YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas | : 2017/2717 |
Karar | : 2021/761 |
Tarih | : 15.06.2021 |
MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
Taraflar arasındaki “karşılıklı boşanma ve bağımsız tedbir nafakası” davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 10. Aile Mahkemesince verilen asıl davanın reddi, karşı davanın kabulü ve birleşen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davacı-karşı davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davacı-karşı davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı-Karşı Davalı İstemi:
Davacı-karşı davalı vekili 20.09.2013 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 24.06.2011 tarihinde evlendiklerini, davalının müvekkiline, psikolojik, fiziksel ve ekonomik şiddet uyguladığını, hakaret ve küfür ettiğini, aşağıladığını, ailesi ile görüşmesine izin vermediğini, birlik görevlerini yerine getirmediğini, tüm bu olaylara dayanamayan davacının 2,5 aylık hamile iken 2012 yılı Temmuz ayı başında yaşanan tartışma sonrasında evden ayrılmak zorunda kaldığını, davalının barışma girişiminde bulunmadığını, doğuma dahi çevrenin ısrarı ile geldiğini ve ortak çocuğun ismini müvekkiline danışmadan koyduğunu, sonrasında gerek eşi gerekse ortak çocuk ile ilgilenmediğini, bu sebeple müvekkilinin bağımsız tedbir nafakası davası açtığını, bunun üzerine davalının müvekkiline göstermelik olarak eve dön ihtarı çektiğini ancak ihtarda samimi olmadığını ileri sürerek tarafların boşanmalarına, velâyetin anneye verilmesine, çocuk yararına 750TL tedbir-iştirak, müvekkili yararına 500TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 30.000TL maddi, 10.000TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı-Karşı Davacı İstemi:
Davalı-karşı davacı vekili 11.10.2013 tarihli karşı dava dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, davacının çeşitli bahanelerle sürekli küstüğünü, evi terk ettiğini, annesinin evine gittiğini, ilk hamileliğini müvekkiline sormadan kürtajla sonlandırdığını, boşanma davası açarak bu davasından feragat ettiğini, sonrasında ikinci kez hamile kaldığını, 2012 yılının Temmuz ayında evi terk ederek annesinin yanına yerleştiğini, tüm yalvarmalarına rağmen inat ederek ortak eve dönmediğini, bu nedenle iki kez eve dön ihtarı çektiğini, davacının buna rağmen yine de dönmediğini ileri sürerek tarafların 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 164. maddesine göre boşanmalarına, velâyetin babaya verilmesine, müvekkili yararına 10.000TL maddi ve 40.000TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkeme Kararı:
Ankara 10. Aile Mahkemesinin 24.09.2014 tarihli ve 2013/1265 E., 2014/1253 K. sayılı kararı ile; davacı-karşı davalı kadın eşin davasının, ortak çocuğun doğumundan önce açıp feragatle sonuçlanan davadan sonra boşanmaya sebep olan olaylarda erkek eşten kaynaklı kusurlu bir davranışı ispat edemediği gerekçesiyle reddine, birleşen tedbir nafakası davasının tarafların gelir durumu gözetilerek kısmen kabulü ile ortak çocuk yararına 300TL tedbir nafakası ödenmesine, erkek eşin terke dayalı karşı boşanma davasının ise yasal koşulları bulunduğu kabul edilerek tarafların boşanmalarına, erkek eş yararına 5.000TL maddi, 5.000TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.
Özel Daire Kararları:
Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 26.06.2015 tarihli ve 2014/28474 E., 2015/13676 K. sayılı kararı ile;
“…Hüküm davacı-karşı davalı tarafından, her iki boşanma davası, fer’ileri ve birleşen davada müşterek çocuk yararına verilen tedbir nafakası miktarı yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davacı-karşı davalı kadının kendisinin reddedilen boşanma davasına ve müşterek çocuk yararına verilen tedbir nafakası miktarına yönelik temyiz itirazları yersizdir.
