İÇTİHAT METNİ
DAVA ve KARAR :
Şikayet kanun yoluna başvuru nedeniyle yapılan yargılama sonunda; İstanbul 5.İcra Hukuk Mahkemesince şikayetin reddine dair verilen 12.10.2009 gün ve E:3402, K:2677 sayılı kararın incelenmesi şikayetçi vekili tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 12.Hukuk Dairesinin 03.05.2010 gün 2009/29828 – 2010/10950 sayılı ilamı ile;
(…1- Alacaklı vekilinin tahsil harcına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde:
06.06.2008 tarihinde yürürlüğe giren 04.06.2008 tarih ve 5766 sayılı Kanunun 11/ç maddesiyle, 492 sayılı Harçlar Kanununun 123/son maddesi yeniden düzenlenmiş ve son fıkrada yer alan “harca tabi tutulmaz” ibaresi, “bu Kanun’da yazılı harçlardan müstesnadır” şeklinde değiştirilmiştir. İstisna ve muafiyet kavramları vergi hukukunda ayrı ayrı düzenlenmiş olup; istisna bir işleme, muafiyet ise şahsa ilişkindir. Maddede açıkça müstesna ifadesi kullanılmış olması karşısında, yapılan bu son değişiklikle, bankalar, yurt dışı kredi kuruluşları ve uluslararası kurumlarca kullandırılacak kredilerin temini ve bunların teminatları ile geri ödenmelerine ilişkin işlemler, alacaklı-borçlu ayrımı yapılmaksızın 492 sayılı Harçlar Kanununda yer alan yargı harçlarından da müstesna tutulmuştur. Nitekim maddenin gerekçesinde bu değişiklik “492 sayılı Harçlar Kanununun 123.maddesinde kredilere ilişkin istisna hükmünün yargı harçlarını da kapsamı içine aldığı hususu açıklığa kavuşturularak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amaçlanmaktadır” şeklinde ifade edilmiştir. Diğer taraftan bu durum Yüksek Danıştay 9.Dairesi’nin bu yöndeki yerleşmiş birçok kararı ile de kabul edilmiş bulunmaktadır (Danıştay 9.Dairesi 20.10.2008 T. 2006/4958 E, 2008/4769 K, 15.10.2008 T. 2007/3486 E, 2008/4610 K., 15.10.2008 T. 2005/3203 E, 2008/4591 K, 15.10.2008 T. 2006/84 E, 2008/4597 K.).
Açıklanan ve yeni oluşan bu durum karşısında, bankalar, yurtdışı kredi kuruluşları ve uluslararası kurumlarca kullandırılacak kredilerin temini ve bunların teminatları ile geri ödenmelerine ilişkin olarak icra dairelerinde yapılacak işlemlerin, 492 sayılı Harçlar Kanununda yazılı harçlardan ve aynı Kanun’da yer alması nedeniyle de tahsil harcından müstesna olduğunun kabulü gerekir. Bu nedenle tahsil harcının, alacaklı bankaya ödenen paradan kesilmesi mümkün olmadığı gibi, alacağına mahsuben alacaklı bankaya ihalenin yapılması halinde de satış bedeli üzerinden icra dairesine ödenmesi istenemez.
Somut olayda, şikayetçi banka tarafından, borçluya kullandırılan kredinin geri ödenmesini temin amacıyla icra takibi yapıldığı anlaşıldığından ve dolayısıyla yukarıda anılan yasa hükmü gereğince, ihale bedeli, tahsil harcından müstesna olduğundan, bu yöndeki şikayetin kabulü yerine yazılı gerekçe ile reddine karar verilmesi isabetsizdir.
2- Alacaklı vekilinin cezaevi harcına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesinde:
Cezaevi harcı, 2548 sayılı Cezaevleri ile Mahkeme Binaları İnşası Karşılığı Olarak Alınacak Harçlar ve Mahkûmlara Ödettirilecek Yiyecek Bedelleri Hakkında Kanunun 1.maddesi uyarınca alacaklıdan alındığından, 492 Sayılı Harçlar Kanununda düzenlenen istisna ve muafiyetlerin, anılan harç için uygulanma imkanı bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle alacaklının tellaliye harcına ilişkin temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddi…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda;mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI
İstek, icra memurunun işlemini şikayete ilişkin olup; icra müdürlüğünün ihale bedelinden tahsil harcı alınması gerektiği yönündeki kararının şikayet yolu ile iptali ve ödenen harçların iadesi istenmiştir.
