Matthew Ward Agius*
İspanya’nın kuzeyindeki Bilbao kentinin güney kesiminde yer alan ‘Rioja Alavesa’ kazı alanında, büyük kısmı erkeklerden oluşan 338 kişinin kalıntılarının keşfedildiği ve büyük ihtimalle Avrupa’nın en önemli savaş meydanlarından biri olan toplu bir mezarın araştırılması neticesinde buluntular üzerinde yeniden değerlendirme yapıldı.
Arkeolog Dr. Teresa Fernandez-Crespo öncülüğünde çalışan bir araştırma grubu, buradaki iskeletleri inceledi, ardından saldırganlık olaylarıyla tutarlı gördükleri ve bugüne dek belgelenmemiş olan 77 travmayı açığa çıkardı.
Buna göre, ‘Rioja Alavesa’ mezar alanı, daha önce inanıldığı üzere bir katliam bölgesi olmaktan ziyade, geniş çaplı bir çatışmaya ev sahipliği yapmış gibi görünüyor.
SAVAŞLAR TAŞ DEVRİ’NDE BAŞLAMIŞ
Alanda gün yüzüne çıkarılan ve genelde bir hedefin vurulduğuna dair belirtiler gösteren çakmaktaşı ok uçlarının yanı sıra, cesetlerin neredeyse dörtte biri iskelet yaralanmalarına maruz kalmış, bu kişilerin yaklaşık onda biri iyileşememişti. Şimdiye dek arkeologlar, günümüzden yaklaşık 4 bin yıl önce başlayan Tunç Çağı boyunca Avrupalı topluluklar arasında geniş çaplı çatışmalar yaşandığını düşünüyordu. Ne var ki ‘Rioja Alavesa’daki kalıntılar üzerinde yapılan karbon tarihlendirme işlemi, kalıntıların 5 bin 400 ilâ 5 bin yıl önce gömüldüğünü ve bu bulgunun olayı geç Neolitik dönemde tarihlendirdiğini ortaya koydu. Ulaşılan sonuçlar, ‘Scientific Reports’ (Bilimsel Raporlar) adlı dergide yayınlandı.
Araştırmaya göre, Rioja’ya gömülü pek çok insana ait iskelet kalıntılarında görülen yaralanma oranı, o dönemde yaygın olarak görülen davranışın, onlarca insanın katılımıyla gerçekleştirilen çok sayıdaki küçük ölçekli baskından ziyade, muhtemelen nüfus baskılarından ya da gruplar arasındaki kültürel uygulama farklılıklarından kaynaklanan çok daha geniş çaplı, topluluklar arası çatışmalara işaret etti.
KATLİAM DEĞİL SAVAŞ
Genç erkeklere çok daha sık rastlanması da bir katliamı muhtemel kılmıyor. Buna benzer ölümcül olaylar, alışıldık biçimde farklı yaş gruplarından her iki cinsiyeti de kapsayan daha ‘doğal’ bir insan nüfusunu yansıtır.
Dr. Fernandez-Crespo’nun ekibi, konuya ilişkin değerlendirmelerinde, “13 ok ucuyla yaralanma vakasının 11’inin erkeklerle ilişkili olması ve darbe belirtileri taşıyan ok uçlarıyla bağlantılı iskeletlerin büyük kısmının erkek olması, erkeklerin tercihen uzak mesafeden şiddete maruz kaldığını ortaya koyuyor. Kafa yaralanmaları da yakın temas mücadelelere dahil oldukları görüşünü destekliyor” ifadelerini kullandı.
GRUP İÇİ ÇATIŞMALAR, KAÇIRILMA, KÖLELEŞTİRİLME…
Kafataslarının her yerinde travma kanıtları gözlemlense de orantısız sayıda önden yaralanma söz konusuydu ve bu durum yüz yüze çatışmayı düşündürüyordu. Araştırmacılar, kadınların ve çocukların toplu bir mezar alanında görece az sayıda bulunmasının altında grup içi çatışmalar, kaçırılma ve köleleştirme de dahil olmak üzere birçok neden yattığına dikkat çekti; öte yandan, yanıltıcı biçimde, savaştaki rolleri nedeniyle erkeklere daha sık rastlanması durumu, yaygınlığını koruyor.
Bu durum, ‘cinsel olgunluğa erişmiş bireylerin kalıntılarında kaydedilen iyileşmemiş yaralanmaların büyük kısmının erkeklerde görülmesi, çoğu erkeğin bir savaşçı gibi davrandığını ve netice itibariyle savaş ve baskınlarda öldüğünü’ kaydeden araştırma ekibi tarafından da belirtildi. Araştırma ekibi, şöyle konuştu: “İyileşmemiş ve iyileşmiş vakalar arasındaki ayrım, mezar alanlarında bulunan iskelet kalıntılarındaki travmaları yorumlamak söz konusu olduğunda en büyük öneme sahiptir. Bu, özellikle birçok bireyin dahil olduğu ve mutlak tarihleme yöntemlerinin kesinliğinin sınırlı kaldığı durumlarda geçerli olur.”
*Bilim yazarı.
Yazının orijinali Cosmos Magazine sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)