Sanık Hakkında İddianame Düzenlendikten Sonra, Sanık Tarafından Aynı Suçun Tekrar İşlenmesi Durumunda Yeni ve Ayrı Bir Suç Söz Konusu Olacaktır

T.C.
YARGITAY
ONİKİNCİ CEZA DAİRESİ
 
Esas : 2021/1426
Karar : 2022/3630
Tarih : 11.05.2022

Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi

Suçlar : Hakaret, verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme,

haberleşmenin gizliliğini ihlal, tehdit, kişilerin huzur ve sükununu bozma

Suç Tarihleri : 11/08/2014 – 19/06/2015

Hükümler : 1- Sanığın, katılan …’a yönelik hakaret suçlarından CMK’nın 223/2-e maddesi gereğince ayrı ayrı beraatine ilişkin hükümler

Sanığın, katılan …’a yönelik hakaret suçundan TCK’nın 125,43, 62/1, 52, 52/4. maddeleri gereğince mahkumiyetine ilişkin hüküm

Sanığın, katılan …’a yönelik verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçundan TCK’nın 136, 62/2, 53/1-2-3. maddeleri gereğince mahkumiyetine ilişkin hüküm

Sanığın, katılan …’a yönelik haberleşmenin gizliliğini ihlal suçundan TCK’nın 132, 43/1, 62, 53/1-2-3. maddeleri gereğince mahkumiyetine ilişkin hüküm

Sanığın, katılan …’a yönelik tehdit suçundan TCK’nın 106/1-1, 43/1, 62, 50/1-a, 52/2-4. maddeleri gereğince mahkumiyetine ilişkin hüküm

Sanığın, katılan …’a yönelik tehdit suçundan TCK’nın 106/1-1, 43/1, 62, 50/1-a, 52/2-4. maddeleri gereğince mahkumiyetine ilişkin hüküm

Sanığın, katılan …’a yönelik kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan TCK’nın 123, 62, 50/1-a, 52/2-4. maddeleri gereğince mahkumiyetine ilişkin hüküm

Sanığın, katılan …’a yönelik kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan TCK’nın 123, 62, 50/1-a, 52/2-4. maddeleri gereğince mahkumiyetine ilişkin hüküm

Katılan …’a yönelik hakaret suçlarından sanığın beraatine ilişkin hükümler, katılan … vekili tarafından, katılan …’a yönelik hakaret, verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme, haberleşmenin gizliliğini ihlal, katılanlar Nurdan ve Murat’a yönelik tehdit ile kişilerin huzur ve sükununu bozma suçlarından sanığın mahkumiyetine ilişkin hükümler, sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Sanığa yokluğunda verilen 25.03.2016 tarihli kararın tebliği için sanığın 31.05.2016 tarihli dilekçe ile bildirdiği en son adresi esas alınarak bila tebliğ iade edilen tebligat bulunmadığı halde anılan dilekçede bildirilen adresten farklı bir adres “Mernis Adresi” olarak esas alınıp, Tebligat Kanununun 21/2. maddesi gereğince yapılan 06.06.2016 tarihli tebliğin usule aykırı olmasından dolayı sanığın bilinen en son adresine yapılan 08.06.2016 tarihli tebliğ üzerine öğrendiği hükümlere yönelik sanık müdafii tarafından verilen 15.06.2016 tarihli temyiz dilekçesi süresinde kabul edilip, temyiz isteminin süresinde olduğu belirlenerek yapılan incelemede:

Yapılan yargılamaya, incelenen dosya kapsamına göre;

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 30.06.2020 tarihli ve 2018/525 – 2020/330 sayılı, 18.06.2020 tarihli ve 2017/1127 – 2020/298 sayılı, 11.06.2020 tarihli ve 2017/332 – 2020/282 sayılı kararları ile bu kararlarla uyumlu ceza dairelerinin istikrar kazanan uygulamalarına göre; 5237 sayılı Türk Ceza Kanununa hakim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, “kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza” söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda da; “Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır” şeklinde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun “suçların içtimaı” bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 43. maddesinin birinci fıkrasında; “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.” biçiminde zincirleme suç, ikinci fıkrasında; “Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır.” denilmek suretiyle aynı neviden fikri içtima düzenlemesine yer verilmiş, üçüncü fıkrasında da zincirleme suç ve aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanmayacağı suçlar belirtilmiştir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 43/1. madde ve fıkrası uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;

a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,

b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,

c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.

