Soruşturma Aşamasında Uzlaşma Teklifinin Reddi Halinde Kovuşturmada Uzlaşma Yapılamaz

T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
 
Esas : 2013/740
Karar : 2014/224
Tarih : 29.04.2014

Yargıtay Dairesi: 6. Ceza Dairesi

Sanık S.. İ..’ın hırsızlık suçundan 5237 sayılı TCK’nun 142/1-b, 143, 31/3. maddeleri uyarınca 2 yıl 4 ay hapis; konut dokunulmazlığının ihlali suçundan ise aynı kanunun 116/1-4, 119/1-c ve 31/3. maddeleri uyarınca 1 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Bakırköy 4. Çocuk Mahkemesince verilen 29.11.2007 gün ve 77-70 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 26.05.2010 gün ve 9427-7177 sayı ile; hırsızlık suçundan kurulan hükmün onanmasına, konut dokunulmazlığının ihlali suçun kurulan hükmün ise;

“03.07.2007 tarihli oturumda yakınan uzlaşmak istediğini bildirmesine karşın sanık hakkında 5395 sayılı Kanunun 24. maddesi uyarınca uzlaşma hükümleri yerine getirilmeden duruşmaya devam edilerek, dosya içeriği ile de uyuşmayan ‘yakınanın uzlaşma istemediği’ biçiminde bir gerekçeyle, yazılı biçimde hüküm kurulması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel mahkeme ise 15.09.2011 gün ve 937-810 sayı ile;

“…5560 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 19.12.2006 tarihinden sonra; 08.03.2007 tarihinde Cumhuriyet savcısı tarafından suça sürüklenen çocuk ve müştekiye yöntemine uygun uzlaşma önerisinde bulunulduğu ve müştekinin uzlaşma teklifini kabul etmediğini bildirmesi üzerine de uzlaştırma girişiminin sonuçsuz kaldığı, buna bağlı olarak da kovuşturma evresinde ayrıca uzlaştırma girişiminde bulunulmadığı, mahkememizce yazılan ilk gerekçeli kararda da yakınanın uzlaşma istemediğinden bahsedilmeyip, soruşturma evresinde uzlaşma önerisini reddeden müştekiye kovuşturma evresinde yeniden uzlaşma önerisinde bulunulmadığının belirtildiği, böylece, kovuşturma evresinde uzlaştırma önerisinde bulunulmamasının Çocuk Koruma Kanunun 24, CMK’nun 253 ve 254. maddelerine aykırılık teşkil etmediği anlaşılmış ve önceki kararda ısrar edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır” gerekçesiyle önceki hükmünde direnmiştir.

Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığının 11.11.2013 gün ve 78236 sayılı “onama” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

Sanık hakkında mala zarar verme suçundan verilen düşme kararı temyiz edilmeksizin, hırsızlık suçundan verilen mahkûmiyet kararı ise Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş olup inceleme, konut dokunulmazlığının ihlali suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; Özel Dairece hükmün 5271 sayılı CMK’nun 254. maddesi uyarınca uzlaşma hükümlerinin yerine getirilmediğinden bahisle bozulmasının isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

Kayden 20.01.1990 doğumlu olan sanığın 16.12.2005 tarihinde geceleyin açık kimlikleri tespit edilemeyen iki arkadaşı ile birlikte mağdurun konutuna girerek bazı eşyaları ile 170 TL parasını çaldığı, mağdurun zararının aynen iade veya tazmin suretiyle giderilmediği, suç tarihi itibariyle sanığın üzerine atılı konut dokunulmazlığının ihlali suçunun 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunun 24. maddesi uyarınca uzlaşma hükümlerine tâbi olduğu, soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı tarafından sanığa ve mağdura uzlaşma teklif edildiği, sanığın 23.03.2007 tarihli ifadesinde bu teklifi kabul ettiği, ancak mağdurun 08.03.2007 tarihli ifadesinde uzlaşma teklifini kabul etmediği, bunun üzerine Cumhuriyet savcılığınca usulüne uygun teklif yapılmasına rağmen taraflardan birinin teklifi kabul etmemesi nedeniyle uzlaştırma yoluna gidilmeksizin kamu davası açıldığı, kovuşturma evresinde mağdurun 03.07.2007 tarihli duruşmada bu kez uzlaşmak istediğini beyan ettiği, bu beyan nedeniyle sanığa ayrıca ve yeniden bir uzlaşma teklifinde bulunulmadığı anlaşılmaktadır.