Toplanan delillerden ve dosya kapsamından, taraflar Ankara’da Batıkent’te birlikte otururken davacı-karşı davalı kadının müşterek haneden ayrılarak İstanbul’a taşındığı ve davalı-karşı davacı erkeğin eşini, Ankara Dikimevi’nde kiraladığı eve davet ettiği anlaşılmaktadır. Davacı-karşı davalı kadın, tarafların birlikte seçtikleri (TMK md. 186) veya Türk Medeni Kanununun 188. maddesindeki şartların oluşması sebebiyle eşlerden biri tarafından seçilen ya da hâkim tarafından belirlenen (TMK md. 195) bağımsız bir eve davet edilmemiştir. Şu hale göre; davacı-karşı davalı kadın ihtara uymamakta haklıdır. Davalı-karşı davacı erkeğin terk hukuki sebebine dayalı boşanma davasının reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Davalı-karşı davacı vekilinin karar düzeltme istemi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 03.02.2016 tarihli ve 2015/24957 E., 2016/1646 K. sayılı kararı ile;
“…1- Dosya kapsamından davacı-karşı davalı kadının 2012 yılının Temmuz ayında evi terk ettiği, davalı-karşı davacı erkeğin, Ankara 1. Noterliği’nin 16291 yevmiye numarası ile 15.1 1.2012 tarihinde davacı-karşı davalı kadının, ortak konuta dönmesi için ihtar gönderdiği, davacı-karşı davalı kadının dönmemesi üzerine, 2013 yılının Mart ayında müşterek konuttan taşındığı, bu defa 20.06.2013 tarihinde Ankara 3. Aile Mahkemesi‘nin 2013/419 Değişik İş sayılı ihtar dosyası ile davacı-karşı davalı kadının yeni taşındığı Ankara Dikimevinde kiraladığı konuta dönmesi ihtarında bulunduğu anlaşılmaktadır. Her ne kadar davalı-karşı davacı erkek ikinci kez gönderdiği ihtarda davacı-karşı davalı kadını tarafların birlikte seçtikleri (TMK ınd.186) veya Türk Medeni Kanunun 188. maddesindeki şartların oluşması sebebiyle eşlerden biri tarafından seçilen ya da Hakim tarafından belirlenen (TMK m. 195) bağımsız bir eve davet etmemiş ise de, ilk ihtarda ortak konuta davet ettiği ve bu ihtarın usule uygun olduğu sabittir. Ne var ki, ilk incelemede bu husus gözden kaçmış, hüküm, “davacı-karşı davalı kadının, tarafların birlikte seçtikleri (TMK m. 186) veya Türk Medeni Kanununun 188. maddesindeki şartların oluşması sebebiyle eşlerden biri tarafından seçilen ya da hakim tarafından belirlenen (TMK m. 195) bağımsız bir eve davet edilmediği, davacı-karşı davalı kadının ihtara uymamakla haklı olduğu, davalı-karşı davacı erkeğin terk hukuki sebebine dayalı boşanma davasının reddine karar verilmesi gerektiğinden” bahisle bozulmuştur. Yukarıda gösterildiği üzere, davalı-karşı davacı erkek, davacı-karşı davalı kadını 15.11.2012 tarihli ihtarla ortak konuta davet ettiği ve bu ihtarın usulüne uygun olduğu anlaşıldığından, davalı-karşı davacı erkeğin, karar düzeltme isteğinin kabulüne, Dairemizin 26.06.2015 tarih ve 2014/28474 esas, 2015/13676 karar sayılı ilamında, bozmaya ilişkin kısmın kaldırılmasına, davacı-karşı davalı kadının davasının reddi ve birleştirilen davadaki nafaka miktarları yönünden onama kararı kesinleştiğinden bu kısımların yeniden incelenmesine yer olmadığına,
a-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı- karşı davacı erkeğin davası ve ferileri yönünden kadının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