Şikayetçi/Banka vekili; genel kredi sözleşmelerinden doğan alacağın tahsili amacıyla, dava dışı borçlu hakkında ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla icra takibi esnasında ipoteğe konu taşınmazı şikayetçi/alacaklının alacağına mahsuben satın aldığını, ancak taşınmaz satışı nedeniyle icra tahsil harcı ile cezaevi harcı alındığını, müvekkili bankanın bu harçlardan muaf olduğunu belirterek, tahsil edilen harcın alınmasına yönelik icra memurluğu kararının kaldırılmasına ve ödenen harçların iadesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel Mahkemece; “492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 123/son maddesinde değişiklik yapılmış ise de, bu değişikliğin yargısal harçları kapsamayacağı, son değişikliğin maddedeki anlamı değiştirmediği, Harçlar Kanunu’nagöre hazırlanan (1) sayılı tarife gereğince yargı harçlarının alınması gerektiği, şikayete konu işlemin de yargı harcına tabi olması sebebiyle şikayete konu müdürlüğün tahsil ve cezaevi harcı alınmasına yönelik kararının doğru ve yasal zeminde olduğu” gerekçesiyle şikayetin reddine karar verilmiştir.
Şikayetçi/alacaklı banka vekilinin hükme yönelik temyiz istemi cezaevi harcı yönünden reddedilmekle, buna ilişkin hüküm kesinleşerek uyuşmazlık konusu olmaktan çıkmıştır.
Tahsil harcı yönünden ise, şikayetçi/alacaklı bankanın temyiz itirazlarının kabulü ile hüküm, yukarıda başlık bölümüne aynen alınan nedenlerle, bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hükmü temyize şikayetçi/alacaklı banka vekili getirmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; şikayetçi bankanın, icra tahsil harcından müstesna olup olmadığı, dolayısıyla 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 123/son maddesindeki istisnadan faydalanıp faydalanamayacağı, noktasında toplanmaktadır.
İlkin, harç konusunda genel bir açıklama yapılmasında yarar vardır.
Kamu hizmetlerinin kurulması ve yürütülmesi için gerekli olan mali kaynağın sağlanması amacıyla devletin egemenlik gücüne dayanarak koyduğu mali yükümlerden kaynaklanan alacakları genel olarak kamu alacakları olarak nitelendirilmektedir.
Devletin kamu alacağını oluşturan gelir kaynaklarından birini de, kamu hizmetlerinden yararlananların ödedikleri harçlar oluşturmaktadır. Harçların oluşturduğu yükümlülük, teoride, “masrafı karşılama” ve “faydalanma” ilkelerine dayandırılmaktadır.
Masraf(lar)ı karşılama ilkesine göre harç, hizmetin gerektirdiği maliyetle ölçülürken; faydalanma ilkesinde hizmetin maliyeti değil, yükümlü için taşıdığı değer esas alınmaktadır.
Buna göre harç; bazı kamu hizmetlerinden yararlanan ve hatta kanun hükmü ile yararlanmak zorunda bırakılan özel ve tüzel kişilerin, özel menfaatlerine ilişkin olarak, kamu kuruluşlarının hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında, belli bir ölçüde bu hizmetlerin maliyetine katılmaları amacıyla konulan ve zor unsuruna dayanan mali yükümlülüklerdir (Pınar, Burak:Yargı ve İcra Harçları, Ankara 2009, s.1-3;Diğer harç tanımları için bakınız; age., s.3, dipnot 12’deki eserler;Yılmaz, Zekeriya:Hukuk Davalarında Yargılama Harç ve Giderleri ile Vekalet Ücreti, 4.Baskı, Ankara 2011, s.293 vd.).
