İnsanların denizle yaklaşık 200.000 yıla yayılan uzun süreli bir ilişkisi var. Araştırmacıların uzun zamandır kıyı şeridi gibi yerlerin buzul ve buzullararası koşullar arasındaki geçişlere, bu değişikliklerin yerel çevreler ve hayatta kalmaları için gereken kaynaklar üzerindeki etkisine aracılık etmelerine yardımcı olduğunu varsaydılar. Kıyı şeritleri, ilk insanlar için o kadar önemliydi ki insanların Afrika’dan ve dünyanın dört bir yanından yayılması için kilit yollar bile sağlamış olabilirler.
Quaternary Science Reviews ve Quaternary Research dergilerinde yayınlanan iki yeni multidisipliner çalışma, Güney Afrika doğu sahilinde 35.000 yıldan 10.000 yıl öncesine kadar süregelen insan iskanını belgeliyor.
“Vahşi Kıyılar” olarak bilinen bu uzak ve büyük ölçüde araştırılmamış yerde araştırmacılar, bu zorlu dönemde hayatın nasıl olduğunu ve insanların nasıl hayatta kaldıklarını yeniden inşa etmek için bir dizi en son teknik kullandılar.
Araştırma, Güney Afrika kıyılarındaki Kuvaterner’deki buzul ve buzullar arası evrelerde avcı-toplayıcıların kıyı adaptasyonları, diyetleri ve hareketliliğini inceleyen bilim insanlarının uluslararası ve disiplinler arası bir işbirliği ile yürütülüyor.
Bilim insanları, son beş yıldır Waterfall Buff olarak bilinen Mpondoland kıyı kaya sığınağı alanındaki kazılara liderlik ediyorlar. Bu kazılar, Holosen olarak bilinen modern zamana karmaşık geçiş yoluyla, yaklaşık 35.000 yıl önce son buzul çağının sonundan itibaren insan iskanının kalıntılarını ortaya çıkardı. Önemli olarak, bu araştırmacılar 26.000 ila 19.000 yıl önce süren Son Buzul Maksimum’dan insan iskanına ait kalıntılar da buldular.
Son Buzul Maksimum, maksimum küresel buz hacmi dönemiydi ve dünyanın dört bir yanındaki insanları ve yerleri etkiledi. Sahra Çölü’nün oluşumuna yol açtı ve Amazon yağmur ormanlarında geniş çaplı küçülmeye neden oldu. Sibirya’da kutup buzullarının genişlemesi, küresel deniz seviyelerinde düşüşlere yol açarak insanların Kuzey Amerika’ya geçmesine olanak sağlayan bir kara köprüsü oluşturdu.
Güney Afrika’da küresel olarak bu soğuk ve kurak dönemden arkeolojik kalıntılara nadir olarak ulaşılır, çünkü gittikçe yaşam şartları kötüleşen bölgeleri terk eden insanların geniş çaplı göçleri olmuştu. Yine de Güney Afrika’da kıyı iskanı ve yiyecek arama kayıtları çok nadirdir. Son Buzul Maksimum ve daha önceki buzul dönemlerinde deniz seviyelerindeki düşüşler, Afrika’nın güneyindeki kıta sahanlığında neredeyse İrlanda adası kadar büyük bir alanı ortaya çıkardı. Bu zamanlarda kıyı şeridinin yakınında kalmak isteyen avcı-toplayıcılar açıktaki kıta sahanlığına gitmek zorunda kaldı. Yine de bu kayıtlar, ya daha sıcak buzullar arası dönemlerde yükselen deniz seviyelerinde kayboldu ya da denizin altına gömüldü.
Araştırma ekibi –Mpondoland Paleoiklim, Paleoçevre, Paleoekoloji ve Paleoantropoloji Projesi (P5 Projesi)- dar kıta sahanlıklarına sahip yerlerin bu kayıp buzul kıyı iskanı ve yiyecek arama kayıtlarını koruyabileceği hipotezini öne sürdü.
