Bilime Göre ‘Genetik Saflık’ Diye Bir Şey Söz Konusu Değil

Birçok beyaz üstünlükçü, kendilerini “saf” bir ırkın üyeleri olarak görüyor, Ancak bilim göre, kökleri eskiye dayanan saf ırklar yok.

Avrupa, Kuzey Amerika ve Avustralya’da aşırı sağcılar arasında beyaz üstünlükçü ideoloji giderek yükseliyor. Birçok beyaz üstünlükçünün kendilerini “saf” bir ırkın üyeleri olarak gördükleri bu düşünce, ırklarının yok olması veya saflığının bozulması riski altında olduğuna inandıkları ırkçı bir görüş.

Bilim ise, bu ‘kökleri çok eski olan saf ırklar’ fikrini desteklemiyor.

Geçtiğimiz birkaç yılda, eski ve modern insanların ve bunlarla ilgili diğer türlerin genetik dizilemesi, bize insan popülasyonlarının nasıl evrimleştiğine dair yeni bilgiler sundu.

Bulgular bize, farklı popülasyonlar ve hatta türler arasındaki melezleşme nedeniyle birbirine karışmış olan genlerin geçmişini gösteriyor. Yani insanlar, farklı gruplara ait insanlardan ve hatta Neandertallerden ya da artık nesli tükenmiş diğer hominid türlerden çocuk sahibi oldular.

Bu genetik karışma, dünya çapındaki uzun insan göçleri sürecinde sürekli olarak meydana geldi. Avrupalılar da böylesine büyük bir genetik sürecin tam ortasında yaşadılar ve dolayısıyla diğer herhangi bir popülasyondan daha fazla veya daha az “saf” değiller.

Afrika’dan dünyaya

İnsanlığın genetik tarihi, günümüzde Afrika olarak bildiğimiz yerde başlıyor. Anatomik olarak ilk modern insanların ortaya çıktığı yer (veya yerler) hala tartışılıyor. Ancak, ilk olarak 100.000 ila 200.000 yıl önce Sahra Çölü’nün güneyinde yaşadıkları teorisi en kabul edilen görüşlerden.

Bu ilk insanlardan oluşan grup veya birden fazla gruplar, bir süre önce 50.000 ila 70.000 yıl önce Afrika’dan Orta Doğu’ya göç etti. Sonrasında ise bazıları doğuya, Asya’ya; diğerleri ise batıya, Avrupa’ya gitti.

Bu süreçte, gezgin insanlar Neandertallerle tanıştı ve onlarla da çiftleşti. Soyu tükenmiş olan bu homininler, binlerce yıl önce Afrika’yı terk etmişlerdi.

Modern Asyalılar ve Avrupalılar hala bu Neandertallerin genetik imzalarını taşırken, Sahra altı Afrikalılar taşımıyor.

Doğuya Asya’ya göç eden insanlar da soyu tükenmiş diğer hominid türleriyle tanıştı ve onlarla çiftleşti. (Denisovalılar dediğimiz bir gruptan alınan en az iki büyük gen de buna dahil)

Erken dönem modern insanlar neredeyse kesin olarak diğer eski homininlerle de çiftleşti. Çünkü bu dönemde türler arası üreme muhtemelen yaygın bir haldeydi. Yakın zamanda annesi Neandertal, babası ise Denisovalı olan bir kızın kalıntıları bulundu. Son zamanlarda yapılan bir başka çalışma, bazı Neandertallerin de insan DNA’sı izleri taşıdığını gösterdi.

Genetik çeşitlilik daha sağlıklı olmaya yol açar

Genlerin heterozigot (melez genler) durumuna bakılarak belirlenen genetik çeşitlilik, Afrika’dan coğrafi olarak uzaklaşıldıkça azalır. Daha yüksek heterozigotluk genellikle hayatta kalmak için daha fazla genetik uygunluk ile ilişkilidir.

Bu açıdan bakıldığında Afrika’dan uzaklaşan insanların, küçük gruplar halinde yaşadıklarından genetik çeşitliliklerini yitirdikleri, genetik zindeliklerini de kaybettikleri söylenebilir. Aynı argümana göre, popülasyonlar arasındaki melezleşme de sağlıklı ve zinde bireyler meydana getirir.

Aslında, Avrupalılar muhtemelen bazı Neandertal DNA’larını alarak bunlardan yararlanmışlardı. Örnek olarak, bağışıklık sistemlerini çeşitlendiren ve daha açık pigmentasyonlarına katkıda bulunan genler verilebilir.

Böylelikle Batı Avrupa’ya göç eden insanlar, diğer insan popülasyonlarıyla tanışmaya ve onlarla üremeye devam ettiler.

Anadolu dediğimiz yerden (günümüzde Türkiye) başka bir insan dalgası da yine Avrupa’ya yayıldı. Bugünkü Rus bozkırlarından Yamnaya kültürü insanları da 3.000 ila 5.000 yıl önce batıya, Avrupa’ya göç etti.

Böylece, sürekli olarak yeni gruplarla değiştirildikleri için, Avrupa’nın ilk insan sakinlerine ait çok az genetik iz kaldı.

Avrupa kimliğinin tarihsel temellerinden biri olarak kabul edilen Roma uygarlığı bile büyük bir genetik çeşitliliğe ev sahipliği yapıyordu. Yakın zamanda yapılan bir araştırma da 29 bölgeden ve 127 kişinden, son 10.000 yılın genomlarına bakıldı. Avcı-toplayıcıların ilk dalgasından sonra, yerini bir Anadolu nüfusunun aldığını ve Roma İmparatorluğu döneminde (MÖ 27- MS 300) günümüzde İran ve Doğu Akdeniz olan bölgelerden önemli genler alındığı ortaya çıktı.

Vikingler bile melezdi

Sarı saçlı, mavi gözlü kuzey Avrupalılar, birçok beyaz üstünlükçü tarafından ırksal saflığın ideal görünümü olarak kabul edilir. Tarihsel olarak dayandırılan örneği ise Vikinglerdir.

Ancak bilimsel gerçekler tamamen farklıydı. Avrupa ve Grönland’daki arkeolojik alanlardan alınan 442 insan genomu üzerinde yapılan yakın tarihli bir çalışmada, Viking dönemi sırasında İskandinavya’ya, Avrupa’nın farklı yerlerinden giren önemli soylar bulundu. Gerçek şu ki, Vikingler modern İskandinavlara göre daha koyu saçlara sahipti.

Kısacası, saf beyaz ırk fikrinin genetikte temeli yoktur. Açık pigmentli cilt, saç ve gözler sadece kuzey Avrupa iklimlerine uyum sağlamış olan genlerdir. (Ekvator bölgelerinde bu genetik özellikler daha düşük adaptasyonu temsil eder.) Bu özellikler yalnızca, eski ve yeni birçok popülasyondan ödünç alınan sayısız genetik etkinin bir sonucudur.

Bu Yazıyı Paylaşın