Aynı suç 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 43/1. madde ve fıkrasında; “Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır” ifadesi ile açıklığa kavuşturulmuş olup, aynı madde ve fıkrada bulunan, “değişik zamanlarda” ibareleri nedeniyle zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için, suçların mutlaka değişik zamanlarda işlenmesi gerekir. Bunun sonucu olarak, aynı mağdura, aynı zamanda, aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda tek suç oluşacaktır. Öte yandan, anılan hükmün uygulanabilmesi için, işlenen suçların mağdurları da aynı olmalıdır. Mağdurun kim olduğunun belirlenmesinde öncelikle madde metnine bakılmalı, madde metninin yeterli olmadığı durumlarda hükmün konuluş amacı, kanun içerisinde suçun düzenlendiği yer gibi hususlar birlikte değerlendirilerek sonuca ulaşılmaya çalışılmalıdır.

Suç kastından daha geniş bir anlamı içeren suç işleme kararı ise suç kastından daha önce gelen genel bir karar ve niyeti ifade etmektedir. Önce suç işleme kararı verilmekte ve bundan sonra bu genel kararın icrası farklı zamanlardaki suçlarla gerçekleştirilmektedir. Kararın gerçekleştirilmesi için gerekli suçların her birinde ayrı suç kastları, bir başka deyişle bir suç için gerekli olan maddi ve manevi unsurlar ayrı ayrı yer almaktadır.

Suç işleme kararının yenilenip yenilenmediği, birden çok suçun aynı karara dayanıp dayanmadığı, aynı zamanda suçlar arasındaki süre ile de ilgilidir. İşlenen suçların arasında kısa zaman aralıklarının olması suç işleme kararında birlik olduğuna; uzun zaman aralıklarının olması suç işleme kararında birlik olmadığına karine teşkil edebilecektir. Yine de suçlar arasında az veya çok uzun zaman aralığının var olması, bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlendiğini ya da işlenmediğini her zaman göstermeyecektir. Diğer bir anlatımla, sürenin uzunluğu kararın yenilendiğini düşündürebileceği gibi, kısalığı da her zaman kararın yürürlükte olduğunu göstermeyebilecektir. Diğer taraftan, hukuki veya fiili kesintiler olduğunda farklı değerlendirmeler yapılması mümkündür. Ancak bu değerlendirme her olayda ayrı ayrı ve diğer şartlar da dikkate alınarak yapılmalıdır. Bu nedenle, başlangıçta belirli bir süre geçince suç işleme kararı yenilenmiş ya da değişmiş olur demek, soyut ve delillerden kopuk bir değerlendirme olacaktır. Failin iç dünyasını ilgilendiren bu kararın varlığının her olayın özelliğine göre suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesindeki özellikler, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, korunan değer ve yarar, hareketin yöneldiği maddi konunun niteliği, olayların oluşum ve gelişimi ile dış dünyaya yansıyan diğer tüm özellikler değerlendirilerek belirlenmesi gerekecektir.

Zincirleme suça ilişkin bu genel açıklamalardan sonra “hukuki kesinti” kavramı üzerinde durulması gerekmektedir.

Yapılmakta olan soruşturma sonucunda toplanan delillerin failin suçu işlediği yönünde yeterli şüphe oluşturması üzerine Cumhuriyet savcısınca şüpheli hakkında CMK’nın 170. maddesi uyarınca iddianamenin düzenlenmesiyle hukuki kesinti oluşmaktadır. İddianamenin düzenlenmesiyle olaylar arasında hukuki kesinti oluştuğundan iddianamenin düzenlenmesinden sonra devam eden eylemler ise başka bir ceza soruşturmasının konusunu oluşturacaktır. Başka bir anlatımla sanık hakkında iddianame düzenlendikten sonra, sanık tarafından aynı suçun tekrar işlenmesi durumunda, yeni ve ayrı bir suç söz konusu olacaktır.