Diğer bir deyişle harç, muhtelif kanunların konusunda bulunan adli ve idari hizmetlerde ve bu hizmetin gerektirdiği kırtasiye ve formalite masraflarını karşılamak mülahazasıyla hakiki ve hükmi şahıslardan hazinece alınan bir paradır. Yapılan işler ve görülen hizmet amme hizmetinden ziyade, kişilerin şahsına ve menfaatine ilişkindir (YİBK’nun 23.12.1976 gün ve E:1976/11-7, K:6;Diğer bir tanım için bakınız YİBK 7.12.1964 gün ve E:1964/3, K:5).
Anayasa Mahkemesi de, harcı, verginin özel ve ayrıksı bir türü olarak tanımlamıştır (17.12.1968 gün ve E:1968/12, K:65; 24.10.1974 gün ve E:1974/31, K:43; 14.01.2010 gün ve E:2009/27, K:2010/9 sayılı kararları ve aynı mahiyette Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 12.05.1982 gün ve E:1982/5-341, K:493 sayılı ilamı).
Harçlar konusunda genel düzenleme içeren, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun gerekçesinde harcın tanımı “fertlerin özel menfaatlerine ilişkin olarak, kamu kurumları ve hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında yaptıkları ödemelerdir” biçiminde yapılmıştır (Bu harç tanımını benimseyen Anayasa Mahkemesi kararları için bakınız: 31.03.1987 gün ve E:1986/20, K:1987/9; 14.02.1991 gün ve E:1990/18, K:1991/4; 28.09.1995 gün ve E:1995/24, K:52; Benzeri tanım için bakınız:HGK’nun12.05.1982 gün ve E:1982/5-341, K:493 sayılı ilamı).
Buna göre, bir hizmetin harç konusu olabilmesi için; kişilerin bir kamu kurumundan yararlanmaları, kişilere kamu eliyle özel bir yarar sağlanması ve kamu idaresinin kişilerin özel bir işiyle uğraşması gerekmektedir (YİBK’nun 7.12.1964 gün ve E:1964/3, K:5; Anayasa Mahkemesi’nin 31.03.1987 gün ve E:1986/20, K:1987/9 sayılı kararları).
Bir kamu hizmetinden dolayı harç alınabilmesi, bu hizmetin kanunla belirlenmesine ve bu hususla ilgili harç alınmasına ilişkin düzenlemelerin de, kanunda yer almasına bağlıdır.
Nitekim, 1982 Anayasası’nın 73/3.maddesinde; “Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.” hükmünü içermektedir.
Bu Anayasa kuralının, vergi, resim ve harç gibi parasal yükümlülüklerin veya bunlardan bağışıklığın, kapsam ve içeriğinin hiçbir kuşkuya yer vermeyecek biçimde ve açıkça gösterilmesi amacına yönelik bulunduğu bellidir. O halde, harca ilişkin bir yasa hükmünün yorumu ve uygulanmasında, bu ilke ve amaç gözden uzak tutulmamak gerekir. Aksi halde, kişi ve kurumların yasal dayanağı olmayan bir yükümlülük altına sokulmaları veya Devletin önemli bir gelir kaynağından yoksun bırakılması gibi, Yasa Koyucunun amacına aykırı ve sakıncalı sonuçların doğmasına yol açılmış olur (HGK’nun 12.05.1982 gün ve E:1982/5-341, K:493 sayılı ilamı).
Bu kanunilik ilkesine paralel olarak, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 1.maddesinde, bu kanuna göre alınacak harçlar arasında, diğer harçlar yanında yargı harçları da, bulunmaktadır.
Aynı Kanunun 2.maddesinde ise, yargı işlemlerinden bu Kanuna bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olanların, yargı harçlarına tabi olduğu vurgulanmıştır.
Bu arada yargı harcı, devletin mahkemeler aracılığıyla yaptığı hizmete, ondan yararlananların katkısı olarak tanımlanmıştır (YİBK’nun 16.12.1983 gün ve E:1983/5, K:6 sayılı ilamı).
492 sayılı Harçlar Kanunu’nun “istisna ve muaflıklar” başlıklı 13.maddesinde harçtan müstesna işlemler düzenlenmiş;59.maddesinde ise; “Harçtan müstesna tutulan işlemler” başlığı altında hangi işlemlerin harçtan istisna olduğu sıralanmış, son fıkrasında ise; “Yukarıda yer alan istisnalara ilave olarak özel kanunlarda yer alan muafiyet ve istisnalara ilişkin hükümler saklıdır.” düzenlemesi getirilmiştir.