Hayley Cawthra, ‘’Mpondoland’daki dar kaya tabakası, süper kıta Gondwana dağıldığında ve Hint Okyanusu açıldığında açılmıştı. Bu gerçekleştiğinde, dar kıta sahanlıklarına sahip yerler, kıyı şeridinin zaman içinde ne kadar değişeceğini sınırladı.’’ diyor.
Mpondoland’da kıta sahanlığının kısa bir bölümü sadece 10 kilometre genişliğindeydi, ‘’Bu mesafe, geçmişte insanların deniz ürünleri almak için bir günde sık sık seyahat ettiklerini bildiğimiz mesafeden daha az, yani geçmişte deniz seviyesi ne kadar düşerse düşsün kıyı şeridine Mpondoland sahil şeridinde bulduğumuz arkeolojik alanlardan her zaman erişilebiliyordu. Bu geçmişteki insanların her zaman denize erişimi olduğu anlamına geliyordu ve ne yaptıklarını görebiliyoruz çünkü kalıntılar bugün hala korunuyor.’’ diyor Erich Fisher.
Güney Afrika’da da bulunan en eski kıyı yiyecek arama kaydı, insanların on binlerce yıl boyunca yiyecek, su ve uygun yaşam koşullarını bulmak için kıyı şeridine güvendiklerini gösteriyor.
Erich Fisher lideliğindeki Quaternary Research dergisinde yayınlanan çalışmada, multidisipliner bir araştırma ekibi, buzul/buzullarm arası geçiş boyunca Afrika’da kıyıda yiyecek aramaya ilişkin doğrudan kanıtları belgeliyor.
Erich Fisher’a göre, ‘’Mpondoland’da yaptığımız çalışma, Güney Afrika’daki uzun bir uluslararası ve çok disiplinli araştırma serisinin en sonuncusu ve genellikle kıyı şeridinde veya yakınında meydana gelen insan adaptasyonlarına ilişkin fantastik anlayışlar ortaya çıkarıyor. Ancak şimdiye kadar Güney Afrika’daki buzul dönemlerinde kıyıda insanların ne yaptıkları hakkında kimsenin hiçbir fikri yoktu. Kayıtlarımız nihayet bu uzun süredir devam eden boşlukları doldurmaya başlıyor ve zengin ancak özel olmayan bir deniz odağı ortaya koyuyor. İlginç bir şekilde, insanları çeken ve tekrarlayan iklimsel ve çevresel değişkenlik içinde onları destekleyen şeyin kara ve deniz ile bitki ve hayvan kaynakları arasındaki merkez konum olabileceğini düşünüyoruz.’’
Araştırmacılar, bu kanıtı bugüne kadar Güney Afrika’nın iThemba LABS ve Wollongong Üniverstesi Arkeoloji Bilimi Merkezi’ndeki araştırmacılarla işbirliği yaparak, ısrarcı insan iskanını ve kıyı kaynaklarını gösteren Güney Afrika Geç Pleistosen bölgesinde en yüksek çözünürlüklü kronolojilerden birini geliştirdiler. (Waterfall Bluff’da 35.000 yıl öncesinden 10.000 yıl öncesine kadar sürekli insan iskanı ve kıyı kaynakları kullanımını gösteriyor.) Deniz balıkları ve kabuklu deniz ürünleri kalıntıları şeklindeki bu kanıt, tarih öncesi insanların tekrar tekrar yoğun ve öngörülebilir deniz ürünleri aradıklarını gösteriyor.
Bu bulgu, Quaternary Science Reviews dergisinde yayınlanan bir yardımcı çalışmanın sonuçlarını tamamlıyor. Irene Esteban liderliğindeki paleobotanistler ve paleoklimatologlar, tarih öncesi insanların bitki toplama stratejileri ile son buzul/buzullar arası evrede iklim ve çevresel değişiklikler arasındaki etkileşimleri araştırmak için farklı kanıtlar kullandılar. Bu, Güney Afrika’daki aynı arkeolojik arşivden korunmuş bitki poleni, bitki fitolitleri, makro botanik kalıntıları (odun kömürü ve bitki parçaları) ve bitki mum karbon ve hidrojen izotoplarını birleştiren ilk çoklu çalışma.