Buna karşın işlemiş olduğu suçtan dolayı henüz hakkında iddianame düzenlenmeden, sanığın aynı suç işleme kararıyla ve aynı mağdura karşı yeniden suç işlemesi durumunda, hukuki kesinti gerçekleşmeden aynı suçun işlenmesi söz konusu olduğundan sanık hakkında zincirleme suç hükümleri uygulanacaktır. Bu durumda sanığın her suçtan ayrı ayrı cezalandırılması yoluna gidilmeyecek, sanığa bir suçtan ceza verildikten sonra hakkında zincirleme suç hükümleri uygulanmak suretiyle cezasından artırım yapılacaktır.

Bu nedenle soruşturma aşamasında sanığın aynı suç işleme kararıyla aynı mağdura karşı değişik zamanlarda aynı suçu işlediğinin tespit edilmesi durumda, soruşturma dosyalarının birleştirilerek kamu davası açılması, bu hususa riayet edilmeden kamu davalarının açılması halinde ise hukuki kesintinin oluşmasından önce sanığın aynı mağdura karşı bir suç işleme kararıyla aynı suçu değişik zamanlarda işlediğinin anlaşılması durumunda dava dosyalarının birleştirilerek sanık hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesi isabetli bir uygulama olacaktır.

Bu açıklamalar ışığında incelenen dosyada;

Sanık … hakkında düzenlenen 10.09.2014 tarihli iddianamede; sanık …’ın, mağdur … ile aynı iş yerinde çalışan diğer mağdur …’la internet üzerinden tanışıp, 1,5 yıl süren arkadaşlıklarını, mağdur …’ın tek taraflı olarak sona erdirmek istemesi üzerine, dosyada mevcut HTS raporundan da görüldüğü üzere, mağdur …’ın kullanımındaki 545… numaralı GSM hattını farklı tarih ve zamanlarda defalarca aradığı ve mesaj gönderdiği, aynı şekilde mağdur …’ın iş yerinde bulunan 0282… numaralı telefonu sırf onun huzur ve sükununu bozmak maksadıyla defalarca arayıp, mağdur …’la görüşmek istediği, mağdur …’la görüşemeyince, iş yerindeki telefonu açan tanık Serpil’e; “Bana yaptıklarının bedelini ödeyecek, Murat’ı da onu da yakacağım”, “Murat’ı da Nurdan’ı da öldüreceğim, işyerini basacağım, kime şikayet ediyorlarsa etsinler, en çok onlar zarar görecekler”; mağdur …’ı cep telefonundan aradığında; “Aksi taktirde seni de arkadaşlık yaptığın o kişiyi de yaşatmayacağım, öldüreceğim, seni sinkaf ederim, seni de Murat’ı da gebertirim” şeklindeki sözleri ile mağdurları tehdit ettiği ve mağdur …’a hakaret ettiği, aynı şekilde mağdur …’ı da cep telefonundan arayıp, adı geçen mağdurun ifadesi esnasında tespiti yapılan mesajı göndererek, tehdit ettiği; ayrıca, mağdur …’ı takip edip, minibüste onun arka koltuğuna oturarak, yolculuk yaptığı ve mağdur …’ın durumu kolluğa bildirmesi üzerine kolluk kuvvetlerince yapılan üst yoklamasında yanında adli emanete alınan ve falçata tabir edilen bıçağın bulunduğunun tespit edildiği iddialarına dayalı olarak, sanığın, 11.08.2014 tarihinde işlediği mağdurlar … ve Murat’a yönelik zincirleme şekilde tehdit suçundan TCK’nın 106/1-1, 43/1, 53; mağdur …’a yönelik kişilerin huzur ve sükununu bozma ve hakaret suçlarından TCK’nın 123/1, 125/1 ve 53. maddeleri gereğince cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı ve söz konusu davanın mahkemenin 2014/758 esasına kaydedildiği,