Aynı Kanunun onuncu kısmında “kısımlar arası müşterek hükümler” üst başlığı altında birinci bölüm olarak “genel muaflıklar ve istisnalar” başlığı;bu başlığın altında ise, “özel kanunlardaki hükümler” alt başlığını taşıyan ve konumuzu ilgilendiren 123.maddesi gelmektedir.
492 sayılı Harçlar Kanunu’nun, 06.06.2008 tarihinde yürürlüğe giren 04.06.2008 gün ve 5766 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 11.maddesinin (ç) bendi ile değişik “Özel kanunlardaki hükümler” kenar başlıklı 123.maddesinde aynen:
“Özel kanunlarla harçtan muaf tutulan kişilerle, istisna edilen işlemlerden harç alınmaz.
Ancak, İş Kanununa tabi işçilerin ve çırakların iş mahkemelerindeki dava ve bu mahkemelerden almış oldukları ilamların takiplerinde harçtan muafiyet gündelikleri veya aylık ücretleri 16 yaşını doldurmuş işçiler için belirlenen asgarî ücreti geçmeyen işçiler ve çıraklar hakkında uygulanır.
(Değişik fıkra: 25.12.2003 – 5035 S.K./31. md.) Anonim, eshamlı komandit ve limited şirketlerin kuruluş, sermaye artırımı, birleşme, devir, bölünme ve nev’i değişiklikleri nedeniyle yapılacak işlemler ile (Ek ibare: 28.03.2007-5615 S.K./15.mad) Esnaf ve Sanatkarlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri (Bu kooperatifler ile Kredi Garanti Fonu İşletme ve Araştırma Anonim Şirketi tarafından bankalardan kullandırılacak krediler için verilecek kefaletler dahil) bankalar, yurt dışı kredi kuruluşları ve uluslararası kurumlarca kullandırılacak kredilerin temini ve bunların teminatları ile geri ödenmelerine ilişkin işlemler bu Kanunda yazılı harçlardan müstesnadır.”
Hükmüne yer verilmiş;son cümlede daha önce yer alan “işlemler harca tabi tutulmaz” ibaresi “işlemler bu Kanunda yazılı harçlardan müstesnadır” ibaresi olarak değiştirilmiştir.
Madde metninden de anlaşıldığı üzere, harçtan istisna tutulan işlemler fıkrada belirtilen kurumlarca kullandırılacak kredilerin temini ve bunların teminatları ile geri ödemelerine ilişkin işlemlerdir. Yasa koyucu, finansman sıkıntısı çeken bankalar, yurtdışı kredi kuruluşları ve uluslararası kurumların, müşterilerine kullandırmak amacıyla sendikasyon kredisi gibi büyük miktarlı kredilere kendi portföylerinde yer vererek yurt içi veya yurt dışı kredi kuruluşlarından finansman desteği alabilmelerini kolaylaştırmak ve kredi maliyetlerini azaltmak amacıyla bu nitelikteki kredilerin temini ve bunların teminatları ile geri ödemelerine ilişkin işlemlerden harç alınmayacağını öngörmüştür.
Yasa koyucu anılan maddede; bankalar, yurt dışı kredi kuruluşları ve uluslararası kurumlarca kullandırılmak üzere temin edilen kredilere ait bazı işlemlerden harç alınmayacağını belirttiğine göre;bankaların, kendi öz kaynaklarından veya diğer kredi kurumlarından temin ettikleri kredileri, genel kredi sözleşmesiyle gerçek veya tüzel kişilere teminatlı veya teminatsız olarak kullandırmaları halinde, 492 Sayılı Kanunun değişik 123/son maddesindeki istisnadan faydalanmaları olanaklı değildir.
Nitekim, aynı ilkeler Anayasa Mahkemesi’nin 14.01.2010 gün ve E:2008/81, K:2010/8 sayılı ve Hukuk Genel Kurulu’nun 06.10.2010 gün ve E:2010/12-443, K:471;09.02.2011 gün ve E:2010/12-685, K:43;09.02.2011 gün ve E:2010/12-688, K:44;13.04.2011 gün ve E: 2010/12-732, K:2011/134 sayılı ilamlarında da benimsenmiştir.