1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nun 73. maddesinin 8. fıkrasında, “Suçtan zarar göreni gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişisi olup, soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı bulunan suçlarda, failin suçu kabullenmesi ve doğmuş olan zararın tümünü veya büyük bir kısmını ödemesi veya gidermesi koşuluyla mağdur ile fail özgür iradeleri ile uzlaştıklarında ve bu husus Cumhuriyet savcısı veya hâkim tarafından saptandığında kamu davası açılmaz veya davanın düşürülmesine karar verilir” hükmü ile uzlaşma kurumuna, aynı tarihte yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’nun 253, 254 ve 255. maddelerinde ise, uzlaşmanın şartları, yöntemi, sonuçları, kovuşturma aşamasında uzlaşma ile birden fazla failin bulunması halinde uzlaşmanın nasıl gerçekleşeceğine ilişkin hükümlere yer verilmiş, suça sürüklenen çocuklarla ilgili uzlaşma şartları ise 15.07.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 24. maddesinde;

“(1) Suça sürüklenen çocuklarla ilgili olarak uzlaşma, soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olan veya kasten işlenen ve alt sınırı iki yılı aşmayan hapis veya adli para cezasını gerektiren ya da taksirle işlenen suçlarda uygulanır.

(2) Suç tarihinde onbeş yaşını doldurmayan çocuklar bakımından, birinci fıkrada öngörülen hapis cezasının alt sınırı üç yıl olarak uygulanır” şeklinde düzenlenmiştir.

12.2006 tarihli 5560 sayılı Kanunun 45. maddesi ile 5237 sayılı TCK’nun 73. maddesinin 8. fıkrası ile madde başlığında yer alan “uzlaşma” ibaresi metinden çıkarılmış, aynı kanunun 24 ve 25. maddeleri ile 5271 sayılı CMK’nun 253 ve 254. maddeleri değiştirilmiş, 5395 sayılı Kanunun 24. maddesi de, yine aynı kanunun 40. maddesi ile değiştirilmek suretiyle, çocuklar ile reşit kişilerin durumları arasında paralellik sağlanmış, daha sonra 26.06.2009 gün ve 5918 sayılı Kanunun 8. maddesi ile 5271 sayılı CMK’nun 253. maddesinin 3. fıkrasına eklenen cümle ile uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması halinde uzlaşma hükümlerinin uygulanmayacağı hüküm altına alınmıştır. Ancak suç tarihinden sonra 5918 sayılı Kanunla yapılan bu değişiklik, açıkça sanık aleyhine olduğundan somut olayda uygulanma ihtimali bulunmamaktadır.

Bu hükümler uyarınca, 19.12.2006 tarihine kadar 15-18 yaş grubunda bulunan çocuklar tarafından kasten işlenen ve alt sınırı iki yılı aşmayan hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlarda 5395 sayılı Kanunun 24. maddesi uyarınca uzlaşma mümkün bulunduğundan, 5271 sayılı CMK’nun 253 ve 254. maddeleri uyarınca uzlaştırma işlemleri yapılmalıdır. Esasında bu konuda, Özel Daire ile yerel mahkeme arasında bir uyuşmazlık da bulunmamaktadır. Uyuşmazlık soruşturma aşamasında taraflardan birinin uzlaşma teklifini kabul etmemesi halinde kovuşturma aşamasında mahkemece yeniden teklifte bulunulmasının zorunlu olup olmadığı noktasındadır.

1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren CMK’nun “Mahkeme tarafından uzlaştırma” başlıklı 254. maddesi;

“(1) Kamu davasının açılması halinde, uzlaşmaya tâbi bir suç söz konusu ise, uzlaştırma işlemleri 253 üncü maddede belirtilen usule göre, mahkeme tarafından da yapılır.

(2) Uzlaşmanın gerçekleşmesi halinde davanın düşmesine karar verilir” şeklinde olup maddenin gerekçesinde;

“Uzlaşma işlemi uygulanabilecek bir suç nedeniyle Cumhuriyet savcısı … maddeye uygun olarak işlem yapmaksızın kamu davasını açtığında hâkim söz konusu maddede yer alan ve Cumhuriyet savcısı tarafından yerine getirilmesi gereken bütün işlemleri yapar ve tazminat, madde gereğince ödendiğinde davanın ortadan kaldırılmasına karar verir” açıklamasına yer verilmiştir.