Sanık … hakkında düzenlenen 06.11.2014 tarihli iddianamede; sanık …’ın, hakkında daha önce kamu davası açılmasına rağmen mağdur …’a yönelik eylemlerine devam ettiği, mağdur …’ın çalıştığı iş yerindeki telefonu arayıp, mağdur …’ın gıyabında, tanık Serpil’e; “Bu iş burada kapanmayacak, mutlaka bu dünyadan biri gidecek” şeklinde mağdur …’ı ölümle tehdit ettikten sonra, 08.10.2014 tarihinde mağdur …’ın çalıştığı iş yerine gelip, aynı iş yerinde çalışan tanık Murat’a bir not bırakarak, mağdur …’ın kendisini araması yönünde telkinlerde bulunduğu, son olarak mağdur …’ın mahallede karşısına çıkıp, “Senin başkasıyla olmana izin vermeyeceğim, ölene kadar takip edeceğim.” şeklinde tehditlerine devam ettiği iddialarına dayalı olarak, sanığın, 08.10.2014 tarihinde işlediği mağdur …’a yönelik zincirleme şekilde tehdit suçundan TCK’nın 43/1, 106/1-1, 53. maddeleri gereğince cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı ve söz konusu davanın mahkemenin 2014/854 esasına kaydedilip, 13.03.2015 tarihli karar ile her iki dava dosyasının birleştirilmesine ve yargılamanın 2014/758 Esas sayılı asıl dava dosyası üzerinden yürütülmesine karar verildiği,

Sanık … hakkında düzenlenen 11.02.2015 tarihli iddianamede; sanık …’ın, ayrıldığı kız arkadaşının mesai arkadaşı olan mağdur …’la ayrıldığı kız arkadaşı arkadaşı arasında ilişki olduğunu düşünerek, mağdur …’a husumet beslediği, bu kapsamda; Telekomünikasyon İletişim Başkanlığının ilgili yazısında belirtildiği üzere, sanığın, 21.09.2014 – 21.11.2014 tarihleri arasında mağdur …’ın kullanmış olduğu cep telefonu hattına, kendi kullanımındaki cep telefonu hattından 546 kez mesaj göndererek, onun huzur ve sükununu bozduğu, yine kolluk görevlilerince tutulan 26.11.2014 tarihli tutanağa yansıdığı üzere, mağdur …’ın kullanmış olduğu cep telefonu hattına hakaret ve tehdit içeren 29 adet mesaj gönderdiği; ayrıca, Vodafone isimli hat sağlayıcının 12.12.2014 tarihli cevabi yazısıyla tespit edildiği üzere, mağdur …’ın kimlik bilgilerini ele geçirerek, 10.10.2014, 30.10.2014, 12.11.2014 ve 13.11.2014 tarihlerinde, kendisini mağdur … olarak tanıtıp, mağdur …’ın abonesi olduğu 0543 822 88 20 numaralı GSM hattının son 6 aylık görüşme kayıtlarını, anılan tarihlerde ayrı ayrı talep edip, bu kayıtların kullanmakta olduğu elektronik posta adresine gönderilmesini sağladığı, böylece hem mağdura ait kişisel verileri ele geçirdiği hem de mağdurla başkaları arasındaki haberleşmenin gizliliğini ihlal ettiği iddialarına dayalı olarak, sanığın, 26.09.2014, 03.11.2014 tarihlerinde işlediği mağdur …’a yönelik kişilerin huzur ve sükununu bozma, zincirleme şekilde hakaret, zincirleme şekilde tehdit, verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme, zincirleme şekilde haberleşmenin gizliliğini ihlal suçlarından TCK’nın 123/1, 53; TCK’nın 43/1, 125/1, 53; TCK’nın 43/1, 106/1-2, 53; TCK’nın 136/1, 53; TCK’nın 43/1, 132/1, 53. maddeleri gereğince cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı ve söz konusu davanın mahkemenin 2015/82 Esasına kaydedilip, 19.02.2015 tarihli Karar ile 2014/758 Esas sayılı asıl dava dosyası ile birleştirilmesine ve yargılamanın 2014/758 Esas sayılı asıl dava dosyası üzerinden yürütülmesine karar verildiği,

