İhtiyaç Sahibinin Kiracı Olması İhtiyacın Gerçek ve Samimi Olduğunun En Büyük Kanıtıdır

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
OTUZALTINCI HUKUK DAİRESİ
 
Esas: 2023/2977
Karar: 2024/2758
Tarih: 22.11.2024

 

İNCELENEN KARARIN

MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 20. SULH HUKUK MAHKEMESİ

TARİHİ : 14/03/2023

NUMARASI : 2022/2052 E. – 2023/611 K.

DAVANIN KONUSU : Kiralananın Tahliyesi

KARAR TARİHİ : 21/11/2024

YAZIM TARİHİ : 21/11/2024

İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyadaki tüm belgeler ve dairemiz üyesi tarafından hazırlanan raporlar incelendi.

GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Davacı vekili dava dilekçesinde; İstanbul İli, Kartal İlçesi, Esentepe Mahallesi, Tecerdağı Cad. Gökdeniz Kartal Sitesi B Blok No:26/32 numarada bulunan konutu kiracı ile aralarında yapmış oldukları 01/07/2020 tarihli kira sözleşmesi ile kiraya verdiğini, oğlunun İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesinde Göz Hekimliği alanında araştırma görevlisi olduğunu ve başka konutunun olmadığından kirada oturduğunu, kirada oturduğu konutun L… E… tarafından satılmış olduğunu, yeni ev sahibi M… İ…’in ihtiyacı olması nedeniyle oğlunun da o konuttan ayrılarak arkadaşlarının yanında kalmakta olduğunu, acil konuta ihtiyacı bulunduğunu, Antalya Korkuteli 2. Noterliği’nden, 12/04/2022 tarih ve 1470 yevmiye nolu ihtarname ile kiraya verdiği taşınmaza oğlunun ihtiyacı nedeniyle kira döneminin sona ereceğini 01/07/2022 tarihi itibariyle taşınmazı boşaltarak tarafına teslim edilmesini, aksi takdirde yasal yollara müracaat edeceğini kiraya bildirdiğini, buna rağmen kiracı taşınmazı boşaltmadığını, dilekçe ekinde görev durumunu gösterir personel kimliği ve kiracı olduğuna dair ev sahiplerine ait banka hesap bilgisini sunduğunu, kira sözleşmesinden de anlaşılacağı üzere söz konusu konuta oğlunun ihtiyacı bulunduğunu, bu durumun mağduriyetine neden olduğunu belirterek oğlunun mesken ihtiyacı nedeniyle kiracının taşınmazdan tahliyesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı asil cevap dilekçesine özetle; dava tarihinde davacının mülk sahibi olmadığı gibi sözde sözleşmenin de tarafı olmadığını, TBK’nun 310. Maddesi gereği mülkiyetin devri ile yeni malikin ilgili sözleşmenin tarafı olduğunu, tapu kayıtlarında dava tarihi itibariyle davacının sözde ihtiyaç sahibi doktor oğlunun dava konusu konutun maliki olduğunu, davacının sözde sözleşmeye taraf olmadığından ve TBK’nun 350. Maddesi kapsamında sözde ihtiyaç sahibi oğlunun yargılamaya konu konutun maliki olduğundan davacının iş bu davayı açmasında hukuki yararı olmadığını, davacının sözde sözleşme ile ilgili madde hukukta tasarruf sahibi olmadığından usul hukuku bakımından HMK’nun 53. Maddesi gereğince dava takip yetkisi olmadığını, bu sebeple haksız ve hukuka aykırı olarak açılan davanın usulden reddedilmesini, eski malik kötü niyetli olarak fahiş kira artışı yapamadığından uydurmadan bir dava açma yoluna gittiğini, 21/10/2022 tarihinde haksız ve hukuka aykırı açılan davanın usulden reddedilmediği durumda vekilince dava dilekçesi ve ekleri tebliğ edildiği durumda dava dilekçesine ve eklerine karşı cevap verileceğini, dava açma süresinin zaman aşımına ve hak düşürücü süreye uğrayacağını, davacının HMK m.114 ve HMK m. 120 gereğince yatırması gereken harç ve gider avansını yatırmadığını, HMK’nun m.114/1/h gereğince davacın dava açmakta hukuki yararının olmadığını, bu hukuksal yararın “hukuki ve meşru”, “doğrudan ve kişisel”, “doğmuş ve güncel” olması gerektiğini belirterek davanın usulden reddedilmesini karar verilmesini talep etmiştir.

İlk derece mahkemesince; davanın kabulüne karar vermiştir.

Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Dava dilekçesi ve tensip zaptının usulsüz tebliğ edildiğini, mesleki UETS hesabına tebliğin geçersiz olduğunu, davacının dava açtığı gün dava konusu taşınmazı sattığını, bu sebeple artık sözleşmenin tarafı olmadığını, netice itibariyle satış ile tüm hakların yeni malike geçtiğini, davacının iş bu davada hukuki yararının bulunmadığını, Genel olarak bakıldığında eski malik kötü niyetli olarak fahiş kira artışı yapamadığından uydurmadan iş bu davayı açtığını, HMK m.114/1/h gereğince davacın dava açmakta hukuki yararının bulunmadığı, Zira bu hukuksal yararın, “hukuki ve meşru”, “doğrudan ve kişisel”, “doğmuş ve güncel” olması gerektiğini belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.