12.2006 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanunun 25. maddesi ile CMK’nun 254. maddesi;

“(1) Kamu davası açıldıktan sonra kovuşturma konusu suçun uzlaşma kapsamında olduğunun anlaşılması halinde, uzlaştırma işlemleri 253 üncü maddede belirtilen esas ve usûle göre, mahkeme tarafından yapılır.

(2) Uzlaşma gerçekleştiği takdirde, mahkeme, uzlaşma sonucunda sanığın edimini def’aten yerine getirmesi halinde, davanın düşmesine karar verir. Edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması, takside bağlanması veya süreklilik arzetmesi halinde; sanık hakkında, 231 inci maddedeki şartlar aranmaksızın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilir. Geri bırakma süresince zamanaşımı işlemez. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildikten sonra, uzlaşmanın gereklerinin yerine getirilmemesi halinde, mahkeme tarafından, 231 inci maddenin onbirinci fıkrasındaki şartlar aranmaksızın, hüküm açıklanır” şeklinde değiştirilmiş, bu değişikliğin gerekçesi de;

“Bu değişiklikle, aynı zamanda yargının iş yükünün azaltılması araçlarından biri olan uzlaşma, asıl olarak soruşturma evresinin bir kurumu olarak düzenlenmiştir. Birinci fıkra uyarınca mahkeme tarafından uzlaştırma işlemlerinin yapılabilmesi, ancak, fiilin uzlaşma kapsamında olduğunun kovuşturma evresinde anlaşılması halinde mümkündür. Bu durum ancak duruşma aşamasında gündeme gelebilir. Çünkü ancak duruşmada delillerin ortaya konup tartışılması üzerine suçun niteliği değişebilir…Suçun uzlaşma kapsamında olduğunun ilk defa duruşmada anlaşılması halinde, uzlaşma imkânının bu aşamada da tanınması amaçlanmıştır…” biçiminde açıklanmıştır.

Bu düzenlemeler ve gerekçeleri göz önüne alındığında, gerek 5560 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önce gerekse 5560 sayılı Kanunla yapılan değişiklik sonrası uzlaştırmanın asıl olarak soruşturma safhasında yapılması gereken bir işlem olduğu, kovuşturma aşamasında uzlaşma hükümlerinin uygulanmasının ise istisnai olarak Cumhuriyet savcısı tarafından uzlaşma usulü uygulanmaksızın dava açılması veya suçun uzlaşma kapsamında olduğunun ilk defa duruşmada anlaşılması halinde mümkün olduğu kabul edilmelidir. Kanun koyucu 5560 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle bu hususu tüm tereddütleri giderecek şekilde yeniden ve farklı bir biçimde vurgulamıştır. Bu itibarla hem suç tarihindeki ve hem de uzlaşmanın teklif edildiği tarihteki mevzuat hükümlerine göre soruşturma aşamasında usulüne uygun olarak uzlaştırma teklif edilmesine rağmen taraflarca kabul edilmemiş olması nedeniyle uzlaşma gerçekleşmemiş ise artık kovuşturma aşamasında taraflarca uygulanması talep edilse bile artık uzlaştırma işlemi yapılamayacaktır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Soruşturma aşamasında usulüne uygun olarak uzlaştırma teklif edilmesine rağmen mağdur tarafından kabul edilmemiş olması ve suçun uzlaşma kapsamında olduğunun ilk defa kovuşturma aşamasında ortaya çıkmaması karşısında, kovuşturma evresinde mahkemece yeniden uzlaştırma işleminin yapılması mümkün değildir. Bu nedenle, Özel Dairece yerel mahkeme hükmünün, mahkeme tarafından uzlaşma hükümlerinin yerine getirilmesi gerektiğinden bahisle bozulmasında isabet bulunmamaktadır.

Bu itibarla, yerel mahkeme hükmündeki direnme gerekçesinin isabetli olduğuna, hükmün esasının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Bakırköy 4. Çocuk Mahkemesinin 15.09.2011 gün ve 937-810 sayılı kararındaki direnme gerekçesinin İSABETLİ OLDUĞUNA,

Dosyanın, hükmün esasının incelenmesi için Yargıtay 6. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 29.04.2014 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

KAYNAK:CORPUS
FOTOĞRAF:VIESSMANN
Bu Yazıyı Paylaşın