Sanık … hakkında düzenlenen 16.06.2015 tarihli iddianamede; sanık …’ın, mağdurlar … ve Murat’ı, iş ve cep telefonlarından sürekli arayarak, onları rahatsız ettiği, aramak ve sms göndermek suretiyle hakaret ve “görüşeceğiz, hesabını soracağım” şeklinde tehdit ettiği iddialarına dayalı olarak, sanığın, 25.12.2014- 24.02.2015 tarihleri arasında işlediği mağdurlar … ve Murat’a yönelik kişilerin huzur ve sükununu bozma, zincirleme şekilde hakaret ve tehdit suçlarından TCK’nın 123/1, 43/1, 125/1, 106/1-2, 53/1. maddeleri gereğince cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı ve söz konusu davanın mahkemenin 2015/410 Esasına kaydedilip, 06.07.2015 tarihli Karar ile 2014/758 Esas sayılı asıl dava dosyası ile birleştirilmesine ve yargılamanın 2014/758 Esas sayılı asıl dava dosyası üzerinden yürütülmesine karar verildiği,

Sanık … hakkında düzenlenen 30.06.2015 tarihli iddianamede; sanık …’ın, Yeni Emek Gazetesi isimli iş yerinde çalışan mağdurlar … ve Murat’ın iş yerine ait 0282… numaralı sabit telefonu, dosyada mevcut iletişim tespit raporunda belirtildiği üzere, 19.03.2015 tarihiyle 23.05.2015 tarihleri arasında 5 kez aradığı, mağdur …’ın kullanmış olduğu cep telefonunu, kendisinin kullanmış olduğu 0545… numaralı gsm hattıyla 4 kez aradığı, bunun yanında yine mağdur …’ın cep telefonunu 19.03.2015 tarihinden 21.04.2015 tarihine kadar 31 kez aramış olmasına rağmen mağdur … tarafından cep telefonuna yüklenen program nedeniyle aramaların engellendiği iddialarına dayalı olarak, sanığın, 21.04.2015 tarihinde mağdurlar … ve Murat’a yönelik işlediği kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan TCK’nın 123/1, 53. maddeleri gereğince iki kez cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı ve söz konusu davanın mahkemenin 2015/446 Esasına kaydedilip, 13.07.2015 tarihli Karar ile 2014/758 Esas sayılı asıl dava dosyası ile birleştirilmesine ve yargılamanın 2014/758 Esas sayılı asıl dava dosyası üzerinden yürütülmesine karar verildiği,

Sanık … hakkında düzenlenen 31.08.2015 tarihli iddianamede; sanık …’ın, mağdur …’ı, ev ve iş yeri telefonlarından telefonlarını arayarak “Oraya geleceğim, seni öldüreceğim, şerefsiz, adi” gibi sözler söylemek suretiyle hakaret ve tehdit ettiği iddialarına dayalı olarak, sanığın, 22.03.2015 ila 19.06.2015 arası mağdur …’a yönelik işlediği zincirleme şekilde hakaret ve tehdit suçlarından TCK’nın 43/1 yollamasıyla 125/1, 106/1-1, 53/1. maddeleri gereğince cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı ve söz konusu davanın mahkemenin 2015/578 Esasına kaydedilip, 18.09.2015 tarihli Karar ile 2014/758 Esas sayılı asıl dava dosyası ile birleştirilmesine ve yargılamanın 2014/758 Esas sayılı asıl dava dosyası üzerinden yürütülmesine karar verildiği anlaşılmakla,

Asıl dava dosyası ile birleşen dava dosyalarındaki iddianame tarihleri dikkate alınıp, suç tarihleri de tereddütsüz şekilde belirlenerek, sanığın, mağdurlara yönelik hakaret, tehdit ile kişilerin huzur ve sükununu bozma eylemlerinin sübutu ve hukuki kesintiden önce ya da sonra işlenip işlenmediği açıklığa kavuşturulduktan sonra, TCK’nın 43. maddesinin uygulama koşullarının oluşup oluşmadığının değerlendirilmesi gerekirken, “…sanık hakkında katılanlara yönelik hakaret ve tehdit suçlamalarının zincirleme suç hükümlerine tabi olması gerektiği, huzur ve sükunu bozma suçunda ise uzun süre devam eden eylemin suçun unsuru olan ısrar kapsamında değerlendirilmesi gerektiği…” biçimindeki, iddianame ve iddia olunan suç tarihlerinin irdelenmediği ve hukuki kesintinin gerçekleşip gerçekleşmediğinin tartışılmadığı gerekçeden yoksun soyut ibarelere dayalı olarak, hakaret, tehdit ile kişilerin huzur ve sükununu bozma suçlarından yazılı şekilde hükümler kurulması,

