Alman kanser uzmanları, yaşam beklentisini kesin olarak hesaplayabilmek için yaşam biçimi faktörlerini 5 biyolojik göstergeyle birleştirdiler. Buna göre en sağlıksız yaşam biçimini sürdüren erkeklerin, kan değerleri de kötü olduğu zaman ömürlerinden neredeyse 23 yıl gidiyor.
Alman Kanser Araştırma Merkezi (DKFZ/ Heidelberg) araştırmacıları birkaç yıl önce de, sağlıklı yaşam önerilerini yerine getiren insanların, sağlıksız yaşam biçimi sürenlere kıyasla 17 yıl kadar daha uzun yaşadıklarını göstermişlerdi. Şimdi ise sonuçları, belli başlı kan serumu göstergelerini de dikkate alarak daha da netleştirmeye çalıştılar. Bunun için laboratuvar testleriyle belirlenebilen beş kan değeri seçildi:
Büyüme farklılaşma faktörü 15 (GDF-15), oksidatif stres, inflamasyon ve mitokondriyal disfonksiyonu gösterir. Sistatin C seviyesi böbrek fonksiyonunu ve NT-proBNP ise kalp hasarını gösterir. Yüksek HbA1c değeri diyabet ve sağlıksız metabolizmaya işaret ederken, C-reaktif protein CRP ise sistematik iltihabın bir göstergesidir. Araştırmacılar EPIC (European Prospective Investigation into Cancer and Nutrition) araştırmasına katılan kişilerin verilerini değerlendirdiler. EPIC araştırması 25.000’den fazla orta yaşlı ve daha yaşlı katılımcıların verilerini içeriyor. Katılımcılardan 2.571’i araştırmanın bitiminde (2014) yaşamını yitirmişti.
Bilim insanları tüm katılımcılar için yaşam tarzıyla ilgili risk faktörlerine dayanan (sigara, beden kitle endeksi, alkol tüketimi, fiziksel aktivite, diyabet, yüksek tansiyon) bir profil çıkardılar. Bu profil tek başına ele alındığında, en iyi profile sahip erkeklerin yaşam beklentisi, en sağlıksız yaşam biçimi sürenlere kıyasla 16,8 yıl daha yüksek oluyor. Bu oran kadınlarda sadece 9,87 yıl. Yaşam biçimine, serum göstergeleri de eklendiğinde sağlıklı ve sağlıksız yaşam süren erkeklerin yaşam beklentisi arasındaki fark 22,7 yıla çıkıyor. Kadınlarda ise bu fark 14 yıl. Öncelenen yaşam beklentisindeki kayıp, örneğin doktorlara, hastalarını sağlıksız alışkanlıklarından vazgeçirmeleri konusunda yardımcı olabilir. Ayrıca bu değerlendirmelerle yüksek sağlık riski taşıyan hastalar tespit edilip, doğrudan doğruya yeniliklerden yararlanmaları da sağlanabilir.