Dünya nüfusu üzerine yapılan yeni bir çalışma uzun süredir korkulan “nüfus patlamasının” beklenenin aksine daha düşük ve tahmin edilenden daha erken zirve yapacağını ortaya koydu.
Küresel sorunları tartışmak amacıyla 1968 yılında kurulan Roma Kulübü tarafından yaptırılan ve Earth4All (Herkes İçin Dünya) adlı uluslararası girişim bünyesinde bir araya gelen araştırmacılar tarafından yürütülen çalışmada “nüfus patlamasının” 2050’lerde yaşanacağı tahmininde bulundu.
Birleşmiş Milletler’in son raporu dünya nüfusunun 2050’lerde 9,7 milyara yükseleceğini ve artmaya devam edeceğini öngörüyordu.
Ancak son çalışmada mevcut eğilimlerin aynen sürdüğü bir senaryoya göre, dünya nüfusu yüzyılın ortalarından önce 8.6 milyar gibi bir rakamla zirveye ulaşacak ardından da hızla azalarak 2100’de yedi milyara düşecek.
Bu tahminler Birleşmiş Milletler’in beklentileri ve son dönemde yapılan birçok çalışmaya göre iki hatta üç milyar daha az bir artış anlamına geliyor.
Araştırmacılar hükümetlerin ortalama gelir ve eğitim seviyesini yükseltmek için ilerici adımlar atması halinde zirve noktasına daha erken de ulaşılabileceğinin altını çiziyor.
İki senaryo
Earth4All girişimi kapsamında Potsdam İklim Etki Araştırmaları Enstitüsü, Stockholm Dayanıklılık Merkezi ve BI Norveç İşletme Okulu’nun da bulunduğu önde gelen çevre bilimi ve ekonomi kurumlarından oluşan araştırmacıların yürüttüğü çalışma, özellikle kadınlar için eğitim seviyesinin yükseltilmesi ve gelirin artırılması gibi doğum oranı üzerinde etkisi kanıtlanmış sosyal ve ekonomik faktörleri içeren yeni bir metodolojiye dayanıyor.
Çalışma bu tür politikaların ne ölçüde izlendiğine bağlı olarak iki senaryo çiziyor. “Çok Az Çok Geç” adlı ilk senaryo son 50 yıldır süregelen ekonomik kalkınmanın aynı şekilde devam edeceğini ve dünyanın en yoksul ülkelerinin aşırı yoksulluk zincirini kıracağı beklentisini esas alıyor. Buna göre dünya nüfusu 2100 yılında 7 milyara düşmeden önce 2050 yılında 8,6 milyara ulaşacak.
“Dev Sıçrama” adlı ikinci senaryo ise yoksulluğun azaltılmasına, başta eğitim ve sağlık olmak üzere gıda ve enerji güvenliği, eşitsizlik ve toplumsal cinsiyet eşitliği konularındaki büyük yatırım ve olağanüstü politika dönüşümlerinin gerçekleştiğini öngörüyor. Araştırmacılar bu iyimser yaklaşımda nüfusun 2040 yılı civarında 8,5 milyar kişiye ulaşacağını ve yüzyılın sonunda yaklaşık 6 milyar kişiye gerileyeceği tahminini yürütüyor.
Çevre açısından olumlu, ancak çözüm değil
Yeni tahminler çevre sorunları açısından olumlu bir haber. Çünkü nüfus artışının önüne geçilmesi halinde doğa ve iklim üzerindeki baskının, ilgili sosyal ve siyasi gerilimlerle birlikte hafiflemeye başlaması bekleniyor.
Ancak araştırmanın yazarlarından Norveç’in başkenti Oslo’daki Kristiania Üniversitesi’nden Beniamino Callegari, “Rakamlar bazı eski tahminler kadar korkutucu olmasa bile, bu bir sorunumuz olmadığı anlamına gelmez” diyor.
“İnsanlığın temel sorunu nüfus değil, lüks karbon ve biyosfer tüketimi. Nüfusun en hızlı arttığı yerlerin kişi başına düşen çevresel ayak izleri, on yıllar önce nüfusun zirveye ulaştığı yerlere kıyasla son derece küçük” diyen Norveçli araştırmacı Jorgen Randers de “herkes için iyi bir yaşamın ancak varlıklı elit kesimin aşırı kaynak kullanımı azaltılması halinde mümkün olabileceğini” vurguluyor.
Öte yandan araştırmacılar düşen doğum oranlarının tek başına gezegenin çevre sorunlarını çözmeyeceği konusunda uyarıyor. Ayrıca Japonya ve Güney Kore örneklerinde görüldüğü üzere azalan nüfusun, işgücü kaybı ve yaşlanan toplumun getirdiği yeni sorunlar da yaratabileceğine dikkat çekiyor.
Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’na (UNFPA) göre dünya nüfusu 15 Kasım itibarıyla 8 milyar kişiye ulaşmıştı.