Kanserin genelde insanlara özgü bir hastalık olduğu zannedilir. Kanser kendi türümüzü ciddi şekilde etkilese de, diğer hayvanlar da tıpkı bizim gibi bu hastalıkla karşılaşıyor.
Kanser sadece evcil hayvanlarda değil, vahşi hayvanlarda da görülüyor (hatta bir araştırmaya göre dinozorlarda bile). Buna rağmen, hayvanların kansere ne derece maruz kaldığı ve hastalığın sağlıklarını ne kadar sık etkilediği şimdiye kadar pek bilinmiyormuş. Fakat vahşi hayvanlardaki ciddi hastalıklar, muhtemelen açlık veya avlanma sebebiyle hayvanın ölümüne sebep olacağından ve bu ölüm takip edilemeyeceğinden, bu durum şaşırtıcı değil. Dahası ise kanser, yaşla ilişkilendirilen ve yaşlı bireylerin daha fazla yatkınlık sergilediği bir hastalık.
Bunun sonucunda, yaşlarının nadiren bilindiği vahşi hayvanlarda kanser tehlikesini tahmin etmek zor. Dolayısıyla bilim insanları, hayvanların kanserle ne kadar sık karşılaştığını araştırmak için bireylerin yaşamları boyunca takip edildiği hayvanat bahçelerine odaklanmışlar.
191 tür ve 110.148 memeliden alınan verilerin kullanıldığı araştırma, kanseri memelilerde yaygın görülen bir hastalık olduğunu ve memeli filegonisinin (soyoluş) her yerinde ortaya çıkabildiğini gösteriyor.
Araştırmada ayrıca kanser tehlikesinin, memeli filogenisinde eşit şekilde dağılmadığının altı çiziliyor. Örneğin etçiller kansere özellikle yatkınken (ör. dumanlı parsların, yarasa kulaklı tilkilerin ve kızıl tilkilerin %25’inden fazlası kanserden ölüyor), toynaklı hayvanların bu hastalığa karşı yüksek direnç sergilediği görülüyor.
Çalışmada, kanser tehlikesinde görülen bu filogenetik kalıbın beslenme farklılıklarıyla açıklanıp açıklanamadığı da araştırılmış. Sonuçların gösterdiğine göre hayvan tüketimi (özellikle de memeli avlar), memelilerde kanser tehlikesini artırıyor. Çalışmanın yazarları, etçil memelilerdeki bu yüksek kanser tehlikesinin hayvanların düşük mikrobiyom çeşitliliği, insanların bakması sebebiyle sınırlı fiziksel egzersiz, onkojenik virüs enfeksiyonları ya da etçil memelilerin diğer fizyolojik özellikleriyle ilişkili olabileceğini öne sürüyor.
Çalışmada ayrıca evrimle alakalı çarpıcı bir soru da ele alınıyor. Tümörler, mutasyon kökenli hastalıklar ve mutasyonlar da genelde hücre bölünmesi sırasında ortaya çıkıyor. Vücutları daha büyük olduğu ve daha uzun yaşadığı için daha fazla hücre bölünmesine uğrayan hayvanlarda, sonuç olarak tümör gelişme tehlikesi daha yüksek olabiliyor.
Bu kuram, insanlarda yürütülen birkaç çalışmayla da destekliyor. Örneğin vücut boyutunun (boy) daha büyük olması, kanser tehlikesinin daha yüksek olmasıyla ilişkilendiriliyor. Fakat bu ilişkiler, türler genelinde geçerli gibi görünmüyor çünkü bir fil ve bir fare, ömürleri ve vücut boyutları katbekat farklı olsa da kansere yakalanma yönünden benzer ihtimal sergiliyor. Vücut boyutunun ve yaşam beklentisinin kanser tehlikesi üzerindeki etkisinde görülen bu tutarsızlık, Peto paradoksu şeklinde biliniyor.
Kanser tehlikesinin memelilerdeki vücut kütlesi ve yaşam beklentisinden büyük oranda bağımsız olduğuna dönük kanıtlar sunan yeni araştırma, Peto paradoksunun geçerliliğine yönelik net kanıtlar sağlıyor. Sonuçlar ayrıca evrimin, uzayan ömürlerin ve/veya daha büyük vücut boyutlarının evrimi boyunca gittikçe daha etkili tümör baskılama mekanizmaları meydana getirdiği iddiasına da destek sunuyor.
Güney Danimarka Üniversitesinde çalışan eş yazar Fernando Colchero şöyle aktarıyor: “Çalışmamız genel olarak kanserin, hayvanların refahına karşı ciddi ve önemli bir tehdit sergiliyor olabileceğini ve bilimsel açıdan bu tehdide, özellikle de insanların son zamanlarda sebep olduğu çevresel değişimler bağlamında önemli miktarda dikkat edilmesi gerektiğini vurguluyor.”
Dahası; çeşitli hayvan türlerindeki kanser tehlikesi ve direncinin daha iyi anlaşılması, kanser karşıtı doğal savunma yöntemleri arayışında önemli gelişmeler sağlayabilir ve kanser tıbbında devrim meydana getirebilir. Örneğin kansere karşı yüksek direnç gösteren türlerin incelenmesi, biyobenzetimli doğal kanser tedavilerinin geliştirilmesine yönelik temel bilgiler sağlayabilir ve bunlar, çoğu kanser tedavisinin aksine konak için zehirli etki göstermeyebilir.