Liman sorununun çözülmesini ve geçmişteki günlerine dönmeyi bekleyen İnebolu’nun o hareketli günlerini ve bugününü ilçenin duayen esnafı Cemal Er, kardeşi Mehmet Er ve oğlu Aydın Er’den dinledik.
Mısır’ın İskenderiye, Romanya’nın Varna limanlarına kereste, tiftik, bakır, krom ve bazı mensucat ürünleri yanında tarım ürünleri olarak tahıl, çeltik, yaş meyve, salep, keten, kenevir; hayvancılık ürünleri olarak, tiftik, yün, yumurta, balmumu, deri; ormancılık ürünleri olarak, kereste-tomruk; madencilik ürünleri olarak, bakır ihracatının yapıldığını söylüyor Er Ailesinin büyüğü Cemal Er.
Şöyle anlatıyor o günleri:
“Ben 82 yaşındayım. İnebolu’nun geçmiş yıllarında hareketli bir ticari hayatı vardı. Bizim esnaflığımız ilk 1958 yılında ilçeye açtığımız ayakkabıcı dükkanı ile başlar. İnebolu’da 1960’lı yıllarda ayakkabı imalatı yapan 30’dan fazla atölye vardı. Bu atölyelerde en az 5 kişi çalışırdı. Evlerine ekmek götürülerdi. İnebolu’da yapılan ayakkabılar Kastamonu, Zonguldak, Sinop Ayancık’a satılırdı. Bir o kadar da ısmarlama işi yapan terzi vardı.
“Bu mesleklere ne oldu?” diye soruyoruz, cevaplıyor:
“Ne olacak, hepsi kaybolup gitti. Kala kala üç dört ayakkabı tamircisi, bir kaç da terzi kaldı. Herşey hazıra dönünce, marketler çoğalınca bakkalda kalmadı. Böyle olunca da İnebolu’nun işi bitti. İnebolu Limanı eskiden bereketin olduğu bir limandı. Niye bereketliydi? Çünkü günde 7 gemi gelirdi. İlçeden alışveriş yaparlardı. Gerisini sen düşün…”
“İnebolu geçmiş günlerini arıyor, yani?” diyoruz, Cemal Er’e, doğruluyor:
“Eski günlerde yapılan ticaret daha iyiydi, daha bereketliydi. Küçük esnafın ayakta durması, eğer bir de dükkanı kiraysa işi zor. Dükkan kendinin olursa ancak ayakta durursun. Bizim müşterimiz veresiye defterine yazdığımız için gelen müşteriler desem doğru olur.”
“Veresiye defterini kapatmadınız” diye araya giriyoruz, İnebolu’nun köklü esnafı olarak şöyle diyor Cemal Er:
“Çok şükür daha kapatmadık. İtimat ettiğimiz müşterilerimize veresiye vermeye devam ediyoruz. Nüfus eskisi gibi kalabalık değil. Herkes bir birini tanıdığı için bir sıkıntı da çıkmıyor.”
İnebolu’nun geçmişteki nüfusunu soruyoruz, merak edip, “Geçenlerde Fakazlı söylemiş. 1925 yılında İnebolu’nun nüfusu 30 bin iken, Ankara’nın nüfusu da 65 binmiş…”diyor ve devam ediyor, “ İnebolu’nun nüfusu göç ede ede yarıya düşmüş. Hatta 13 bin nüfusu var diyorlar. Arazi olmadığından ekip biçemediğinden İnebolu İstanbul’a göç verdi.”
Cemal Er, göçün terse dönüp dönmeyeceğiyle ilgili düşüncesini ise şöyle özetliyor:
“İstanbul büyüdükçe yaşanmaz hale geldi diyorlar. Belki gün gelir göç tersine döner, köyler yine şenlenir…
Cemal Er, Vehbi Koç’un İnebolu’yla ilgili bağlantısı olduğu, ilçeye geldiği konusunda ise şu bilgileri veriyor:
“Doğru. Rahmetli Vehbi Koç’un, ayakkabı yapımında kullanılan ilk ithal ağaç çiviyi İnebolu Limanından aldığı söylenir.”
