Önceki Hükümde Yer Almayan Gerekçe ve Delillere Dayanılarak Direnme Kararı Verilemez

T.C. YARGITAY

Ceza Genel Kurulu

Esas No : 2014/13-853
Karar No : 2015/256
Tarih : 30.06.2015

İÇTİHAT METNİ

DAVA :

Hırsızlık, işyeri dokunulmazlığının ihlali ve mala zarar verme suçlarından sanıklar H. Ç., Ö. Ö. ve A. Ü.’in beraatlerine ilişkin, Ankara 26. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 15.07.2008 gün ve 260-674 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Ceza Dairesince 20.12.2012 gün ve 24479-27627 sayı ile;

“… Sanıklardan Ö. Ö.’un kullanmış olduğu 055 … numaralı telefonun görüşme kayıtlarının incelenmesinde 20.02.2006 tarihinden itibaren istenildiğinin görüldüğü, suç tarihinin ise 18.02.2006 tarihi olduğu anlaşıldığından sanık Ö.’in suç tarihinden geriye yönelik 10 gün ve suç tarihi ile sonraki günlere ait ileriye yönelik görüşme kayıtlarının da getirtilmesi gerekirken bu hususun göz ardı edildiği, ayrıca sanık Ö.’in kayıtlarının incelenmesinde 053 … numaralı telefonla görüşmelerinin bulunduğu, bu numara ile ayrıca sanık H. Ç.’nın görüşmelerinin bulunduğu, 053 … nolu telefonun kimin kullandığının tespit edilerek sanıkları tanıyıp tanımadığı ve ortak tanıdıkları olup olmadığı hususlarının araştırılması gerektiği, sanık H. ayrıca suç tarihinde cep telefonunun olay mahallinde sinyal verdiğinin ve sanığın çok fazla sayıda görüşmelerinin de bulunduğu, bu hususun sanığa sorulmasının gerektiği, ayrıca sanık H… olay saatlerinde görüştükleri 05. …, 053 …, 0312 … numaralı hatların sahiplerinin bulunarak olayla ilgili olarak beyanları alınmak suretiyle soruşturmanın genişletilmesinin gerektiği, ayrıca sanıklardan A. birbirlerini tanımadıklarını belirtmelerine rağmen sanık A. soruşturma aşamasında alınan beyanında 053 … numaralı hattı kullandığını belirttiği ve olay tarihinde her iki sanığın birden fazla görüşmelerinin bulunması karşısında sanıkların beyanlarındaki çelişkinin giderilmesinin gerektiği, zira her iki sanığın telefonlarının olay mahallinden sinyal verdiğinin anlaşıldığı, 29.03.2006 tarihli Ankara Emniyet Müdürlüğü Ekspertiz Raporuna göre olay yerinde elde edilen kırık olan cam parçası üzerinden 2 adet tasnife elverişli parmak izinin çıkması karşısında sanıkların parmak izlerinin alınarak mukayesesinin yaptırılması gerektiği, sanık Ö.’in soruşturma aşamasında Cumhuriyet Savcısı ve mahkeme huzurunda sorgudaki ifadesinde katılana ait işyerinden hırsızlık yaptığını ikrar ettiği ve olay yerine diğer sanıklara ait Şahin marka bir araç ile gittiklerini belirtmesi karşısında diğer sanıkların araçlarının olup olmadığı ayrıca araç kiralayıp kiralamadıkları hususunun da araştırılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi…”,

İsabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel Mahkeme ise 12.09.2013 gün ve 108-352 sayı ile;

“… Yargıtay 13. Ceza Dairesinin 20/12/2012 tarihli bozma ilamı ile mahkememiz kararının satır başları olarak:

1- Sanık Ö. Ö.’un 055 … nolu görüşme kayıtlarının 20/02/2006 tarihinden itibaren istenildiği, halbuki suç tarihinin 18/02/2006 olduğu, 10 gün önce ve sonrasına ait kayıtların getirtilmesi,

