Eski Kitaplar, Aslında Çikolata ve Kahve Gibi Kokuyor

Bir kitap nasıl kokar? Yeni basılmış kitaplar kağıt ve mürekkep kokabilir. Fakat eski kitaplarda, kitap severlerin burnuna giden tatlı, misk benzeri bir koku var.

Üstelik bu koku, görünüşe göre birçok insana çikolata kokusunu hatırlatıyor.

College London Üniversitesi Sürdürülebilir Miras Enstitüsü’nde çalışan araştırmacılar, 2017 yılının Nisan ayında Heritage Science bülteninde yayımlanan bir çalışmada kitapların ve kütüphanelerin kokusunu inceleyip, geçmişin kokularını tanımlamaya yardımcı olabilecek bir sınıflandırma şeması oluşturmuşlar. Hatta bu sayede bozulan kitaplar, oluşan hasar kontrolden çıkmadan önce teşhis edilebilir.

Kimyacı Matija Strlic, birkaç yıl önce kağıt koruma görevlilerinin durup üzerinde çalıştıkları sayfaları kokladığını fark etmiş. Neden böyle yaptıklarını sorduğunda ise araştırmacılar, koku yoluyla kitaplarda kullanılan malzeme tipleri hakkında birçok bilgi edinebildiklerini söylemişler. Bu durum, kendisi de koruma eğitimi gören Strlic’in çok ilgisini çekmiş ve Strlic, daha sonra bu kokuları ölçmenin bir yolunu aramaya başlamış.

“İnsan burnundan daha hassas olan bazı bilimsel yöntemler geliştirebileceğimizi düşündüm” diyor Strlic.

Kitaplar gibi malzemeler, havaya sık sık ufak miktarlarda uçucu organik bileşikler (VOC) yayıyor. Burunlarımız, bu kimyasal imzaları topluyor ve beyinlerimiz de onları koku şeklinde yorumluyor.

Bu bileşikler, algılayıcı cihazlar tarafından da tespit edilebiliyor. Hükümetler, bu mekanik algılayıcıları uyuşturucu veya patlayıcıları ortaya çıkarmak için kullanıyor. Fakat bilim insanları bu araştırmada, çok eski kitapların kimyasal bileşimlerindeki ufak değişimleri tespit etmişler. Bir numune aldıktan sonra bunu bir gaz kromatografı/kütle tayfölçeri birleşiminden geçiren Strlic ve meslektaşları, kitaplardaki kilit koku bileşiklerini tanımlamayı başarmış.

Miras bilimci Cecilia Bembibre ile birlikte çalışan Strlic, kitapların kimyasal izlerine bakmaya başlamış. Strlic ayrıca bu kokuların, onları koklayan kişileri nasıl etkilediğini de incelemiş.

Makalenin eş yazarı Bembibre ile Strlic, İngiltere’nin önde gelen koruma kuruluşu Ulusal Tröst ile ortak şekilde çalışarak bir deney tasarlamış. Bu deney kapsamında Birmingham Müze ve Sanat Galerisi’ne gelen ziyaretçiler, üzerinde bir yazılı olmayan (ve gizli) kokuların yer aldığı bir teste katılmışlar. Burada mülakat yapılan 79 kişinin büyük çoğunluğu, eski kitapların çikolata gibi koktuğunu belirtmiş.

Katılımcıların çikolata ismini zikretmesi araştırmacıları şaşırtmasa da, kitap kokusunun çikolata ve kahve şeklinde tanımlanma sıklığı şaşırtıcıymış.

“Üzerlerinde bir şey yazmadığı zaman, kokuları tanımlarken benzer çağrışımlar kullanma eğilimi gösteriyorsunuz” diyor Bembibre. “Ayrıca çikolata ve kahvenin uçucu organik bileşenleri, kitaplarınkiyle çok benzer görünüyor. Fakat yine de, bu atfın tekrar tekrar ortaya çıkması şaşırtıcıydı.”

Bembibre ayrıca insanların, Londra’daki Aziz Paul Katedrali kütüphanesinin kokusu hakkında ne düşündüğünü de test etmiş. Araştırmacılar, bu kütüphanede birçok VOC numunesi toplamış. Katılımcılar burada, bir bütün olarak çikolatamsıdan ziyade tahtamsı ve dumansı bir koku olduğunu tarif etmiş; muhtemelen, etraftaki görkemli ahşap yapıları görebildikleri için… Kütüphanenin seçilmesinin de bir sebebi varmış; bu kütüphanedeki koku o kadar meşhurmuş ki, konuk defterinde sıklıkla bu kokudan bahsediliyormuş. Kütüphane müdürü, uygulanan tüm koruma yöntemlerinin bu ayırıcı kokuyu muhafaza etmesi gerektiğini belirtiyor.

Günümüzdeki koruma çalışmalarında, kokuların muhafaza edildiğine pek rastlanmıyor. Fakat Bembibre ve Strlic, bunu değiştirmek istiyor. Çoğu tarihi sergi, insanlara bir fikir ya da kavramı görsel şekilde sunarken, insanların deneyimlerinde kokular da çok güçlü bir rol oynuyor.

“Koku duyumuz, insan beynindeki hafıza merkezine çok yakın” diyor Strlic. “Bu yüzden, anıları çok sık biçimde belirli kokularla ilişkilendiriyoruz ve bunu da çok güçlü şekilde yapıyoruz. Koku, başka türlü tetikleyemeyeceğimiz eski anıları çok sık şekilde tetikliyor. Kokunun mirası tecrübe etme biçimimizde böylesine önemli bir rol oynamasının bir sebebi de bu.”

Bembibre, bu deneyleri yürütürken “tarihi kağıt koku çarkı” geliştirmiş. Geliştirdiği bu yöntemin, kitaplardan gelen kokuları daha iyi tanımlamaları amacıyla diğer araştırmacı ve kütüphanelere yardımcı olmasını umuyor. Burunlarının bildiklerini belirli kimyasal isimlerle eşleştirmek, kokladıkları şeyin bileşimi hakkında bilgi verebilir. “Kokudan bileşiğe ve bileşikten kokuya gidebilirsiniz” diyor Bembibre.

Araştırmacılar bu çalışmayla beraber koruma ve tarihsel çalışmalarla alakalı kişilerin, kokunun ziyaretçilerin tecrübelerine nasıl katkı yapabileceğini görmesini umuyor.

“Bence gelecekte müze veya galerilerde uygulanacak çok duyulu tecrübelere bakıyor olabiliriz” diyor Strlic.

Çalışmanın genişletilip kitapların dışına çıkarılması ve İngiltere Ulusal Tröst’ündeki farklı nesnelerin nasıl koktuğuna bakılması planlanıyor. Ayrıca, insanların gelecekte korumak isteyeceği kokulara yönelik de öneriler toplanması düşünülüyor; günümüzde muhafaza edilen binalara benzer şekilde…

“Zamanın bu noktasında yaşayan bir toplum olarak, çocuklarımıza hangi kokuları miras bırakmak isteriz?” diyor Bembibre.

Bu Yazıyı Paylaşın