Sanık …’ın, istinabe mahkemesi olan Adana 12. Asliye Ceza Mahkemesince 12.11.2014 tarihinde, duruşmanın 25.12.2014 tarihli ilk oturumunda, istinabe mahkemesi olan Adana 22. Asliye Ceza Mahkemesince 25.02.2015 tarihinde, yakalama emrinin infazı suretiyle de Menemen 3. Asliye Ceza Mahkemesince 27.08.2015 tarihinde sorgu ve savunmaları alınmış olup, 18.09.2015 tarihli Karar ile 2014/758 Esas sayılı asıl dava dosyası ile birleşen 2015/578 Esas sayılı dava dosyasındaki 31.08.2015 tarihli iddianame ile sanığa yüklenen mağdur …’a yönelik hakaret ve tehdit suçlarından dolayı CMK’nın 191 ve 147. maddeleri gereğince usulünce sorgusu yapılmayan sanık hakkında, yargılamaya devamla yazılı biçimde hakaret suçundan beraat ve tehdit suçundan mahkumiyet hükümleri kurulması suretiyle savunma hakkının ihlal edilmesi,

Mahkemenin 2014/758 Esas sayılı asıl dava dosyası ile birleşen 2015/82 Esas sayılı dosyasında yer alan sanık …’ın TCK’nın 136/1. madde ve fıkrasındaki verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme ile aynı Kanunun 132/1. madde ve fıkrasındaki haberleşmenin gizliliğini ihlal suçlarından ayrı ayrı cezalandırılmasının talep edildiği 11.02.2015 tarihli iddianamede; sanık …’ın, kendisinden ayrılan kız arkadaşı ile ilişkisi olduğunu düşündüğü mağdur …’a ait kimlik bilgilerini ele geçirip, 10.10.2014 (Vodafone Telekomünikasyon A.Ş.nin 12.12.2014 tarihli yazısına göre ise 10.11.2014), 30.10.2014, 12.11.2014 ve 13.11.2014 tarihlerinde, Vodafone İletişim Hizmetleri A.Ş.’nin müşteri temsilcisini arayarak, kendisini mağdur … olarak tanıtıp, mağdura ait GSM hattının son altı aylık görüşme detay bilgilerinin, kullanmakta olduğu elektronik posta adresine gönderilmesini sağladığının iddia edildiği anlaşılmaktadır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 25.10.2018 tarihli ve 2016/7-127-2018/482 sayılı kararında da belirtildiği üzere; 5271 sayılı CMK’nın 225. maddesine göre, hükmün konusu iddianamede gösterilen fiildir. Mahkeme, fiilin hukuki niteliğini takdirde iddia ve savunmalarla bağlı değildir. Kanunun açık ve kesin olan bu hükmü karşısında, mahkemece sanığın yargılama sonucunda sabit kabul edilen fiilinin hukuksal niteliğine göre hüküm kurulmakla yetinilmesi gerekir. Fiilin nitelik yönünden ikiye bölünerek aynı fiilden dolayı birden fazla hüküm kurulması ise Ceza Muhakemesi Kanununa aykırılık oluşturacaktır.

