Günümüzde su le ilgili tartışmaların neredeyse tamamı siyasi ve hukuksal sistemler aracılığıyla diplomatik bir şekilde yönetilmektedir. Böylece bu tartışmaların ekonomik, çevresel sonuçları ile halk sağlığı açısından sonuçları dikkate değer bir şekilde önlenmiştir. Ancak başta da belirttiğim gibi, bu durum bugün için geçerli. Yakın gelecekte ise tatlı su kaynaklarının tükenmekte olması nedeniyle bu su sorunlarının medeniyetler arasında gerginliğe, çatışmalara ve insanların göç etmesine yol açacağı tahmin ediliyor.
Bilimsel verilere dayanarak verilen oranlar suyunu ilk tüketen ülkenin Yemen olacağını gösteriyor. Uzmanlar, iki milyon kişinin yaşadığı başkent Sana’a için 2025 yılını kuru dönem olarak değerlendiriyor.
Ancak konumuz Yemen değil, dünya genelinde yaşanacak olan su sıkıntısı. Bu yüzden bu konuda Yemen tek başına değil. Coğrafi şanssızlıkla, iklim değişikliği ya da su yönetimindeki hatalar nedeniyle birçok ülke su sıkıntısı ile yüzyüze gelecek.
Ortadoğu ve Afrika’da, kurak bölgelerde, 1,2 milyar insan coğrafi açıdan su sıkıntısı yaşanan alanlarda yaşamaktadır. Su kıtlığı ve zaten mevcut olan yoksulluk, gıda güvenliği, çevresel sürdürülebilirlik problemleri ve sosyo-ekonomik gerginlikler kitlesel göç hareketini tetikleyecek ve bu durum silahlı çatışmalara kadar varabilecektir.
Nüfus artışı dolayısıyla, dünyadaki 7 milyardan fazla insanı doyurabilmek için gerekli tarımsal üretimin artmasıyla birlikte dünyanın sınırlı kaynaklarına büyük bir yük bindiriyor. Küresel tatlı su tüketiminin yaklaşık %70’i ve gelişmekte olan ülkelerde su tüketiminin % 90’a varan oranlarla tarıma ayrılmasının yanında suyun önemli bir kısmı endüstriyel faaliyetleri ve enerji üretimini desteklemek için de kullanılıyor. Basit gerçek şu ki, birçok yerde, su tüketimi yerel su kaynaklarının potansiyelini aşmaya başladı.
Dünya Bankası, çoğunlukla gelişmekte olan ülkelerdeki 2,8 milyar insanın, su talebinin arzı aştığı yüksek su stresinden etkilenen bölgelerde yaşadığını tahmin ediyor. Bu rakam, 2050 yılına kadar dünya nüfusunun 9 milyara çıkmasıyla birlikte yükselmeye devam edecektir. Su Kaynakları Grubu tarafından yapılan büyük bir araştırma, 2030 yılına kadar, küresel su ihtiyacının bugünkü su arzı seviyelerinin% 40 üzerinde olacağını buldu. BM, mevcut su tüketim eğilimlerini göz önüne alındığında, 2025 yılına kadar su kıtlığı yüzünden 700 milyondan fazla kişinin zorla göç riski altında kalabileceğini tahmin ediyor. “Su mültecileri” gelecekteki su kıtlığı ile bağlantılı potansiyel bir komplikasyon arasında sadece bir faktör oluşturuyor.
Dünyada durumlar böyleyken Türkiye’de çok iç açıcı durumda değil. Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMU) Ziraat Fakültesi Dekan Vekili Prof. Yusuf Demir, Türkiye’de ciddi anlamda su sorunu olduğunu belirtmişti. Demir, Türkiye”de yaşanacak su sıkıntısı hakkında “Maalesef ülkemizdeki mevcut sularımızı yeteri kadar doğru kullanamıyoruz. Kişi başına tüketilen su miktarımız çok sınırlı ve dünyada bu noktada bir ülkenin su zengini olabilmesi için toplamda 10 bin metreküp kişi başına suyun olması gerekirken şu anda bizim ülke olarak kişi başına bin 300 metreküp suyumuz var. Eğer bu hızla nüfusumuzun artması devam ederse 20-30 yıl içerisinde bin metreküpün altına düşecek. Bunun anlamı da Türkiye hızlı bir şekilde su fakiri sınırı dediğimiz bin metreküpün altına doğru gidiyor” demişti.
Birçok uzmanın benzer görüşlerine bakarak Türkiye’nin de dünya genelinden farksız olarak su çatışmalarına sürüklenmesi beklenmekte.