YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas | : 2019/633 |
Karar | : 2022/1293 |
Tarih | : 18.10.2022 |
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Mersin 4. Aile Mahkemesi
TARİHİ : 18/09/2018
NUMARASI : 2018/346-2018/600
1. Taraflar arasındaki “karşılıklı boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Mersin 4. Aile Mahkemesince verilen asıl ve karşı davanın kabulüne ilişkin karar, davacı-karşı davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı-Karşı Davalı İstemi:
4. Davacı-karşı davalı vekili 27.06.2014 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 07.02.1999 tarihinde görücü usulü ile evlendiklerini, ortak iki çocuklarının bulunduğunu, eşlerin davalının ailesine ait iki katlı müstakil evin üst katında ikamet ettiklerini, davalının evliliğin başından beri aşırı kıskanç davranışlar sergilediğini, fiziksel ve psikolojik şiddet uyguladığını, hakaret ve küfür ettiğini, ailesi ile görüşmesine müsaade etmediğini, müvekkilini öldürmekle tehdit ettiğini, davalıya şizofreni ön tanısı konulduğunu, hastalığının da etkisiyle eşinin kendisini aldattığı düşüncesine kapıldığını, bu düşünce nedeniyle davacıya yönelik kötü davranışlarını artırdığını, müvekkilinin yaşadıklarına daha fazla dayanamayarak çocuklarını dahi yanına alamadan ortak konutu terk etmek zorunda kaldığını ileri sürerek tarafların boşanmasına, velâyetlerin anneye verilmesine, ortak çocuklardan Sadık yararına aylık 500TL, Halil yararına 300TL tedbir-iştirak, müvekkili yararına 1.500TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 30.000TL maddi, 30.000TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı-Karşı Davacı İstemi:
5. Davalı-karşı davacı vekili 18.07.2014 tarihli cevap ve karşı dava dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, eşlerin akraba olduklarını, çocukluktan beri birbirlerini tanıdıklarını, davalının eşine hiçbir zaman karışmadığını, herhangi bir saygısızlıkta bulunmadığını, davacının istediği gibi yaşadığını, müvekkilinin karıncayı bile incitmeyen bir kişi olduğunu, davacının iddialarının hayal ürünü olduğunu, psikolojik şiddet gören tarafın müvekkili olduğunu, bu nedenle şizofreni değil psikolojik tedavi gördüğünü, davacının birlik görevlerini yerine getirmediğini, çocukları ile ilgilenmediğini, sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığını, iki yıldır eşi ile birlikte yatmadığını, bunun yerine çocukların odasında kaldığını ve odada bulunan bilgisayar başında vaktini geçirdiğini ileri sürerek asıl davanın reddine, karşı davalarının kabulü ile tarafların boşanmalarına, çocukların velâyetlerinin babaya verilmesine ayrıca müvekkili yararına 50.000TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkeme Kararı:
6. Mersin 4. Aile Mahkemesinin 02.02.2016 tarihli ve 2014/392 E., 2016/45 K. sayılı kararı ile; tarafların 07.02.1999 tarihinde evlendikleri, ortak iki çocuklarının bulunduğu, kadın eşe ait olduğu belirlenen telefon hattına ait HTS dökümlerine göre davacının farklı numaralarla hayatın olağan akışına aykırı şekilde görüştüğü ve SMS gönderdiği, eşini ve çocuklarını ihmâl ettiği, ortak çocukların ifadesine göre annelerini evdeki bilgisayardan görüntülü konuşurken gördükleri, bunun üzerine şüphelenerek annelerini takip ettikleri, bilgisayarda gördükleri erkekle annelerini uygunsuz hâlde yakaladıkları, davacının gerçekleştirdiği uzun süreli yürüyüşler nedeniyle eşler arasında tartışma çıktığı ve birbirlerine karşılıklı olarak hakaret ettikleri, bunun üzerine erkeğin eşini darp ettiği, hâl böyle olunca boşanmaya sebep olan olaylarda sadakatsiz davranan, eşini ve çocuklarını ihmâl eden ve eşine hakaret eden kadının ağır, eşine fiziksel şiddet uygulayan ve hakaret eden erkeğin ise az kusurlu olduğu gerekçesiyle her iki davanın da kabulüne, tarafların boşanmalarına, velâyetlerin babaya verilmesine, davalı-karşı davacı erkek eş yararına 7.500TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içerisinde davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
8. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 14.03.2018 tarihli ve 2016/12920 E., 2018/3279 K. sayılı kararı ile;
“…1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davacı-karşı davalı kadının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2-Mahkemece, evlilik birliğinin sarsılmasında davacı-karşı davalı kadının ağır kusurlu olduğu kabul edilerek, tarafların boşanmalarına karar verilmiş ise de; yapılan yargılama ve toplanan delillerden tarafların mahkemece kabul edilen ve gerçekleşen kusurlu davranışları yanında davalı-karşı davacı erkeğin eşine birden fazla kez fiziksel şiddet uyguladığı anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu duruma göre, boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Bu husus gözetilmeden davacı-karşı davalı kadının ağır kusurlu olduğunun kabulü ve bu yanılgılı kusur belirlemesine bağlı olarak davalı-karşı davacı erkek lehine manevi tazminata (TMK m.174/2) hükmedilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.
3-Yukarıda 2. bentte açıklandığı üzere boşanmaya sebebiyet veren vakıalarda taraflar eşit kusurlu olup, boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz. (TMK m.175) Toplanan delillerle, boşanmaya sebep olan olaylarda davacı-karşı davalı kadının daha ağır kusurlu olmadığı, her hangi bir geliri ve malvarlığının bulunmadığı, boşanma yüzünden yoksulluğa düşeceği gerçekleşmiştir. O halde, davacı-karşı davalı kadın yararına geçimi için uygun miktarda yoksulluk nafakası takdiri gerekirken isteğin reddi doğru görülmemiştir,…” gerekçesiyle karar, 2. ve 3. bentte açıklanan nedenler yönünden bozulmuş, diğer yönlerden ise onanmıştır.
Direnme Kararı:
9. Mersin 4. Aile Mahkemesinin 18.09.2018 tarihli ve 2018/346 E., 2018/600 K. sayılı kararı ile önceki kararda yer alan gerekçe ile direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı yasal süresi içinde davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olup olmadıkları, buradan varılacak sonuca göre erkek eş yararına TMK’nın 174/2. maddesinde yazılı manevi tazminat ve kadın eş yararına ise TMK’nın 175. maddesinde yazılı yoksulluk nafakası koşullarının oluşup oluşmadığı noktalarında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.
13. Bilindiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166. maddesinin 1 ve 2. fıkraları;
“Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.” hükmünü taşımaktadır.
14. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır. Bu bağlamda evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası açan davacının, davasının kabul edilerek, boşanma kararı elde edebilmesi için iki koşulun gerçekleştiğini kanıtlamış olması gerekir. Bunlardan ilkinde davacı; kendisinden, evlilik birliğinin devamı için gereken “ortak hayatın sürdürülmesi” olgusunun artık beklenmeyecek derecede birliğin temelinden sarsıldığını, ikinci olarak “temelden sarsılmanın” karşı tarafın kusurlu davranışları sonucu gerçekleştiğini ispatlamak zorundadır.
15. Yargıtay kararlarında boşanma davalarında temyiz incelemesi aşamasının daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla; her bir davada verilecek olan boşanma kararı, fer’ileri ve boşanmanın malî sonuçları yönünden yapılacak denetlemeye uygun şekilde, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışları belirtildikten sonra eşlerin kusur durumlarının “kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş” şeklinde belirlenmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Yine Yargıtay, 03.07.1978 tarihli, 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla da “kimin daha fazla kusurlu olduğunu tayin hususunda önceden bir ölçü konulamayacağına ve bu hususta bir içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceğine” karar vererek her bir boşanma davasında tarafların boşanmaya esas teşkil eden kusur durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğunu kabul etmiştir.