2- Sanık Ö. Ö.’un kayıtlarının incelenmesinde 537 … nolu telefon ile görüşmelerin bulunduğu aynı telefon ile sanık H. Ç.’nın da görüşme yaptığının saptanması karşısında bu telefonun kullanıcısının tespit edilerek sanıkları tanıyıp tanımadığının sorulması,

3- Sanık H. Ç.’nın suç tarihinde cep telefonunun olay mahallinde sinyal verdiğinin ve sanığın çok fazla sayıda görüşmelerinin bulunduğu, bu hususun sanığa sorulması gerektiği,

4- Sanık H. Ç. ile A. Ü.’in olay saatlerinde görüştükleri 505 …, 537 …, 312 … nolu hatların sahiplerinin bulunarak olay ile ilgili beyanlarının alınmak üzere soruşturmanın genişletilmesi,

5- Sanık A. Ü. ile H. Ç.’nın birbirlerini tanımadıklarını beyan ettikleri ve her iki sanığın da birden fazla görüşmeleri olduğu halde çelişkinin giderilmemesi,

6- Olay yerinde kırık cam parçası üzerinde parmak izi çıkması karşısında sanıkların parmak izlerinin alınarak mukayesesinin yapılması,

7- Sanık Ö. Ö.’un soruşturma aşamasında C. Savcısı ve mahkeme huzurundaki sorgudaki ifadesinde katılana ait iş yerinden hırsızlık yaptığını ikrar ettiği ve olay yerine diğer sanıklara ait şahin marka bir araç ile gittiklerini belirtmesi karşısında diğer sanıkların araçlarının olup olmadığı ayrıca araç kiralayıp kiralamadıklarının araştırılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde karar verildiği gerekçesiyle bozulmuştur.

Mahkememizce yukarıda madde olarak belirtilen Yargıtay 13. Ceza Dairesi’nin bozma ilamında 6. maddede gösterilen olay yerindeki cam parçası üzerinde bulunan parmak izlerinin sanıklara ait olup olmadığı yönünde mukayese yapılması yönündeki bozma görüşüne uyulmuş, diğer bozma nedenlerine karşı direnilmiştir.

Bozma ilamında sanıklardan Ö. Ö.’un 555 … nolu görüşme kayıtlarının suç tarihinin 18.02.2006 olmasına rağmen 20.02.2006 tarihinden itibaren istenildiği, on gün önce ve sonrasına ait kayıtların getirttirilmesi gerektiği belirtilmiş ise de, olayın oluş şekli ve dosya kapsamına göre bu sanığa ait gsm hattına ilişkin HTS kayıtlarının on gün önce ve sonrasına ait bilgilerin tespitinin sonuca etkili olmayacağı, zira sanığın on gün önce ve sonra dosyanın sanıklarından biriyle görüşme yaptığının tespitinin suçun ispatına katkı sağlayacak bir delil olmayacağı düşüncesiyle bozma ilamına iştirak edilmemiştir.

Diğer yandan sanık Ö. Ö.’a ait kayıtların incelenmesinde 537… nolu telefon ile yapılan görüşmelerin bulunduğu aynı telefon ile sanıklardan H. Ç.’nın da görüşme yaptığının saptandığı, bu telefonun kullanıcısının tespit edilerek sanıkları tanıyıp tanımadığının sorulması belirtilmiş ise de, sanıklar Ö. ve Ha. ortak kişi ile telefon ile görüşmelerinin sonuca etkili olmadığı gibi görüşmüş oldukları kişinin tespiti ile beyanına başvurulmasının da sonuca etkili olmayacağı, zira bir çok dosyada bilindiği üzere genellikle GSM hatlarının sahte belge ile düzenlendiği, gerçek sahiplerine ulaşma imkanı bulunmadığı, bulunan kişilerin de gerçeği söylemedikleri bilinen bir gerçektir. Diğer yandan bir an için 537 … nolu GSM hattı sahibinin tespit edilip sanıkları tanıdığını beyan etmesi durumunda dahi suçun kanıtlanması açısından delil değeri bulunmadığından gereksiz bir soruşturma olacaktır.