Irene Esteban’a göre, ‘’Arkeolojik kayıtlarda hem organik hem de inorganik kökenli farklı botanik kalıntların bu kadar iyi muhafaza edildiğini görmek pek yaygın değil.’’
Bu kayıtların her biri geçmişe göre biraz farklı bir pencere açıyor. Araştırmacılar, her birinin nasıl oluştuğunu ve neyi temsil ettiğini hem bireysel hem de birlikte incelemek için farklı kayıtları karşılaştırmasına yöneldiler.
Esteban, ‘’Nihayetinde, buzullar arası bir geçiş boyunca avcı-toplayıcı bitki toplama stratejileri ve çevresel değişiklikler arasındaki etkileşimleri incelememiz gerekti.’’ diyor.
Günümüzde Mpondoland, yüksek ılıman ve kıyı ormanlarının yanı sıra otlaklar ve sulak alanlarla serpiştirilmiş açık ormanlık alanlarla karakterize. Bu bitki örtüsü türlerinin her biri farklı bitki ve hayvan kaynaklarını destekler. Bu çalışmanın temel bulgularından biri, deniz seviyelerindeki yağışlardaki ve sıcaklıktaki değişiklikler nedeniyle bu bitki örtüsünün buzul be buzullar arası dönemler boyunca değişen miktarlar da olsa devam ettiğidir. Bunun anlamı, geçmişte Mpondoland’da yaşayan insanların, Afrika’daki diğer pek çok yerde yapamadıklarında, burada hayatta kalmalarını sağlayan her zaman mevcut ve çeşitli kaynaklara erişebilmeleriydi.
Önemli olarak bu çalışma, Waterfall Bluff’da yaşayan insanların hem buzul hem de buzullar arası aşamalarda kıyı bitki örtüsü topluluklarından odun topladıklarını gösterdi. Son Buzul Maksimum sırasında Waterfall Bluff’da yaşayan insanlar için sahil şeridine bir başka bağlantı olabilir. Aslında, arkeolojik ve paleo-çevre kayıtlarının istisnai kalitesi, bu avcı toplayıcıların daha geniş bir arazinin her yerinden karasal bitki ve hayvan kaynaklarını toplarken ve iç kısımlardaki yayla yerleriyle bağlantıları korurken, farklı ama özel kıyı ekolojik nişleri hedeflediklerini gösteriyor.
Justin Pargeter, ‘’ Mpondoland’ın tarih öncesi avcı toplayıcılarının hedef aldığı zengin ve çeşitli kaynaklar, türümüzün benzersiz uzmanlarını gösteriyor. Bu adaptasyonlar, uzun mesafeli kültürel ve genetik bağlantıları korurken türümüzün geniş iklim ve çevresel dalgalanmalardan sağ çıkma yeteneğinin anahtarıydı.’’
Bu belgelerle birlikte, yaygın iklimsel ve çevresel değişikliklerle karşı karşıya kalan insanların uyarlanabilir stratejileri hakkında anlayışımız zenginleşiyor. Ayrıca, daha marjinal çevrelerde yaşayan Afrikalı avcı-toplayıcılar üzerine yapılan etnografik araştırmalarla genellikle önyargılı olan çevresel değişimlere karşı avcı-toplayıcı davranışsal tepkileri hakkında tamamlayıcı bir bakış açısı sağlar. Mpondoland örneğinde, en azından bazı insanların sahili aradığı açıktır, muhtemelen tatlı suya ve hem karasal hem de deniz bitkilerine ve hayvan kaynaklarına merkezi erişim sağladığından, günlük olarak hayatta kalmalarını sağladı.
Esteban ve Fisher’a göre, ‘’ Bu çalışmalar, Mpondolan’da halihazırda korunduğunu bildiğimiz arkeolojik kayıtların zenginliğine kıyasla okyanusta sadece bir damla. Güney Afrika’daki meslektaşlarımızla orada başka neler keşfedeceğimiz konusunda yüksek beklentilerimiz var. COVID sonrası dünyada güvenli şekilde sahalara geri dönebileceğiz.’’