Dünya genelinde okyanuslarının asitlenmesi -kelimenin tam anlamıyla, daha asidik bir hale gelmesi- bilim insanlarınca yakından takip edilen bir eğilim. Gerçekten de asitlenme doğal yaşamı öldürür ve geçmişte Dünya’da yaşanan kitlesel yok oluşlarda rol oynamıştır. Bilim insanları sonuçlandırdıkları yeni bir araştırmada, batı Arktik Okyanusu’nda gözlemlenen asitlenmenin iklim değişikliği yüzünden diğer okyanuslardan üç ilâ dört kat daha yüksek bir oranda gerçekleştiğini keşfettiler; bu, küresel okyanuslar açısından da sorun yaratabilecek bir bulgu.
KÜRESEL SOY TÜKENİŞLERİNE YOL AÇABİLİR
Araştırma, Arktik Okyanusu’ndaki asitlenme düzeyinin, iklim değişikliği nedeniyle yaşanan deniz buzu kaybının hızıyla bağlantılı olduğunu ortaya çıkardı. Arktik Okyanusu’nda süratli biçimde eriyen deniz buzu, suların atmosferin etkilerine daha fazla maruz kalmasına yol açar ve hâl böyleyken havadaki artan karbondioksit seviyelerini daha kolay emer ve bu durum asitlenmeye sebep olur. Bilim insanları, deniz buzunun şu anki hızında erimeyi sürdürmesi halinde, önümüzdeki birkaç on yıl içinde Arktik Okyanusu’nda deniz buzu kalmayıncaya dek okyanustaki hızlı asitlenmenin gittikçe yoğunlaşacağını belirtiyorlar.
Karbondioksit deniz suyunda çözündüğü zaman, hidrojen ve bikarbonat iyonlarına ayrışarak karbonik asit haline gelir. Fazladan hidrojen iyonlarının eklenmesi, okyanustaki pH seviyesini düşürür, bu durum ise suyun daha asidik hale gelmesi ve aside duyarlı organizmalara zarar vermesi anlamına gelir. Bikarbonat iyonlarında gerçekleşen artış, suda bulunan karbonat miktarını azaltır, bu ise dış iskeletleri bileşik haldeki kalsiyum ve karbonattan oluşan mercan benzeri deniz organizmalarını olumsuz yönde etkiler.
Asitlenme, mercan resiflerinin zayıflamasının yanı sıra Pasifik’te yaşayan deniz salyangozlarını öldürüyor ve (Dünya’da birkaç kez yaşandığı bilinen) ‘Büyük Tükeniş’ diye adlandırılan gezegen tarihindeki en büyük yok oluş olayı da muhtemelen okyanusun asitlenmesinden ötürü gerçekleşmişti.
KUZEY KUTBU’NDAN DİĞER OKYANUSLARA YAYILIYOR
Delaware Üniversitesi’nde görevli Dünya, Okyanus ve Çevre Araştırmaları Bölümü Başkanı Wei-Jun Cai ve Çin’deki Üçüncü Oşinografi Enstitüsü’nde profesör olan Liqi Chen tarafından gerçekleştirilen yeni araştırma, 1994 ve 2020 arasında ölçülen oranları kullanarak, asitlenmenin bilhassa Kuzey Kutbu’nun ekosistemi üzerinde yarattığı olumsuz etki üzerine odaklanıyor.
Cai, Motherboard adlı dergiyle yaptığı söyleşide, “Okyanustaki asitlenme, bu durumun karbonat oluşturan organizmalar üzerinde yarattığından daha fazla etkiye sahip” diyor: “Ekosistemde etkilenecek pek çok kimyasal süreç söz konusu.” Örnek olarak, bazı zehirli ve az miktarda bulunan metallerin daha düşük bir pH seviyesinde daha yaygın hale gelebileceğini vurguluyor.
Cai, “Yaptığımız araştırma, insanların biyolojik sistem üzerinde etkisi olan Arktik asitlenmesini gerçekten de izlemesi gerektiğine (somut gerçeğe) dikkat çekecek” diyor.
Suları hem Pasifik hem de Atlantik okyanuslarına aktığı için, Arktik Okyanusu’nda yaşanan süratli asitlenmesinin sonuçları küresel bağlamda da hissedilecek. Kuzey Kutbu’nun orantısız derecede yüksek bir seviyede asitlenmesi, karbondioksitin büyük ihtimalle benzer bir kaderle karşı karşıya kalacak diğer okyanuslarımızın tamamında yarattığı etkinin artmasına da neden oluyor.
Cai’nin aktardığı kadarıyla, Kuzey Kutbu’nda görülen hızlı asitlenme oranı “gelecekte, daha düşük enlemlerde bulunan okyanuslara neler olabileceğini gözler önüne seriyor.”
ÖNLEMENİN YOLLARI BELLİ
Araştırmanın ortak yazarları, ilkbaharda okyanus buzu erimeye başladığı zaman buzun altındaki karbondioksitin atmosferdeki miktardan daha düşük olduğunu bulmalarının ardından, deniz buzundaki kaybın asitlenme olayında oynadığı rolü keşfettiler. Öte yandan, yaz aylarında buzlar tamamen eridiğinde, yüzey sularında bulunan karbondioksit miktarı neredeyse atmosferdeki miktara eşit hale geliyor. Bu durum, suda bulunan karbondioksitteki artışın, buz, su ile atmosfer arasında bir bariyer oluşturamadığı zaman meydana geldiğini ortaya koyuyor. Okyanus suyuyla karışan buzdan salınan tatlı su, deniz suyunun alkalinitesini de azaltır ve bu, suyun asitlenmeye karşı koyma kabiliyetini sağlar.
Cai, Motherboard’a verdiği demeçte, özellikle de “insanlarca gerçekleştirilen fosil yakıt kullanımı, ormansızlaştırma ve çimento üretimine” değinerek, buzullardaki erime ve sudaki asitlenme oranlarına yön veren faktörün, insan etkisi olduğunu vurguluyor.
Cai, “Nihai çözüm, fosil yakıtları atmosferden temizlemek, salımları azaltmak ve ayrıca CO2 aktivitesini atmosferden uzaklaştırmaya çalışmak olacaktır” diyor. Bunu gerçekleştirmenin yollarından birinin, ağaçlandırma, toprakta karbon tutma ve deniz yosunu tarımı gibi okyanus tabanlı Karbondioksit Arındırma (CDR) olduğunu dile getiriyor. Ne var ki CDR, fosil yakıtları ya da endüstriyel salımları doğrudan doğruya ele almıyor.
“Kuzey Kutbu’nda yaşanan ısınma hızı küresel ortalamanın iki katı; bundan ötürü, erimenin aşırı dramatik olduğunu ve asitlenme oranının buz erime hızı tarafından fazlasıyla yönlendirildiğini görüyoruz. Kısacası, küresel ısınmayı azaltmak, CO2 salımlarını azaltmak, izlememiz gereken yol gibi görünüyor” diyor.
Yazının orijinali vice.com sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)