b-Boşanma sebebiyle manevi tazminata hükmedilebilmesi için, tazminat talep eden tarafın kusursuz veya az kusurlu olmasının yanında, boşanmaya sebep olan olayların kişilik haklarına saldırı niteliğinde olması da gerekir. ( TMK m. 174/2) Boşanmaya sebep olan olaylar bu nitelikte değilse manevi tazminata hükmolunamaz. Terk (TMK m. 164) hukuki sebebine dayalı boşanma davası kabul edildiğine göre, davacı- karşı davalı kadının haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmeme kusuru boşanma sebebi kabul edilmiştir. Tehdit, hakaret mesajlarından sonra erkeğin ikinci kez eve dön ihtarı çektiği de sabittir. Salt boşanmış olmak ya da bunun sebebiyet verdiği üzüntü manevi tazminatı gerektirmez. Bu durumda davalı- karşı davacı erkeğin kişilik haklarına saldırının varlığı kabul edilemez. Öyleyse, davalı-karşı davacının manevi tazminat talebinin reddi gerekir. Bu husus nazara alınmadan davalı-karşı davacı yararına manevi tazminata hükmedilmesi doğru bulunmamıştır.
c- Boşanma veya ayrılık vukuunda çocuk kendisine tevdi edilmemiş taraf gücüne göre onun bakım ve eğitim giderlerine katılmakla yükümlüdür. (TMK m. 182) Bu hususu Hakim görevi gereği kendiliğinden dikkate alması gerekmektedir. O halde velayeti davacı-karşı davalıya tevdi edilen 31.01.2013 doğumlu müşterek çocuk Yağmur Ceren için iştirak nafakasına hükmedilmemesi usul ve yasaya aykırıdır,…” gerekçesiyle davalı-karşı davacı erkeğin karar düzeltme talebinin kabulüne, Dairenin 26.06.2015 tarihli ve 2014/28474 E., 2015/13676 K. sayılı kısmen onama kısmen bozma ilamında bozmaya ilişkin 2. bendin kaldırılmasına, temyize konu hükmün yukarıda 2-b ve 2-c bentlerinde gösterilen sebeplerle bozulmasına, hükmün bozma kapsamı dışında kalan bölümlerinin yukarıda 2-a bendinde gösterilen sebeple onanmasına karar verilmiştir.
Direnme Kararı:
Ankara 10. Aile Mahkemesinin 08.06.2016 tarihli ve 2016/433 E., 2016/790 K. sayılı kararı ile iştirak nafakası yönünden bozma kararına uyulmasına, manevi tazminat yönünden yapılan bozmaya karşı ise; boşanma kararının 15.11.2012 tarihli ilk terk ihtarına binaen verilmiş olduğu, manevi tazminata esas hakaretlerin ise 30.07.2012 ile 24.01.2013 tarihleri arasında kadın eşin erkek eşe yönelik “karaktersiz, adi şerefsiz, köpekten koca olmuş mu ki, senden olsun, s… git, pezevenk, senin ananın a…koy” şeklindeki ağır söylemlere dayandığı, TMK 174. maddesindeki düzenlemede terkle ilgili ayrık bir düzenlemenin bulunmadığı, kişilik hakkı ihlal edilmiş ise manevi tazminata hükmedilebileceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
Direnme kararı yasal süresi içinde davacı-karşı davalı vekilince temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; tarafların terk hukuksal sebebine dayalı TMK’nın 164. maddesi uyarınca boşanmalarına karar verildiği dikkate alındığında, karşı boşanma davası kabul edilen davalı-karşı davacı eş yararına, boşanmanın fer’isi niteliğindeki manevi tazminata hükmedilip edilmeyeceği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili kanun maddeleri ve kavramların incelenmesinde yarar görülmektedir.
