Yeni bir araştırmanın gösterdiğine göre insanların yaptığı kovanlarda yaşayan bal arıları, kovan tasarımlarının hatalı olması sebebiyle bir asırdan uzun zamandır gereksiz şekilde üşüyor ve hatta ölüyor olabilir.
119 yıldır devam eden bir inanışa göre bal arılarının kümelenme şekli, arılar için arıcılık, kovan tasarımı ve bal arıları üzerinde yürütülen çalışmalar yönünden temel nitelikte olan bir çeşit evrimsel yalıtım sağlıyordu.
Hatta Amerikalı arıcılar, arı kolonilerini yaz aylarında soğuk depolara yerleştiriyor çünkü bunun kuluçka sağlığı için iyi olduğunu düşünüyorlardı.
Fakat Leed Üniversitesinde çalışan Makine Mühendisliği doktora adayı Derek Mitchell’in çalışması, kümelenme davranışının düşen sıcaklıklara karşı gösterilen iyi bir tepkiden ziyade arıların zor durumda kaldıkları zaman sergilediği bir davranış olduğunu gösteriyor. Yeni bulgular ışığında kümelenmeyi kasıtlı olarak teşvik etmek veya kovan tasarımının yetersiz olması, arıların iyi durumda olmadığı şeklinde ve hatta zalimlik biçiminde bile düşünülebilir.
Bal arısı (Apis mellifera) kolonileri kış uykusuna yatmıyor. Doğada kışı ağaç boşluklarında geçiriyorlar. Bu boşluklar, arıların en azından bir kısmını geniş bir iklim yelpazesinde 18 °C’nin üzerinde tutuyor. Bu iklimler arasında kışların -40 °C olduğu havalar bile var.
Fakat insanlar arıların kışı geçirme davranışını genelde ince (19 mm) ahşap kovanlarda gözlemliyor. İnsan yapımı bu kovanlar, arıların kalın duvarlı (150 mm) ağaç kovuklarındaki doğal yaşam alanlarına göre çok farklı ısı özelliklerine sahip.
Kışı atlatmak
Soğuk günlerde, bu ince duvarlı kovanlarda koloniler, petekler arasında küme adı verilen yoğun arı plakları oluşturuyorlar. Bu plakların merkezinde (çekirdek) yoğunluk daha düşük ve sıcaklık daha yüksek (18 °C’ye kadar) oluyor. Bal arıları, ısının büyük bir bölümünü baldan gelen şekeri yiyip metabolize ederek burada üretiyor.
Arıların vücut sıcaklıkları çok düşük olduğundan, daha soğuk dış katmanlar (manto) çok düşük ısı üretiyor. Sıcaklık 10 °C’nin çok altına düşerse, burada bulunan arılar ölüyor.
Arıcılık kitapları ve akademik makaleler, 1914’ten beri mantonun, kovanın iç çekirdeğini “yalıttığını” söylüyor. Bu durum, arıcıların kümelenme davranışını doğal ve hatta gerekli olarak gördüğü anlamına geliyor.
Bahsedilen bu inanış, 1930’lu yıllarda bal arılarını -30 °C’li iklimlerde bile ince duvarlı kovanlarda tutmayı haklı göstermede kullanılmış. Bu durum, 1960’ların sonlarında Kanada’da bal arılarının kış boyunca kümelenmesi için soğuk depoda (4 °C) tutulması uygulamasına yol açmış.
2020’lerde ise arıcılar, parazitlere kimyasal tedavi uygulamak için arıları yaz aylarında buzdolabına koyuyor. Uygulama ABD genelinde yapılıyor.
Soğuk kış mevsiminin dışında, eğer arıcılar mayt istilasını durdurmak istiyorlarsa normalde kraliçeyi bulup kafeslemeleri gerekiyor. Fakat soğuk depo, arıcıların bu zahmetli adımı es geçip, ticari tozlaşma uygulamalarını daha kârlı hale getirmeleri anlamına geliyor.
Sıcaklık için mücadele
Ancak Mitchell’in çalışması, kümedeki mantoların daha çok bir ısı yutucu şeklinde davrandığını ve yalıtımı azalttığını göstermiş. Kümelenme, sıcak kalmayı sağlayan kalın bir battaniye örtünmekten ziyade, arıların “ateşe” doğru daha çok kümelendiği veya öldüğü umutsuz bir çırpınışa benziyor. Tek olumlu tarafı, mantonun dış kısım yakınındaki arıları hayatta tutmaya yardımcı olması.
Kovanın dışındaki sıcaklık düştükçe, manto etrafındaki arılar hipotermik kapanmaya giriyor ve ısı üretmeyi durduruyor. Arılar 10 °C üzerinde kalmaya çalıştıkça manto sıkışıyor.
Mantodaki arıların birbirlerine yaklaşması, aralarındaki ısıl iletkenliği artırıyor ve yalıtımı düşürüyor.
Isı her zaman daha sıcak bölgeden daha soğuk bölgeye hareket etmeye çalışır. Merkezdeki arılardan mantodaki arılara giden ısı akışının oranı artıyor ve mantonun dışındaki arıları 10 °C’de tutuyor (ya da biz öyle ümit ediyoruz).
Bir şişme montu düşünün; giyen kişiyi sıcak tutmaya yardımcı olan şey, tüyler arasındaki hava boşluğudur. Bal arısı kümeleri, şişme bir montun sıkıştırılması faaliyetine benziyor; ısıl iletkenlik artıp, en sonunda yekpare yoğunluktaki tüylerin ısıl iletkenliğine geliyor ve daha çok bir deri ceketinkine benziyor.
Bunun aksine Antarktika’daki penguenler kış mevsiminde bir araya toplandıklarında, hepsi vücutlarının merkezini benzer sıcaklıkta tutuyor ve böylece penguenler arasında hiç ısı aktarımı olmuyor ya da çok az oluyor. Mantodaki arıların aksine, hipotermik kapanmaya giren penguen hiç olmuyor.
Akademisyenler ve arıcılar, kovan ve küme arasındaki bu görünmez hava boşluğunun oynadığı rolü gözden kaçırmış.
Ticari kovanların ince ahşap duvarları, bu hava boşluğu ile dış dünya arasındaki bir sınırdan fazlası değil. Bu durum, kovan duvarlarının etkili olması için önemli ölçüde yalıtıcı olmaları gerektiği anlamına geliyor (30 mm polisitren gibi).
Koloni duvarları, termo akışkanlar (ısı, ışınım, su buharı, hava), bal arısı davranışı ve fizyolojisi arasındaki bu karmaşık etkileşimin yanlış anlaşılması, insanların kovanı bal arısının geniş çaplı bir fenotipi şeklinde algılamamasının bir sonucu.
Geniş çaplı fenotipin diğer örnekleri arasında bir örümceğin ağı ve bir kunduzun bendi de yer alıyor.
Böcekler için neredeyse hiç ahlaki standart bulunmuyor. Fakat böceklerin acı hissettiğini gösteren bulguların sayısı artıyor. 2022 yılında yürütülen bir çalışmada, bal arılarının zararlı olabilecek uyaranlara karşı insanlardaki acı tepkilerine benzer şekilde tepki verdikleri gösterilmiş.
Kümelenme sıklığı ve süresini azaltmak için arıcılık uygulamasının acilen değiştirilmesi gerekiyor.
Yazar: Derek Mitchell/The Conversation. Çeviren: Ozan Zaloğlu.