Sohbetin süresinden, akışından sıkıldınız ya da bir işiniz var ama karşınızdaki o kadar hararetli anlatıyor ki kesemiyorsunuz?
Bu çok sıkça yaşanan bir durum. Ve iki nedeni var:
- İnsanlar ne zaman susup ne zaman konuşmaları gerektiğini bilmiyorlar
- İnsanlar süregiden sohbetlerle ilgili gerçek duygularını çoğu zaman gizliyorlar
Harvard Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden Adam Mastroianni ve ekibi konuşmaların dinamiğini araştırdılar. 2 deney uygulandı. İlkinde 367’si kadın, 439’u erkek 806 çevrimiçi katılımcıdan en son yaptıkları konuşmanın süresi ve konuşmanın nasıl sona erdirildiğiyle ilgili soruları yanıtlamaları istendi.
Laboratuvar ortamında gerçekleştirilen ikinci deneyde de 252 katılımcı birbirlerini tanımayan ikişer kişilik gruplara ayrıldı ve bu çiftlerin kendi aralarında sohbet etmeleri istendi. Denekler istedikleri herhangi bir konuda bir dakikadan 45 dakikaya dek konuşabildikleri sohbetler gerçekleştirdiler. Her biri kaydedilen bu sohbetlerin ardından katılımcılara konuşmayı ne zaman bitirmiş olmayı yeğledikleri soruldu ve karşı tarafın bu soruya vereceği yanıtın ne olabileceği konusunda da kestirimde bulunmaları istendi.
Sonuçta araştırmacılar konuşmaların yalnızca yüzde 2’sinin her iki tarafın da istediği sürede, yüzde 30’unun da taraflardan biri istediğinde sona erdirildiğini saptadılar. Konuşmaların yaklaşık yarısında iki tarafın da konuşmayı kısa kesmek istediği, ancak sohbeti sonlandırma zamanlarının farklı olduğu görüldü. Her iki deneyde de katılımcılar konuşma sürelerinin ortalamada gerçekte yaşanan sürenin yaklaşık yarısı kadar olmasını arzu ettiklerini belirttiler. Ancak araştırmacıları asıl şaşkınlığa uğratan bulgu, insanların lafa tutulup tutsak alınmaları durumunun her zaman geçerli olmamasıydı. Mastorianni ve arkadaşları her iki deneye katılanların yüzde 10’unun gerçekte konuşmaları daha uzun tutmak istediklerine, birbirlerini tanımayan kişiler arasındaki sohbetlerin yaklaşık yüzde 31’inde de taraflardan en az birinin konuşmayı sürdürmekten yana bir tavır sergilediğine tanık oldular.
Araştırmada insanların büyük bir çoğunluğunun karşı tarafın ne istediğini kestirme konusunda başarısız oldukları ve deneklerin karşı tarafın konuşmayı ne zaman kesmek isteyebileceğiyle ilgili kestirimlerinde %64 oranında yanıldıkları görüldü.
Mastorianni, “İnsanlar, ‘siz konuşmayı sürdürmek ister gibisiniz, ama benim gitmem gerekiyor’ demeyi toplumsal ilişkiyi kesintiye uğratan ayıp bir davranış olarak algıladıklarından gerçek duygularını dile getirmeme konusunda oldukça becerikliler” diyor.
İnsanların sohbet edilen kişinin konuşmayı ne zaman kesmek isteyeceğini kestirme konusunda böylesine başarısız olmalarının “son derece şaşırtıcı ve önemli bir bulgu olduğuna dikkat çeken Dartmouth College toplumsal ruhbilim uzmanlarından Thalia Wheatley, “Konuşmalar karşılıklı bağlantının hoş ve zarif bir dışavurumudur. Ne var ki, ne zaman durmak gerektiğini kestiremediğimizden bu bağlantı sonuçta yine de kesintiye uğrar. İnsanların kahve, içki, ya da yemek sırasında sohbet etmekten hoşlanmalarının bir nedeni de bu kafa karıştırıcı durumdan kaynaklanıyor olsa gerek. Çünkü boşalan fincanlar, kadehler, ya da garsonun hesabı getirmesi sohbeti sonlandırmak için yarattığımız gerekçelerdir,” diyor.
Araştırmaya katılmayan Chicago Üniversitesi davranış bilimcilerinden Nicholas Epley, konuşmaların çoğunun tam da istediğimiz anda sonlandırılması durumunda neler olacağını merak ediyor ve, “Birileriyle çok daha uzun ve derinlikli konuşmalar yapabilecekken bundan kaçınarak yeni anlayış ve bakış açılarının, yaşamla ilgili ilginç gerçeklerin kimbilir ne kadarını kaçırıyoruz,” diyor.
Araştırmadan elde edilen bulgular kimi başka soruları da gündeme getiriyor. Farklı kültürlerde konuşma ile ilgili kurallar daha mı açık? Eğer varsa, uzman konuşmacılar hangi ipuçlarından yararlanıyorlar? Grup sohbetlerinin dinamiğine ne demeli?
Harvard İşletme Fakültesi’nden Alison Wood Brooks, “Yeni gelişmeye başlayan konuşma biliminde buna benzer titiz betimsel araştırmaların yanı sıra, konuşmaların önemli ve yaygın güçlüklerini belirlemeye yardımcı olabilecek nedensel deneylere de gerek var. Mars’a gezici araçlar gönderdiğimiz bir dönemde insanların birbirleriyle nasıl konuştuklarını yeni kavramaya başlıyor olmamız ne garip, değil mi?” diyor.