Alacağın Tamamı Çekişmeli ise, Mahkemenin Görevi de Dava Edilen Alacak Miktarına Göre Değil Alacağın Tamamına Göre Belirlenir

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

Esas No : 2013/3-83
Karar No : 2013/1010
Tarih : 03.07.2013

İÇTİHAT METNİ

DAVA :

Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 5. Sulh Hukuk Mahkemesi’nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 16.11.2011 gün ve 2010/2242 E. 2011/2288 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 9.4.2012 gün ve 2012/5240 E. 2012/9364 K. sayılı ilamı ile;

( … Davada, 2000 yılının başından 2008 yılı aralık ayına kadar davalının yanında şoför olarak çalıştığı halde hiçbir gerekçe gösterilmeksizin iş akdinin fesih edildiği ileri sürülerek şimdilik 1000,00 TL ( ihbar, kıdem, genel tatil, ulusal bayram, yıllık izin ve fazla mesai ücretinin ) tahsili istenilmiştir.

Davalı, davacının sürekli çalışması bulunmadığını ve çalıştığı dönemlere dair olarak ücretinin ödendiğini bildirerek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, ihbar tazminatı istemi yönünden davanın kısmen kabulüne ve fazlaya dair taleplerin reddine karar verilmiş, hüküm, süresinde davacı tarafından temyiz edilmiştir. Dava, 818 Sayılı B.K.’nun 340 ve devamında düzenlenen hizmet sözleşmesine dayanan alacak isteminden ibarettir.

Görev kuralları kamu düzenine dair olduğundan, mahkeme görevli olup olmadığını davanın başında kendiliğinden inceler ve görevsiz olduğu kanısına varırsa öncelikle görevsizlik kararı verir. Hükmü veren mahkemenin görevsiz olması mutlak bir bozma nedenidir.

Davada; fazlaya dair haklar saklı tutularak alacak isteminde bulunulmuştur.

H.U.M.K.nun 4/2. maddesine göre; alacaklı kısmi dava açarken fazlaya dair haklarını saklı tutmuş ise alacağın tamamı çekişmeli demektir. Alacağın tamamı çekişmeli ise, mahkemenin görevi de dava edilen alacak miktarına göre değil alacağın tamamına göre belirlenir. Alınan bilirkişi raporlarıyla belirlenen miktar dava tarihi itibariyle 7080,00 TL olan görev sınırının üzerindedir.

Bu durumda, mahkemece, davacı taraftan saklı tutulan hakkın miktarı açıklattırılıp, tespit edilerek bu miktara göre öncelikle görev hususunda bir karar verilmesi gerekirken, davanın husumet yönünden reddi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.

Bu itibarla yukarda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir… ),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

H.G.K.’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği düşünüldü:

KARAR :

Dava, Mülga 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 340 vd. maddelerine dayalı hizmet sözleşmesinden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir.

