konya’ya, Erzurum’dan Amasya’ya, Antalya’dan Bursa’ya Anadolu’nun tarihi dokusunu yansıtan kentlerini geçmişinden bugüne taşıyan basit bir dille anlatan Sözen’in 1970’lerin başında bıraktığı yerden devralıp, günümüzün fotoğrafını çekmeye çalışırız kitabın sayfaları arasında dolaşırken. İyi ve kötü yanlarıyla, hoyratlığı ve güzelliği ile, destanı ve trajedisi ile bir Anadolu kentinin zamana direnişine tanıklık ederiz…
Metin Sözen Hocayı, kırsal mimariyi yansıtan bir yazıyla uğurlayalım…
***
Anadolu’nun insanla konuşan evleri…
Geleneksel mimari bağımsızlıktır. Bağımsızlığını yaslandığı coğrafyadan alır. Dere taş getirir, orman ağaç verir, yeryüzü toprak verir ve her nerede yaşıyorsanız oranın diliyle konuşan bir ev yaparsınız. Tıpkı bir kırlangıcın, bir sincabın ya da leyleğin yuva yapması gibi…
Geleneksel mimari imecedir, dayanışmadır. “Olanın olmayana borcu var” felsefesinin somutlaşmış biçimidir. Üzerinde birçok insanın gönülden uzanan eli vardır.
Geleneksel mimari insanla konuşur, onu edilgen kılmaz. Tepeden bakıp böbürlenmez. İçinde yaşayana dostça davranır. Protokol mekânı değildir, her zaman yaşar, soluklanır, değişir ve dönüşür.
Geleneksel mimari insanın ömrünü almaz, insana ömür verir. Bir ömrün yarısını konut borcu ödeyerek geçirenlere bunu anlatmak zordur. Bir ev için ayrılacak zaman ancak bir iki aydır ve sonra konu kapanır…
Her zerresini doğadan alan geleneksel mimarinin son malzemesi insandır. İçinde soluk alıp veren insanlar oldukça ayakta durur, harcı insan nefesidir. İçindekiler onu terk ettiklerinde o da geldiği yere, doğaya geri döner; yavaş yavaş dağılıp doğaya karışır…
Geleneksel mimari yurttur, memlekettir. Atadır, dededir, anadır, dayıdır…
Geleneksel mimari bahçedir, topraktır, tohumdur. Yeşil soğandır, bir tutam taze nanedir. Mis kokulu çilektir kimi zaman, sardunyadır, zambaktır, sarmaşık güldür.
Geleneksel mimari türküdür, masaldır, ninnidir. Bacası tüten bir mutluluk resmidir uzaktan bakınca. İçine girince allı güllü yorgan.
Yağmurdur, çamurdur, istir, dumandır kimi zamanda. Ama illaki sımsıcak ekmeklere hamurdur. Sıcak süt, demli çay, kaynamış ıhlamur kokusudur. Oğlak sesi baharda, bülbül şakıması yazda. Kışta kedi huzuru, keçeli tahta döşeme, basmalı perde, asmalı pencere…
Her fırsatta TOKİ cumhuriyetinin cumhuruna dönüştürülen yurdum insanının yitirdiği en büyük değerlerden biridir…
KAYNAK:YUSUF YAVUZ
Bu Yazıyı Paylaşın