Boşanma sebepleri TMK’nın 161 ve 166. maddeleri arasında özel ve genel boşanma sebepleri olarak düzenlenmiştir. Genel boşanma sebebi TMK’nın 166. maddesi ile düzenleme altına alınan evlilik birliğinin temelinden sarsılması durumudur. Özel boşanma sebepleri ise kendi içinde mutlak özel boşanma sebepleri (zina-TMK m. 161, hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış-TMK m. 162, suç işleme-TMK m. 163 ve son olarak terk-TMK m. 164) ve nispi özel boşanma sebepleri (haysiyetsiz hayat sürme-TMK m. 163 ve akıl hastalığı TMK m.163) şeklinde ayrıma tabidir. Bu ayrımların asıl önemi; hâkimin, somut olayda evliliğin çekilmez hâle gelip gelmediğini incelemesinin gerekip gerekmediği noktasında kendini gösterir. Kanun koyucu özel mutlak boşanma sebepleri konusunda belirli bir olayın gerçekleşmesi şartını aramıştır. Özel mutlak boşanma sebebine dayalı bir davada “kanunun aradığı belli şart” gerçekleştiği takdirde artık hâkim, genel boşanma ve özel nispi boşanma sebebine dayalı davaların aksine “evliliğin çekilmez hale gelip gelmediğini” incelemeksizin boşanma kararı vermek zorundadır. Zira kanun koyucu; özel mutlak boşanma sebeplerinden birinin varlığı hâlinde, ortak hayatın çekilmez hâle geldiğini kabul etmiştir. Burada iddia edilen özel boşanma sebebinin varlığının ispatlanmış olması, boşanmaya karar verme hususunda yeterli olup, hâkim; tarafların bunun dışında ileri sürdükleri bir iddia ve savunmaya değer vererek hükme esas alamayacağı gibi boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların diğer kusurlu davranışlarını da dikkate alamayacaktır. Bunun doğal sonucu olarak da; özel boşanma sebebiyle aleyhinde yürütülmekte olan bir davada ayrıca bağımsız bir boşanma davası bulunmayan davalının, kusur esasına dayalı boşanmanın malî sonuçlarına ilişkin tazminat ve yoksulluk nafakası taleplerini (TMK m. 174/1-2 ve 175) ileri süremeyeceği tartışmasızdır.
Evlilik “birlik ilkesi” üzerine kurulmuştur. Evlenme ile eşler arasında “evlilik birliği” kurulmuş olur ve tarafların evlilik birliğinden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirme görevleri başlar. Bu görevlerin en önemlisi ise evliliğin amacıyla uyumlu şekilde eşlerin birlikte yaşamalarıdır. Bu bağlamda birlik süresince kural olan; zorunlu nedenler dışında eşlerin birlikte yaşamasıdır. Asıl kuralın aksine eşlerden birinin bu birliktelikten haklı bir sebep olmaksızın özgür iradesi ile ortak yaşamdan ayrılması ise “terk” olarak kabul edilir. Terk mutlak ve özel bir boşanma sebebi olarak 4721 sayılı Kanunu’nun 164. maddesinde;
“(1) Eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği takdirde ayrılık, en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ve istem üzerine hâkim tarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise; terk edilen eş, boşanma davası açabilir. Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır. (2) Davaya hakkı olan eşin istemi üzerine hâkim, esası incelemeden yapacağı ihtarda terk eden eşe iki ay içinde ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi hâlinde doğacak sonuçlar hakkında uyarıda bulunur. Bu ihtar gerektiğinde ilân yoluyla yapılır. Ancak, boşanma davası açmak için belirli sürenin dördüncü ayı bitmedikçe ihtar isteminde bulunulamaz ve ihtardan sonra iki ay geçmedikçe dava açılamaz” şeklinde düzenleme altına alınmıştır. Görüldüğü üzere, terk sebebiyle açılan boşanma davaları kendine has özellikleri nedeniyle bu davalarda “dava koşulları ile yargılama usulü” iç içe geçmiş hâldedir. Dava çok sıkı maddi ve şekli şartlara bağlanmış olup titizlikle inceleme gerektirmektedir. Buradan hareketle söylenmelidir ki; hâkim, terk sebebine dayalı boşanma dava şartlarının oluşup oluşmadığını maddi hukuk ve usul hukuku açısından olmak üzere iki ayrımda inceleyerek karar vermelidir. Maddi hukuk açısından “terk eylemi” evlilik birliğinin yüklediği yükümlülükleri yerine getirmeme maksadı ve ortak hayata son verme kastı taşımalı, haklı ve hukuka uygun bir nedene dayanmamalı ve son olarak altı ay süreyle devam ediyor olmalıdır. Maddenin ikinci fıkrasında ise usul hukuku açısından üzerinde dikkatle inceleme yapılması gereken “ihtar müessesesi” açıklanmıştır.