Harçlar hakkındaki bu genel açıklamalardan sonra konumuzu teşkil eden icra harçlarına gelince;
Öğretide genel olarak Devletin, icra hukukundaki faaliyetine karşılık aldığı paraya icra harcı denmektedir (Kuru, Baki:İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, İstanbul 2004, Sahife:108 vd.).
İcra ve iflas harçları, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun birinci kısmında, yargı harçları bölümünde, 2-37.maddelerde düzenlenmiştir. Harçlar Kanunu’ndaki İcra ve İflas harçlarına girmeden önce İcra ve İflas Kanunu’nun harçlarla ilgili hükümlerine göz atmakta fayda vardır.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 15.maddesinin birinci fıkrası; “İcra ve iflas harçlarını kanun tayin eder. Kanunda hilafı yazılı değilse, bütün harç ve masraflar borçluya ait olup neticede ayrıca hüküm ve takibe hacet kalmaksızın tahsil olunur.” hükmünü ihtiva etmekle;harçların mahiyetini, miktarını, ödeme zamanını ve şeklini doğrudan doğruya diğer yasalara ve özellikle Harçlar Kanunu’na bırakmıştır.
Yasa koyucu anılan madde ile icra ve iflas harçlarının çerçevesini tayin etmiş, kanunla alacaklının ödemesi gerekenlerin alacaklıdan, (2548 sayılı Yasada olduğu gibi) diğer harç ve masrafların sonuç olarak borçludan tahsil edilmesi gerektiğini hüküm altına almıştır.
İcra harçları, 492 Sayılı Yasaya bağlı (1) sayılı tarifenin yargı harçları kısmının (B/1) bölümünde düzenlenmiştir.
Buna göre ilgililer;icra takibi sırasında ve takibin niteliğine göre başvurma harcı, peşin harç, icra tahsil harcı ve yerine getirme harcı olmak üzere dört çeşit harç ödemek zorundadırlar.
Burada hemen şu hususu da belirtmek gerekir ki, borçlu takip nedeni ile sadece alacaklıya karşı sorumlu ve borçlu değildir. Alacaklının yanında takip hukuku prosedürünün uygulanması ve dolayısıyla icra takibi nedeniyle Devlete karşı da borçludur. Borçlunun Devlete olan borcu, tabi ki harç borcudur. İcra dairesine yatırılan para nedeniyle borçlu, hem alacaklıya ve hem de Devlete olan borcundan kurtulur. Borcun tamamının icra dairesine yatırılmaması durumunda yatırılan miktar kadar borcundan kurtulmuş olur. Böylece İcrakasasına ödeme yapıldığı anda borç ortadan kalkar.
Borçlar Kanununun 113.maddesinin birinci fıkrası hükmü uyarınca takip konusu borcun icra dairesine ödenmesi tarihinden itibaren borçlu, faiz borcundan da kurtulmuş olur. Bundan başka ödeme tarihi, harç alacağının ve oranının yanında harç borcunun doğup doğmadığını da tayin eder. Çünkü alacaklının, borçlunun borcunu ödememesinden dolayı onun hakkında icra takibine girişmesi durumunda borçluya İİK ve Yönetmeliği hükümleri uyarınca ödeme emri çıkardıktan sonra borçlu, henüz ödeme emrini tebellüğ etmeden önce borcunu icra dairesine gelip yatırırsa bu aşamada harç ödeme mükellefiyetinden de kurtulmuş olur.
Alacaklının alacağını mutlaka borçlunun ödemesi gerekmez. Üçüncü şahısların da diledikleri takdirde İcra Dairesine başvurarak borçlunun borcunu ödemek istemeleri mümkündür. İcra Müdürlüğünün ödenmek istenen borcu kabul etme mecburiyeti vardır. Önemli olan, alacaklının bir an önce alacağına kavuşmasıdır. 12.maddenin yasaya konuluş nedenini bu düşünceler teşkil etmektedir.