16. Diğer yandan, boşanma, bozucu yenilik doğuran bir karar niteliğinde olup, boşanma kararının kesinleşmesiyle evlilik birliği sona erer. Boşanmanın eşler bakımından kişisel ve malî olmak üzere bir takım sonuçlarının bulunduğu kuşkusuzdur. Maddi ve manevi tazminat talepleri de boşanmanın eşlerle ilgili malî sonuçlarındandır.
17. Türk Medeni Kanunu’nun “Maddi ve manevi tazminat” başlıklı 174/2. maddesinde “Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir” hükmü düzenleme altına alınmıştır.
18. Türk Medeni Kanunu’nun 174/2. maddesinde düzenlenen manevi tazminata boşanmaya sebep olan olayın, kişilik haklarına saldırı teşkil etmesi hâlinde hükmedilir (Türk Hukuk Lugatı, Ankara-2021 Baskı, Cilt-I, s. 763). Manevi zarar ise, insan ruhunda kişinin iradesi dışında meydana gelen acı, ızdırap ve elem olarak ifade edilmektedir. Manevi tazminat da, bozulan manevi dengenin yerine gelmesi için kabul edilen bir telafi şeklidir. Hukuka aykırı ve kusurlu bir davranış sonucu hakkı ihlâl edilenin zararının giderilmesi, menfaatinin denkleştirilmesi hukukun temel ilkesidir. Ancak TMK’nın 174/2. maddesi genel tazminat esaslarından ayrılmış, aile hukukunda getirilmiş, kendine özgü bir haksız fiil düzenlemesidir. Eşler arasındaki ilişkinin özelliği itibariyle burada manevi zararı tam olarak belirlemek zordur. Manevi tazminat miktarı, maddi olarak kesin bir miktar değildir. Manevi tazminat talep eden eşin ruhen uğramış olduğu çöküntü ile psikolojik olarak yaşamış olduğu sıkıntılara karşılık olarak onu rahatlatacak olan bir bedeldir. Bu özelliği nedeniyledir ki; yasa, menfaati zedelenen ve kişilik hakları ihlâl edilen eşe “uygun bir tazminat” verileceğini belirtmektedir. O hâlde hâkim; manevi tazminatın miktarını belirlerken, kişilik haklarına yapılan saldırının niteliği ile tarafların ekonomik ve sosyal durumları dikkate alınarak takdir hakkını kullanmalıdır.
19. Türk Medeni Kanunu’nun “Yoksulluk nafakası” başlıklı 175. maddesi ile “Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz” hükmü düzenleme altına alınmıştır. Maddede geçen “yoksulluğa düşecek” kavramından ne anlaşılması gerektiği konusunda yasal bir tanımlama olmaması karşısında bu husus uygulamada kurallara bağlanmıştır. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1998 tarihli ve 1998/2-656 E., 1998/688 K.; 16.05.2007 tarihli ve 2007/2-275 E., 2007/275 K.; 20.06.2019 tarihli ve 2017/2-2424 E., 2019/751 K. sayılı kararlarında; “yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür, eğitim” gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanların “yoksul” kabul edilmesi gerektiği benimsenmiştir. Başka bir ifadeyle, geçimini kendi malî kaynakları ve çalışma gücüyle sağlama imkânından yoksun olan taraf diğer koşulları da varsa yoksulluk nafakası talep edebilecektir.