Sonra da geçmişte limandaki hareketlilikten söz ediyor:
“İnebolu Limanı’ndan demir-çelik ürünleri, tuhafiye-manifatura ürünleri, işlenmiş tütün ve alkollü içecekler, kahve, şeker, sabun, kâğıt, cam, kibrit ve mum gibi sanayi ürünleri taşınırdı. Çok hareketli bir limandı. Şimdi ise yapılmayı bekleyen sinek avlayan bir limana dönüştü. İnşallah yapılır da eski canlı hareketli günlerine tekrar döner.”
Cemal Er, İnebolu’nun ünlü lezzeti güvecin de bu hareketli günlerden kalma bir miras olduğunu belirtiyor, konuyu kendisine hatırlattığımızda…
“İnebolu Güveci, eskiden Ramazan ayı geldiğinde yapılırdı. Daha sonra her gün yapılmaya başladı. Toprak cabaya et konur. Cabanın üzeri hamurla kapatılır geceden fırına verilip sabaha kadar fırında et pişer, yumuşacık olur. Sabah kahvaltısı olarak İnebolu’da güveç yenir. Lezzetine tadına doyum olmaz. Bu yemek kültürü halen ilçemizde devam ediyor.”
Cemal Er’e verdiği bilgiler için teşekkür ediyor, yaşamını Marmaris’te sürdüren kardeşi Mehmet Er’e İnebolu’da pastanecilik ve şekercilik yaptığı yılları soruyoruz.
“Mübadele öncesi İnebolu’da yaşayan çok sayıda Rum aile vardı. 1926’da Yunanistan’a gittiler. İlk değirmen taşının İnebolu’ya İspanya’dan gemiyle getirildiğini biliyorum. Beni burada herkes Şekerci Mehmet olarak tanır. Masa büyüklüğünde pandispanyalar yapardım. Keşkülüm çok sevilirdi. İnebolu’da kar kuyuları vardı. Bu kar kuyularından kar getirip dondurma yapıp satardık. 1950’li yıllarda İnebolu’da ticaret hareketli ve bereketliydi. Limana çok gemi gelip giderdi. Denizinden kasalar dolusu bol balık çıkardı. Büyük şehirlere sandıklarla bol kalkan balığı giderdi. Günü gelince ben de işi bırakıp emekli oldum. Marmaris’te kendime bir ev alıp oraya yerleştim. Kışları Marmaris, yazları İnebolu’ya gelip dostlarımızla hasret gideriyoruz. Bazen üzülüyorum. İnebolu deniz kenarında olmasına rağmen gelen yabancıların denize girecek doğru dürüst bir plajı yok. Eskiden her şey köyden gelirdi. Şimdi ekmek de, su da köye gidiyor. Millet iyice tembel olmuş. İnebolu’da yapılması gereken çok iş var, ama yapan yok. Ben böyle söyleyince bana kızıyorlar…”
Babası Cemal Er ‘den öğrendiği ticareti beyaz eşya ve mobilya mağazası işleterek devam ettiren genç kuşaktan Aydın Er ise şunları söylüyor:
“İnebolu’nun gelecek yıllarını parlak görüyorum. Yolları, tünelleri ve limanı yapılıp ulaşım kolaylaştığında ilçemizde bir turizm patlaması olacağını düşünüyorum. Şu günlerde sakin ve sükunet içinde olan ilçemizin gelecekte çok daha iyi günler göreceğine inanıyorum. İlçenin en eski esnafı oluşumuzun avantajıyla ticaretimizi kimseyi kırmadan üzmeden devam ettiriyoruz. Yaz aylarında ilçede ticari bir canlılık oluyor. Kastamonu’dan gelen müşterimiz de var.
İnebolu’nun geçmiş yıllarına dair daha yazılacak, bitmeyecek çok hikaye var. Ayakkabı imalatçılığı yanında terziliğin de önde olduğu mesleklere ev sahipliği yapan İnebolu’da bu meslekler biterken, köylerinde üretilen doğal gıdayla ününü sürdüren İnebolu’nun geçmişinde kilometre taşı olan köklü esnaflarından Cemal Er, kardeşi Mehmet Er ve Cemal Er’in oğlu Aydın Er’den not ettiğimiz bilgi ve düşüncelerini sizlerle paylaştım. Mutlu kalın…
Kaynak: Kastamonu Gazetesi-Turgut Yılmaz