Harçlar Kanunu’nun 28.maddesi (b) bendinde yer alan ve icra takiplerinde tahsil harcının, alacağın ödenmesi sırasında tahsil edilmesi gerektiği şeklindeki hüküm, yasanın diğer hükümleri gibi kamu düzeni ile ilgilidir. Borçla ilgili olarak icra dairesinin kasasına yatırılan paranın ister borçlunun veya üçüncü şahısların kendi rızaları ile yatırdıkları para olsun, isterse İİK’nun 89.maddesi uyarınca diğer alacaklıların ve üçüncü şahısların elinde haczedilen mallarla ilgili paralar olsun bunların kaynağına bakılmaksızın bu paralardan alacaklıya yapılan ödeme nispetinde -harcın tamamı tahsil edilinceye kadar- harç alınması gerekir. Gerek İcra İflas Yasasındavegerekse harçlarla ilgili yasalarda bunun aksine bir hüküm mevcut değildir.
Nitekim talimat icralarınca tahsil edilen paralar, esas takibin yapıldığı icra dairesine aynen ve hiçbir kesinti yapılmaksızın gönderilir. Harç ve masrafın hesabı esas takibin yürütüldüğü yer İcra Dairesince yapılır.
Devletin icra takibi nedeniyle aldığı harçlardan en önemlisi Harçlar Kanunu’nun 28.maddesinin (b) bendinde düzenlenen icra tahsil harcıdır.
İcra tahsil harcı, bu yasal düzenleme uyarınca alacağın ödenmesi sırasında tahsil olunur. Borçlu dilerse icra dairesine başvurarak tüm ferileriyle birlikte harç ve masrafları da kapsayacak biçimde borcunun tamamını hesaplattırıp öder veya borcundan mahsup edilmek üzere kısmi ödemede bulunur. Bu ödemeleri alacaklının arzu ettiği zaman icra dairesinden alma hakkı vardır.
Burada dikkat edilmesi gereken husus, eğer bir harç alacağı mevcut ise bunun mutlaka her ödeme sırasında tahsil edilmesi gerektiğidir. Devlet tahsil harcını takibe konu asıl alacak üzerinden almaktadır. Bundan sonraki tahsilatlardan (faiz tahsilatlarından) harç alınması, Harçlar Yasası’nın 20.maddesinin açık hükmü karşısında mümkün bulunmamaktadır. Kanun, harç alacağının tahsilini borcun tamamının ödenmesi şartına bağlamamıştır. Borcun tamamı ödenirse elbetteki harç da tahsil edilecektir. Borcun tamamı değil de taksit taksit ödenmesi söz konusu ise bu taktirde yapılan borç tahsilatlarının alacaklıya ödendiği miktara göre harç tahakkuku ve tahsilatı yapılacaktır. Çünkü Devlet, verdiği hizmet yani yaptığı tahsilat kadar harç almayı hak etmiştir.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı gibi Harçlar Kanunu, para borçlarıyla ilgili icra tahsil harcının alacağın -ister kısmen (taksitle), isterse tümden olsun- tahsili sırasında alınmasını öngörmektedir. Alacaklının, alacağının tamamını elde edinceye kadar takibe devam etmek hakkı ve yetkisi vardır. İcra Dairesince kesilen harç nedeniyle alacaklı, alacağının tamamına kavuşamadığı takdirde borçlunun malvarlığı üzerinde takibi devam ettirerek alacağını eksiksiz tahsil etme olanağına her zaman sahiptir. Harçlar Yasası’nın 32. ve 127.maddeleri hükümleri bu konuda hiçbir duraksamaya yer vermeyecekbiçimdeaçıktır.
Özetolarakbelirtmekgerekirse;Harçlar Yasasının 37.maddesinde düzenlenen ve harçların Vergi Dairesince tahsilini öngören kural, İcra Dairesince başkaca hiçbir işlem yapılmasını gerektirmeyen ve yasanın öngördüğü süreler içinde harç ödemesi yapılmayan konulara münhasırdır. Kısaca harç tahsil müzekkeresi yazılmak suretiyle icra tahsil harcının Vergi Dairesince tahsili öngörülen takip dosyası infaz edilmek suretiyle icra müdürü tarafından işlemden kaldırılan işlerle ilgilidir.