Hâkimin boşanmaya ilişkin verdiği kararla birlikte eşlerin kişisel durumlarında ortaya çıkan sonuçların yanı sıra bir takım malî sonuçlar da ortaya çıkar. TMK’nın 174. maddesi ile boşanmanın eşlerle ilgili malî sonuçları kapsamında yer alan maddi ve manevi tazminat şartları hüküm altına alınmıştır. Maddeye göre boşanmaya sebep olan olaylar nedeniyle mevcut veya beklenen menfaatleri zarar gören taraf; karşı taraftan maddî tazminat talep edebileceği gibi bunun yanı sıra, bu olaylar nedeniyle kişilik hakları saldırıya uğramışsa manevî tazminat da isteyebilecektir.
Türk Hukuku’nda boşanmanın malî sonuçları açısından kusur ve nedensellik bağı kavramları önem arz etmektedir, zira boşanma nedeniyle tazminat ödenmesine karar verilebilmesi için; bir eşin “kusurlu davranışları” ile diğer eşte “tazminatlar yönünden zarar oluşumu” arasında “nedensellik bağı” olmasını gerektirir. Daha açık bir ifadeyle eşte oluşan zarar olgusu; boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleştiği kabul edilen kusurlu davranışlar nedeniyle oluşmalıdır. Kusur, esasen sorumluluk hukuku gereği olarak tazminat talebinde bulunabilmek için gereken bir unsur olup, genel olarak; zarara sebebiyet veren kişinin sorumlu tutulabilmesi için hukuk düzenince belirlenmiş olan davranış kurallarından sapma olarak tanımlanabilir. İşte burada hâkim; olayların alışılan akışına ve yaşam deneyimlerine göre, kusurlu eşin boşanmaya sebebiyet veren eylemlerinin, diğer eşte ağır zarar yaratması arasında uygun nedensellik bağını kurduğu takdirde tazminat ödenmesine karar verebilir.
Zarar kavramı ise en genel ifade ile kişinin mal varlığı veya şahıs varlığı bakımından korunan bir değerinde hukuka aykırı bir davranışın sonucu olarak iradesinin ve isteğinin dışında meydana gelen eksilme olarak tanımlanmaktadır. Hâkim, eşin; TMK’nın 174. maddesi uyarınca, boşanma nedeniyle oluşan “mevcut veya beklenen menfaat” zedelenmesini maddi tazminatla, boşanmaya sebep olan olaylar nedeniyle “kişilik haklarının” zedelenmesini ise manevi tazminatla onarılmasına karar vermek yetkisine sahiptir.