Davacı vekili iş mahkemesine hitaben düzenlediği dava dilekçesinde özetle; davalı işverene ait ticari takside 2000 yılından 2008 yılı Aralık ayı başına kadar şoför olarak çalıştığını, işini gereken dikkat ve özeni göstererek yerine getirdiği halde, taksi sahibi davalının, taksiyi iki seneliğine bir başka şahsa kiralaması nedeniyle, müvekkili işçinin işine 2008 yılı Aralık ayı başında son verildiğini, takside çalıştığı dönemde taksiyi haftanın yedi günü, dini ve milli bayramlar dahil olmak üzere 13.00-13.30 arası alıp gece 01.00-01.30 arası teslim ettiğini, çalışması karşılığı günlük hasılatın %30’unun ücret olarak ödendiğini, işine haksız olarak son verilmesine rağmen ihbar ve kıdem tazminatıyla diğer işçilik alacaklarının ödenmediğini belirterek, fazlaya dair talep ve dava hakkı saklı kalmak kaydıyla, toplam 1.000 TL ihbar ve kıdem tazminatı, yıllık izin ücreti, fazla mesai ücretiyle ulusal bayram genel tatil ücreti alacaklarının faiziyle tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; geçimini otomobilcilik ve şoförlükle temin ettiğinden 507 Sayılı Kanun’un 2. maddesi kapsamında esnaf olduğunu, yanında davacı da dahil olmak üzere hiçbir işçi çalıştırmadığından hakkında İş Kanunu hükümleri uygulanamayacağını, durağa arızi olarak gelen ve ara sıra başka araçlarda da şoförlük yapan davacının, davalı yanında daimi çalışması olmadığını, davacının davaya konu dönemlerde Bağ-Kufa prim ödemesi de bulunduğunu, kabul anlamına gelmemek kaydıyla, davalıya ait aracı ilk defa 2004 yılında kullanan davacının, 2004-2008 arası zaman zaman saatlik olarak para kazanmak amacıyla taksiyi kullandığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Yerel İş Mahkemesince, davaya konu uyuşmazlığın 4857 Sayılı İş Kanunu’nun 4/1. maddesi uyarınca İş Kanunu kapsamı dışında olduğu gerekçesiyle verilen görevsizlik kararının, taraflarca temyiz edilmeksizin kesinleşmesi üzerine, süresinde talep üzerine dosyanın gönderildiği Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından; uyuşmazlıkta İş Kanunu değil, Borçlar Kanunu hükümlerinin uygulanması gerektiği, davacının 818 Sayılı B.K.nun 340. maddesi uyarınca sadece ihbar tazminatına hak kazandığı gerekçesiyle, 298,06 TL üzerinden davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, davacı vekilinin temyizi üzerine, Özel Daire tarafından yukarda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.

Özel Daire bozma ilamı sonrasında, davacı vekili tarafından verilen ve harcı yatırılan ıslah dilekçesiyle toplam 25.186,15 TL alacağın tahsili talep edilmiş, mahkemece; B.K. hükümlerine göre değil, hatalı olarak İş Kanunu hükümlerine göre hesaplama yapan bilirkişi raporunun görevin belirlenmesinde esas alınamayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmektedir.

Uyuşmazlık, davaya konu alacağın miktarı bakımından eldeki davanın kısmi dava olup olmadığıyla varılacak sonuca göre, davada görevli mahkemenin sulh hukuk mahkemesi mi, yoksa asliye hukuk mahkemesi mi olduğu noktasında toplanmaktadır.

Bilindiği üzere, mülga 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 8. maddesi uyarınca sulh hukuk mahkemesi; iflas davalarıyla vakfa dair davalar hariç olmak üzere, mamelek hukukundan doğan değer veya miktarı beşmilyar ( dava tarihi itibariyle 7.080,00 TL ) lirayı geçmeyen davalara bakmakla görevlidir.

Öte yandan, H.U.M.K.nun 4/2. maddesine göre; alacaklı kısmi dava açarken fazlaya dair haklarını saklı tutmuş ise, alacağın tamamı çekişmeli demektir. Alacağın tamamı çekişmeli ise, mahkemenin görevi de, dava edilen alacak miktarına göre değil, alacağın tamamına göre belirlenir.

Somut olayda da; davacı fazlaya dair hakları saklı tutulmak suretiyle şimdilik kaydıyla, 1.000 TL alacağın tahsili talebiyle eldeki davayı açmış, bozma ilamı sonrasında 11.9.2012 harç tarihli ve davaya konu talebin miktarını açıklayıcı nitelikteki dilekçesiyle alacak miktarının 25.186,15 TL olduğunu belirtmiştir.

Davacının davayı açtığı tarihte fazlaya dair haklarını saklı tutarak, kısmi dava açması bilahare, talebinin tamamını 25.186,15 TL olarak belirtmesi; diğer bir ifadeyle alacağın tamamının çekişmeli olması karşısında, davaya konu miktarın mahkemenin görev sınırının üzerinde olduğu anlaşılmıştır.

Bu itibarla, davaya konu alacak miktarının asliye hukuk mahkemesinin görev sınırında olduğu hususunda eldeki dava yönünden hiçbir tereddüt bulunmadığından, yerel mahkemenin sulh hukuk mahkemesinin görevli olduğuna dair direnme kararı yerinde değildir.

O halde, H.G.K.’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu sebeple direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ :

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 Sayılı Kanunun 30. maddesiyle 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istenmesi halinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, aynı Kanunun 440/III-2 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 03.07.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bu Yazıyı Paylaşın