Bu açıklamalar ışığında incelenen dosyada; “şüpheli Lokman’ın müşteki ile mesai arkadaşı Nurdan arasındaki iş ilişkisinin farklı bir ilişki olduğunu düşünerek, her nasılsa müştekinin kimlik bilgilerini ele geçirmek suretiyle müştekinin abonesi olup, kullanmakta olduğu cep telefonunun 10/10/2014-30/10/2014-12/11/2014 ve 13/11/2014 tarihlerinde 545… numaralı gsm hattı kullanılmak suretiyle kendisini müşteki Murat olarak tanıtmak suretiyle müşteki Murat’ın kullanmakta olduğu 0543… nolu gsm hattına ilişkin olarak son 6 aylık görüşme kayıtlarının yukarıda belirtilen tarihlerde ayrı ayrı talep edildiği ve bu kayıtların da şüpheli Lokman’ın kullanmakta olduğu ve belirttiği herhangi bir mail adresine gönderilmiş olduğunun Vodafone isimli hat sağlayıcının 12/12/2014 tarihli cevabi yazısıyla tespit edildiği, bu şekilde şüphelinin müştekiye ait hem kişisel bilgileri hukuka aykırı olarak ele geçirmek suretiyle müşteki ile herhangi birisi ve/veya Nurdan arasındaki iletişimin yani haberleşmenin gizliliğini zincirleme bir şekilde ihlal etmiş olduğu anlaşılmıştır…” biçiminde sanığa isnat edilen eylemin, haberleşme sürecinin taraflarını ve zamanını gösteren bilgilerin “kişisel veri” kapsamında olduğu da dikkate alındığında, bir bütün halinde zincirleme şekilde verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçunu oluşturacağı ve mahkemenin fiilin hukuki niteliğini takdirde iddia ve savunmalarla bağlı olmadığı gözetilmeden, hukuki anlamda tek olan aynı eylem vasıf yönünden bölünerek, verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme ile zincirleme şekilde haberleşmenin gizliliğini ihlal suçlarından ayrı ayrı mahkumiyet kararı verilerek, CMK’nın 225. maddesine aykırı olacak şekilde birden fazla hüküm kurulması,

Karar tarihinden sonra 02.12.2016 tarihli ve 29906 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 34. maddesi ile değişik CMK’nın 253. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendine eklenen alt bendler arasında yer alan ve TCK’nın 106/1-1. madde ve fıkrasında tanımı yapılan tehdit suçunun uzlaşma kapsamına alındığının anlaşılması karşısında; TCK’nın 7/2. madde ve fıkrası uyarınca; “Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.” hükmü de gözetilerek, 6763 sayılı Kanunun 35. maddesi ile değişik CMK’nın 254. maddesi uyarınca aynı Kanun’un 253. maddesinde belirtilen esas ve usûle göre uzlaştırma işlemleri yerine getirilip, sonucuna göre tehdit suçu açısından sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

Kabul ve uygulamaya göre de:

a) Sanığa isnat edilen eylemlerin, 5237 sayılı TCK’nın 123. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen “kişilerin huzur ve sükununu bozma”, aynı Kanunun 106. maddesinin 1. fıkrasının 1. cümlesinde düzenlenen “tehdit” ve 125. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen “hakaret” suçlarına ilişkin olduğu, temel ceza miktarlarının kişilerin huzur ve sükununu bozma suçu için TCK’nın 123. maddesinin 1. fıkrasında “üç aydan bir yıla kadar hapis cezası”; tehdit suçu için TCK’nın 106. maddesinin 1. fıkrasının 1. cümlesinde “altı aydan iki yıla kadar hapis cezası”, hakaret suçu için TCK’nın 125. maddesinin 1. fıkrasında “üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası” olarak belirlendiği; 5271 sayılı CMK’nın, 17.10.2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanunun 24. maddesi ile başlığı ile birlikte yeniden düzenlenmiş olan “Basit Yargılama Usulü” başlıklı 251. maddesinin 1. fıkrasında yer alan; “Asliye ceza mahkemesince, iddianamenin kabulünden sonra adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlarda basit yargılama usulünün uygulanmasına karar verilebilir.” şeklindeki düzenlemeye, 7188 sayılı Kanunun geçici 5. maddesinin 1-d bendinde yer alan “01/01/2020 tarihi itibarıyla kovuşturma evresine geçilmiş, hükme bağlanmış veya kesinleşmiş dosyalarda seri muhakeme usulü ile basit yargılama usulü uygulanmaz.” şeklindeki düzenleme ile sınırlama getirilmiş ise de; Anayasa Mahkemesinin 19.08.2020 tarihli 31218 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 25.06.2020 tarihli ve 2020/16 Esas – 2020/33 Karar sayılı ve 16.03.2021 tarihli 31425 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 14.01.2021 tarihli ve 2020/81 Esas – 2021/4 Karar sayılı iptal kararları ile “…kovuşturma evresine geçilmiş…, …hükme bağlanmış…” ibarelerinin, aynı bentte yer alan “…basit yargılama usulü…” yönünden Anayasaya aykırı bulunarak iptaline karar verilmesi sebebiyle;