Boşanma sonucunda manevi tazminata karar verilebilmesi için, kişinin boşanmaya sebep olan olaylar nedeniyle kişilik haklarının saldırıya uğraması gerekir. Kişilik haklarının korunmasına ilişkin temel düzenleme TMK’nın 23, 24 ve 25. maddelerinde yer almakta; Türk Borçlar Kanunu’nun 58. maddesi ile bu düzenlemeler tamamlanmaktadır. Ancak bu genel korumanın dışında bazı kişisel değerleri koruyan özel hükümler de bulunmakta olup, TMK’nın 174. maddesi bu hükümlerden biridir. Kişilik hakları, bir bütün olarak kişinin maddi ve manevi varlığıyla ilişkili ve bu varlığın geliştirilmesini hedefleyen haklar ve özgürlükler olarak tanımlanır. Bu haklar; kişiliğe bağlı, dokunulamaz, devredilemez ve vazgeçilemez haklardır. Kişilik haklarının mutlak bir hak oluşu, hak sahibine, bu hakka ve hakkın içerdiği değerlere herkesin saygı göstermesini isteme, kişisel değerlerin korunmasını herkesten isteme, yasaların, kamu düzeninin ve genel ahlak ile adabın çizdiği sınırlar içerisinde dilediği gibi kullanma hakkı verir. Kişilik hakkı kavramı; kişiyi var eden, kişiliğini serbestçe geliştirmesini sağlayan, diğer kişilerden farklılığını temin eden bütün değerler üzerindeki haktır. Yaşam, vücut bütünlüğü, özgürlükler, şeref ve haysiyet, özel yaşam, isim, resim gibi kişisel varlıklar üzerindeki haklar kişilik hakkını ifade eder. Bu varlıklara yönelen saldırılar ise kişilik hakkının ihlali sonucunu doğururlar.
Eldeki davaya gelince; yerel mahkemece yapılan yargılama sonunda, tarafların evlilik birliği hakkında “kadın eşin ortak konutu terk ettiği, yasaya uygun şekilde ihtar edildiği hâlde eve dönmediğinin ispatlandığı” gerekçesiyle, TMK’nın 164. maddesinde yazılı özel ve mutlak boşanma sebebi olan “terk olgusuna” dayalı boşanma kararı verildiği anlaşılmıştır. Diğer bir ifadeyle hâkim, “kanunun aradığı belli şartın” gerçekleştiğini kabul etmiş, tarafların boşanma sebebini “terk” vakıası olarak belirlemiştir. Özel Daire tarafından bu yöne ilişkin yapılan temyiz incelemesinde ise terke dayalı boşanma kararının onanmasına karar verilmiştir.
Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; tarafların terk hukuksal sebebine dayalı boşanmalarına karar verildiği, taraflar yönünden boşanmaya sebep olan olayın “kadının haklı bir sebebi olmaksızın ortak konuta dönmediği” şeklinde belirlendiği, özel ve mutlak boşanma sebebine dayalı davalarda dava konusunun sadece ve sadece kanunun aradığı belli şartın gerçekleşip gerçekleşmediği hususu olduğu, hâkimin ileri sürülen sebepten farklı vakıaların ispatlanıp ispatlanmadığını araştırmasına gerek olmadığı gibi, ispatlanmış olsa dahi taraflarca gerçekleştirildiğinden bahisle başkaca kusurlu davranışları hükme esas alamayacağı, bu durumun doğal sonucu olarak da bir başka mahkemenin yargılamasına konu olan hakaretlere dayalı şekilde erkek eşin kişilik haklarının zedelenmiş olmasından söz edilemeyeceği, manevi tazminata hükmedilebilmesi için boşanmaya sebep olan olayın kişilik haklarına saldırı teşkil etmesi gerektiği, terk edilmiş olmanın kişilik haklarına saldırı niteliği taşımadığı, boşanmaya sebep olmayan bir vakıanın nedensellik bağının kurulmasında ölçü olarak alınarak mahkemece TMK’nın 174/2. maddesi uyarınca manevi tazminat ödenmesine karar veremeyeceği tereddütsüzdür.
Hâl böyleyken yerel mahkemece, somut olaya uygun ve aynı yönlere işaret eden Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, terke dayalı olarak verilen boşanma kararında, boşanmanın fer’îsi niteliğinde erkek eş yararına manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı-karşı davalı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15.06.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.