20. Yapılan açıklamalar ışığında somut olaya gelince; tarafların 07.02.1999 tarihinde evlendikleri, 18.04.2001 doğumlu Sadık ile 29.07.2003 doğumlu Halil isminde ortak iki çocuklarının bulunduğu, her iki çocuğun da birbirleri ile uyumlu beyanlarına göre çocukların 12.00 ile 18.00 arasında okula gittikleri, kadının sürekli olarak sabah 06.30’dan öğlen 11.30’a kadar dışarıda yürüyüş yaptığı, akşam çocuklar eve gelmeden yeniden çıktığı ve akşam 21.30 civarında eve döndüğü, dolayısıyla evde kahvaltı ve akşam yemeği bulunmadığı, çocuklar annelerine nerede olduğunu sorduklarında “spor yapmaya ihtiyacı olduğunu” beyan ettiği, bu görevleri çoğunlukla babanın yerine getirdiği, bazı zamanlarda çocukların evde yemek bulunmaması nedeniyle dışarıda yemek zorunda kaldıkları, evde yemek hazırlanmaması nedeniyle babaları annelerine tepki gösterdiğinde kadının eşine ağza alınmayacak küfürler ettiği, bunun dışında babalarının anneleriyle birlikte yatmak istemesine rağmen kadının iki yıldır eşiyle aynı odada yatmadığı, “belim ağrıyor” diyerek Sadık’ın yatağında yatmak istediği, bunun sonucunda Sadık’ın salonda uyumaya başladığı, bir gece annesini odada bulunan bilgisayardan bir erkekle samimi şekilde görüntülü konuştuğunu gördüğü, annesine “bu kim diye sorduğunda” annesinin cevap vermediği, çocukların duyduğu şüphe nedeniyle annelerini takip etmeye başladıkları, bilgisayarda gördüğü erkek şahısla annelerini parkta uygunsuz hâlde gördükleri, sonrasında Sadık’ın bir hafta sonra annesini yeniden takip ettiği, bu kez annesi ile adamı öpüşürken gördüğü, çocukların gördükleri bu olayı “üzüleceği düşüncesiyle” babalarına anlatmadıkları, bu olanların yanında Halil’in annelerini parkta yakaladıkları ilk olayın akabinde “annesinin evin anahtarını o adama verdiğini, onda unutması nedeniyle çantasında anahtarı bulamadığını, telefon ile parkta beraber olduğu erkek şahsı aradığını, Halil’e yoldan dümdüz yürüyüp karşılaştığın erkek şahıstan anahtarı almasını söylediğini, bankta annesiyle birlikte oturduğu adamın evlerinin anahtarını kendisine verdiğini” beyan ettiği anlaşılmaktadır.
21. Mahkeme ve Özel Daire arasında uyuşmazlık bulunmayan ve boşanmaya sebep olan olaylarda kadının eşine hakaret ettiği, sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığı, eşini ve çocuklarını ihmâl ettiği, buna karşılık erkeğinde eşine hakaret ettiği ve fiziksel şiddet uyguladığı ispatlanmış olup, gerçekleşen bu olaylarda eşlerden hangisinin ağır kusurlu olduğu noktasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
22. Yukarıda ayrıntılarıyla açıklandığı şekilde tanık beyanlarının yanında dosyada mevcut kadın eşin kullanmakta olduğu hatta ait HTS kayıtlarına göre davacının farklı numaralarla ve özellikle Mehmet E.B. isimli şahsa ait olan telefon ile hayatın olağan akışına aykırı şekilde görüşmeler gerçekleştirdiği, karşılıklı mesajlaşmaların olduğu dikkate alındığında evlilik birliği içerisinde sadakat yükümlülüğünü ihlâl eden ve yaşanan olaylardan sonra çocuklarını da bırakarak evden ayrılan kadının ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekir.
23. Hâl böyle olunca; yerel mahkemece taraflardan kadın eşin ağır kusurlu olduğu kabul edilerek verilen direnme kararı yerindedir.
24. Ne var ki, erkek eş yararına hükmedilen manevi tazminatın miktarına yönelik temyiz itirazları Özel Dairece incelenmediğinden, bu yöne ilişkin temyiz itirazları incelenmek üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerle;
Direnme uygun bulunduğundan, davacı-karşı davalı vekilinin manevi tazminatın miktarına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
Ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle mahkemesince Hukuk Genel Kurulu kararının taraflara tebliği ile karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18.10.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.