Kovuşturma evresine geçilmiş veya hükme bağlanmış olan ve basit yargılama usulü uygulanabilecek dosyalar yönünden 7188 sayılı Kanunun 5. maddesinin 1-d bendinde yer alan kesinleşmiş hükümler haricindeki düzenlemelerin iptal edildiği anlaşıldığından; Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürümesi mümkün olmayıp, Ceza Muhakemesi Kanununda yapılan değişikliklerin ise derhal uygulanması gerekmekle birlikte, basit yargılama usulü uygulanan olaylarda CMK’nın 251. maddesinin 3. fıkrasına göre; “mahkûmiyet kararı verildiği takdirde sonuç ceza dörtte bir oranında indirilir.” şeklindeki düzenleme karşısında, Anayasa Mahkemesinin anılan iptal kararlarının neticeleri itibariyle maddi ceza hukukuna ilişkin olduğunun ve CMK’nın 251. maddesinin 3. fıkrasında yer alan düzenlemenin sanık lehine sonuç doğurabilecek nitelikte olduğunun anlaşılması karşısında, kişilerin huzur ve sükununu bozma, tehdit ve hakaret suçları açısından TCK’nın 7. maddesi ile CMK’nın 251. maddesi hükümleri gözetilmek suretiyle, sanık lehine olan uygulamanın belirlenerek yerine getirilmesi ve gereği için dosyanın, “Basit Yargılama Usulü” yönünden yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

b) Yargılama giderlerine ilişkin CMK’nın 324. maddesinin 2. fıkrasının “Hüküm ve kararda yargılama giderlerinin kimlere yükletileceği gösterilir.” biçimindeki açık hükmü ile Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 26.05.1935 tarihli ve 111/7 sayılı “yargılama giderleri hükmün tamamlayıcı parçası olduğundan ilamlarda açıklanmalı, kime yükletileceği belirtilmedir” ve yine Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 02.05.1966 tarihli ve 4/3 sayılı “tefhim edilmekle hükmün esasını oluşturan kısa kararda yargılama giderinin miktarı ve kime ne miktarda yükleteceği belirtilerek, sanığın yükümlülüğü öğrenmesinin sağlanması ve bu sayede sanığın yargılama giderlerine karşı temyiz davası açıp açmama hususunda karar verme olanağı tanınması gerektiğini” belirten kararları karşısında, hükmün esasını oluşturan kısa kararda, sanığın yükümlülüğünü öğrenmesi ve buna göre yargılama giderleri yönünden temyiz yoluna başvurup başvurmayacağı hususunda karar vermesine olanak tanımak için, yargılama giderlerinin kime yükleneceğinin ve bu yükümlülüğün ne miktar olacağının belirtilmesi gerektiği; ancak, mahkemece, gerek kısa kararda gerek gerekçeli kararın hüküm fıkrasında; “Sanığın sarfına sebep olduğu yargılama giderinin bilahare aşağıda kalemce hesaplanılarak sanıktan tahsili ile hazineye irat kaydına,” denilerek, gerek kısa kararda gerek gerekçeli kararın hüküm fıkrasında yargılama giderleri ile ilgili miktarın açıklanmaması suretiyle yazılı şekilde karar verilmesi,

Bozmayı gerektirmiş olup, sanık müdafinin ve katılan … vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, sair yönleri incelenmeksizin hükümlerin bu nedenlerle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, aynı Kanunun 326/son maddesi uyarınca katılan …’a yönelik hakaret, verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme, haberleşmenin gizliliğini ihlal, katılanlar Nurdan ve Murat’a yönelik tehdit ile kişilerin huzur ve sükununu bozma suçlarına ilişkin ceza miktarları yönünden sanığın kazanılmış hakkının infazda gözetilerek saklı tutulmasına, 11.05.2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

KAYNAK:CORPUS
FOTOĞRAF:theMagger
Bu Yazıyı Paylaşın