Bu ilkelere paralel olarak; Hukuk Genel Kurulu’nun 22.9.2004 gün ve E:2004/12-491 K:2004/413; 3.12.2008 gün ve E:2008/12-715 K:2008/717 sayılı kararlarında da, paranın tahsili anında Devletin harçla ilgili kaybını önlemek ve Harçlar Kanunu’nun 128. maddesindeki memur mesuliyetini azaltmak amacı ile ilerde borçludan alınmak üzere, tahsil harcının, alacaklıya ödeme yapıldığı sırada alacaklıdan alınacağı belirtilmiştir.
Nitekim, aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun 9.6.2004 gün ve E:2004/12-336, K:2004/338; 09.02.2011 gün ve E:2010/12-685, K:43; 09.02.2011 gün ve E:2010/12-688, K:44;13.04.2011 gün ve E: 2010/12-732, K:2011/134 sayılı ilamlarında da, benimsenmiştir.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Şikayetçi/alacaklı-banka, borçlu Ekin Unlu Mam. San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin kredi borcunu geri ödememesi nedeniyle, bu şirket hakkında İstanbul 10.İcra Müdürlüğü’nün 2007/11931 esas sayılı dosyası üzerinden ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla icra takibine girişmiş; kredinin teminatı olarak gösterilen Gaziosmanpaşa ilçesindeki ipotekli taşınmazın ihale yoluyla satışa çıkarılması sonucu, banka alacağına mahsuben ipotekli taşınmazı satın almıştır.
Şikayetçi/alacaklı-banka vekili, icra memurluğundan müvekkili bankanın tahsil harcından muaf olduğunu beyanla, anılan harcın tahsil edilmemesini talep etmişse de, İstanbul 10.İcra Müdürlüğü’nce 16.09.2009 tarihinde istemin reddine karar verilmiş; bunun üzerine ihaleye konu ipotekli taşınmazın satış bedelinin %9 oranına isabet eden 4.815-TL miktarındaki icra tahsil harcının, alacaklı banka tarafından 30.09.2009 tarihinde ödendiği anlaşılmaktadır.
Somut olayda, harcın konusunu oluşturan işlem, şikayetçi bankanın genel kredi sözleşmesi uyarınca müşterilerine kullandırdığı kredinin zamanında ödenmemesi nedeniyle yapılan icra takibinde ipotekli taşınmazın ihalesi sonucu, şikayetçi bankanın kredi alacağına mahsuben taşınmazı satın almasından kaynaklanmaktadır.
Anılan icra takibi nedeniyle tahsil edilen alacak miktarı üzerinden icra memuru tarafından şikayetçi/alacaklı bankadan icra tahsil harcı alınmıştır. Şikayetçi/alacaklı banka, bu harcın alınmaması için icra memurluğuna başvurmuş, ancak istemin reddine karar verilmesi üzerine eldeki şikayet başvurusunu yapmıştır.
Yukarıda belirtildiği üzere bankaların, Harçlar Kanunu’nun 123/son fıkrasında yer alan yargı harçlarından istisna tutulma keyfiyeti dar tutulmuş olup, bu kapsama bankaların genel kredi sözleşmeleri ile müşterilerine kullandırdıkları kredilerin ödenmemesi nedeniyle açtıkları dava ve icra takiplerinde ödenmesi gereken yargı harçlarının girmediği belirgindir.
Şikayete konu takipte, İcra ve İflas Kanunu’nun 15.maddesi uyarınca gerçekte borçluya ait olan tahsil harcının, konuya ilişkin bir başka düzenlemeyi içeren 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 28/b maddesindeki hüküm çerçevesinde alacaklıdan alınmış olması, sonuçta bu miktarın borçludan alınıp alacaklıya ödenmesine olanak veren yasal düzenlemeler karşısında, hukuka aykırı değildir.
O halde icra memurunun, harcın tahsiline ilişkin işleminde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı ortadadır.
Yerel Mahkemenin paralel bir gerekçeye dayalı bulunan direnme kararı usul ve yasaya uygun olup, onanmalıdır.
SONUÇ :
Şikayetçi/alacaklı-banka vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, oybirliği ile karar verildi.