Dava, ihtiyaç nedeniyle tahliye istemine ilişkindir. (Yasal dayanağı TBK nu 350. madde)

TBK 350.maddesine göre “Kiraya veren, kira sözleşmesini;

1. Kiralananı kendisi, eşi, altsoyu, üstsoyu veya kanun gereği bakmakla yükümlü olduğu diğer kişiler için konut ya da işyeri gereksinimi sebebiyle kullanma zorunluluğu varsa,

2. Kiralananın yeniden inşası veya imarı amacıyla esaslı onarımı, genişletilmesi ya da değiştirilmesi gerekli ve bu işler sırasında kiralananın kullanımı imkânsız ise, belirli süreli sözleşmelerde sürenin sonunda, belirsiz süreli sözleşmelerde kiraya ilişkin genel hükümlere göre fesih dönemine ve fesih bildirimi için öngörülen sürelere uyularak belirlenecek tarihten başlayarak bir ay içinde açacağı dava ile sona erdirebilir.”

Taraflar arasında 01.07.2020 tarihli kira sözleşmesinin bulunduğu ve TBK.’nun 350. maddesinde dava açma süresi olarak kira sözleşmesinin sona erdiği tarihten itibaren bir ay içinde dava açılabileceği düzenlenmiş olup dava 29.07.2022 tarihinde açılmakla süresinde olduğu anlaşılmaktadır.

İhtiyaç iddiasına dayalı davalarda tahliyeye karar verilebilmesi için ihtiyacın gerçek, samimi ve zorunlu olduğunun kanıtlanması gerekir. Devamlılık arzetmeyen geçici ihtiyaç tahliye nedeni yapılamayacağı gibi henüz doğmamış veya gerçekleşmesi uzun bir süreye bağlı olan ihtiyaç da tahliye sebebi olarak kabul edilemez.

Dava dosyası incelendiğinde davacının, oğlu D… D…’ın ihtiyacı için iş bu davayı açtığını, ihtiyaçlının İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesinde Göz Hekimliği alanında araştırma görevlisi olduğu, kirada oturduğu, ihtiyaçlının kirada oturduğu taşınmazın eski maliki tarafından satılması nedeniyle ihtiyaçlının kirada oturduğu taşınmazı tahliye etmek zorunda kaldığı, şuan arkadaşlarının yanında geçici olarak kaldığı, davacının dava konusu taşınmaz dışında İstanbul İl sınırları içinde başkaca taşınmazının bulunmadığı görülmüştür.

Ayrıca dava açıldığı gün taşınmazın davacı tarafından oğlu D… D…’a satıldığı, D… D…’ın iş bu davada ihtiyaçlı sıfatında bulunduğu görülmüştür.

Davacının dava konusu taşınmaz dışında İstanbul il sınırları içinde başkaca dairesi bulunmadığı, ihtiyaçlının öncesinde kirada olduğu ve tahliye sonrasında arkadaşlarının yanında geçici olarak kaldığı sabit olup bu olgular tanık beyanları ile de ispatlanmıştır. Esasen Yerleşik Yargıtay İçtihatlarına göre de ihtiyaç sahibinin kirada bulunması ihtiyacın gerçek ve samimi olduğunun en büyük kanıtıdır.

Her ne kadar davalı vekili dava konusu taşınmazın davacı tarafından dava tarihinde satıldığını satım ile sözleşmeden kaynaklı tüm hakların aktif ve pasifi ile yeni malike geçtiği bu sebeple davacının artık kira sözleşmesinin tarafı olmadığını ve davacının hukuki yararının bulunmadığını belirterek istinaf talebinde bulunmuş ise de öncelikle davacının taraflar arasında imzalanan kira sözleşmesinin tarafı olduğu açılan iş bu davada da davacının ihtiyaçlı olarak oğlunu gösterdiği ve dava konusu taşınmazında oğluna satıldığı anlaşılmakla iş bu davada davacının hukuki yararının bulunduğu, yine davacının dava konusu taşınmazı ihtiyaçlı olarak gösterdiği oğluna satmış olmasının ihtiyaç olgusunu daha da güçlendirdiği görülmektedir. Nihayetinde satın alan ile ihtiyaçlı aynı kişi olup davacının iş bu davada ihtiyacına sebep olarak belirttiği olgular satım ile değişmemiştir. Yani ihtiyaçlının ihtiyacı satış ile devam etmekte olup ihtiyaç kişisel nedenler ile oluştuğu dikkate alındığında da satış ile ihtiyaçlının sıfatında değişim olmamıştır.

Sonuç olarak davacının oğlunun kiracı olması ve davacının İstanbul sınırları içinde dava konusu taşınmaz dışında oğluna tahsis edebileceği başkaca taşınmazının bulunmadığı anlaşılmakla ihtiyacın gerçek ve samimi olduğu kanaatine varılarak yerel mahkemece verilen kararın yerinde olduğu, davalının istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır.

İlk derece mahkemesinin kararında esası etkileyen bir usul hatası bulunmadığı, vakıa tespitlerinin tam ve doğru olarak yapıldığı, maddi hukuk normlarının doğru olarak uygulandığı, delillerin değerlendirilmesinde de hatalı bir sonuca varılmadığı anlaşıldığından davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince reddine karar vermek gerekmiştir.

HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;

1-İlk derece mahkemesinin kararı usul ve yasaya uygun bulunduğundan, HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince davalının istinaf başvurusunun ESASTAN REDDİNE,

2-Yürürlükteki Yargı Harçları Tarifesi gereğince alınması gereken 2.049,30 TL nispi istinaf karar harcından peşin olarak alınan 514,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 1.534,40 TL’nin davalıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,

3-Davalının istinaf başvurusu için yaptığı giderlerin üzerinde bırakılmasına, harcanmayan istinaf gider avansının iadesine,

4-Karar tebliği, harç takibi ve avans iadesi işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,

Dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK’nun 362/1-b maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.21/11/2024

KAYNAK:CORPUS
Bu Yazıyı Paylaşın