Dövize Müdahale Dedikodu Olmaktan Çıktı…

Türkiye’de özellikle üreticinin, yurtdışı pazarlarda zorlandığı bir fotoğrafın ortasında döviz kuru ile ilgili tartışmaların ardı arkası kesilmiyordu. Herkes uzun zamandır bir müdahale olduğunun farkında, ama bunu net olarak kanıtlayamıyordu.

Hatta zaman zaman mesele açıldığında serbest kur uygulaması olduğuna yönelik atıfta bulunularak konu geçiştiriliyordu. Ardından reel sektörün kurda düzenleme diye nezaketle anlatmaya çalıştığı konu, ‘kurun yükselmesini mi istiyorsunuz’ diyerek önü kesilen bir hal aldı.

Oysa hiç kimse kurun yükselmesinden ya da düşük olmasından bahsetmiyordu. Değerinde bir kur, hem rekabet, hem maliyet yapabilmek, hem de öngörülebilirlik problemini aşmak açısından fayda sağlayacaktı.

Kurun değerinde olması neden önemli? Çünkü değerinde değilse yüksek ya da düşük kur uygulamasından bahsedemezsiniz. Örnek vermek gerekirse, dolar / TL’nin değeri 10 birimse, rekabetçi olmak için bunu 12 birimde tutabilirsiniz. Ekonomiyi tersten dengeleme ihtiyacınız olursa da 8 birimde tutarsınız.

Yani bu dış ticaret stratejisinin bir parçası olarak anlaşılabilir. Fakat böyle bir strateji uygulamanız için öncelikle dövizdeki kurun değerinde olması gerekir. Biz ne yazık ki enflasyon kadar bile değer kaybetmeyen bir kurla riski büyüttük.

Risklerin hepsini bir kenara koysanız en basit tanımıyla mesela dolar / TL’nin olması gereken seviye ne? Türkiye’nin enflasyonundan, ABD’nin enflasyonunu çıkarır, kalan oran kadar yüzdesel TL’nin değer kaybetmesi gereken oranı ve olması gereken rakamı bulursunuz.

Herhangi bir rakam telaffuz etmemek için şimdi bu hesaba girmeyeceğim. Çünkü ülkedeki enflasyon da kur gibi değerinde olmadığı için büyük sapmalara neden olma ihtimali çok yüksek bir konu.

Peki bu tartışmalar neden dedikodu olmaktan çıktı? Londra’da yatırımcılarla bir araya gelen Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Cevdet Akçay alenen yapılan müdahaleyi ortaya koydu. Düzeltme gelmeyen ve Bloomberg International’ın toplantıya katılan bankacıları kaynak göstererek verdiği habere göre denildi ki:

“Londra’da uluslararası yatırımcılarla bir araya gelen Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Cevdet Akçay önümüzdeki dönemde enflasyon artış hızındaki yavaşlama ile birlikte Merkez Bankası’nın dövize yönelik müdahalelerinin azalacağını söyledi.”

O zaman ikinci bir soru daha gündeme geliyor. Biz bu müdahaleleri yapabilmek için ne kadar para yaktık? Zira ortada bu performans için katlanılması gereken bir maliyet var. Bunun oranı ne ve ileriye yönelik önümüze nasıl bir fatura getirecek?

Dövize müdahalenin enflasyon ile ilişkilendirildiği eğilimde, enflasyona yönelik sorunların göz ardı edildiği ve sebebin tüketim ile birlikte bu olduğunun düşünüldüğü anlaşılıyor. Oysa bunların hepsi ek faktörler.

Türkiye’nin enflasyon konusundaki temel sorunu üretimsizlikten ya da üretimindeki yüksek ithal girdi payıyla, bunun yarattığı finansman ihtiyacından kaynaklanıyor. Bir de üzerine son açıklanan verilerle 65,8 milyar dolarlık dış ticaret açığını, kaba bir hesapla da 50 milyar dolarlık finansman ihtiyacı koyun. Yetmedi, kısa vadeli borcun da 233 milyar dolar olduğunu düşünün.

Toplamda ekonomiyi döndürebilmek için bir yıl içinde bulmanız gereken nakit para miktarı 283 milyar dolar eder. Böyle bir kaynağımız olmadığına göre, getirdiği finansman riskini de kur fiyatının üzerine ilave etmeniz gerekir.

Şimdi tüm bunları alt alta koyun ve şapkanız önünüzde şunu düşünün: Gerçek olmayan verinin ekonomiye maliyeti ne?

Bu Yazıyı Paylaşın