Öte yandan sanıklardan H. Ç.’nın suç tarihinde telefonunun olay mahallinde sinyal verdiğinin bu hususun sorulması gerekçesiyle de bozulmuş ise de, HTS kayıtlarının incelenmesinde bu sanığın GSM hattının genellikle aynı bölgede sinyal verdiği anlaşılmış olup, bunun sanığa sorulmasının sonucu etkilemesi ve dosyaya bir katkı sağlaması söz konusu değildir.

Ayrıca sanıklar H. ve Atıf’ın olay saatinde görüştükleri 505 …, 537 …, 312 … nolu hat sahiplerinin bulunarak beyanlarının tespitinin bozma nedeni yapılması anlaşılamamıştır. Zira bu sanıkların ortak görüştükleri bir çok kişi olabileceği yukarıda da belirtildiği üzere GSM hatlarının genellikle sahte olarak düzenlendiği, adreslerinin belirsiz olduğu, ulaşılma imkanı olmadığı gibi ulaşılan kişilerin de genellikle görüştükleri kişileri hatırlamadıkları bu itibarla sonuca etkili olmadığı bir an için sanıkları tanıdıklarını beyan ettikleri düşünüldüğünde dahi sanıkların suçu işledikleri hususunda kanıt sayılması olanaklı olmadığından gereksiz bir soruşturma olarak görülmüş ve bu sebeple de bozma ilamındaki bu hususa iştirak edilmemiştir. Nitekim iş bu dosyanın karara bağlandığı aynı gün mahkememizin 2011/338 esas sayılı dosyasında sık görüşme yapılan bir çok tanık çağrılmış ve bütün tanıklarda suça konu telefonun kime ait olduğunu ve kim tarafından kullanıldığını bilmediklerini beyan etmişlerdir. Bu konuda yüzlerce dosyada benzer durumlarla karşılaşılmıştır.

Bir diğer bozma sebebi de sanıkların araçlarının olup olmadığı, araç kiralayıp kiralamadıkları hususunun araştırılması olup, sanıkların araçlarının bulunup bulunmadığı, kiralayıp kiralamadıklarının suçun kanıtlanması yönünde nasıl bir etki yapacağı anlaşılamamıştır. Sanıkların araçlarının varlığı halinde veya yokluğu halinde veya kiralamaları durumunda sonuca etkili olmayacağı düşünüldüğünden bozma ilamına iştirak edilmemiştir.

Yalnızca bozma ilamında belirtildiği üzere olay yerinde ele geçirilen kırık cam parçası üzerinde çıkan parmak izin yönünden sanıkların parmak izleri aldırılarak inceleme yaptırılmış ve somut bir kanıt olarak parmak izlerinin sanıklara ait olmadığı anlaşılmıştır.

Hukuk düzenimizde ve Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarında soyut ikrarın dahi delil olarak kabul edilmediği bir durumda sanık veya yakınlarının telefonları ile yaptıkları görüşmelerde HTS kayıtlarına göre sık görüşme yapılan ve ortak görüşme yapılan kişilerin tespiti ile beyanlarına başvurulmasının suçun kanıtı yönünden bir delil teşkil etmeyeceği gibi böyle bir yöntemle sonuca ulaşma imkan ve olanağı da bulunmamaktadır. Zira Yargıtay Ceza Genel Kurulunun ve bir çok Yargıtay Ceza Dairesinin ortak kararlarında açıklandığı ve vurgulandığı üzere iletişim tespiti tutanaklarındaki içerikleri tam anlaşılamayan görüşmelerin dahi somut bir delille desteklenmediği sürece kanıt olarak değerlendirilemeyeceği ve hükme esas alınamayacağı, mahkumiyet kararı verilemeyeceği açıklanmış ve uygulamanın bu şekilde yerleşmiş olmasına rağmen sanıkların ve yakınlarının HTS kayıtlarındaki sık görüşülen kişilerin tespiti ile olay üzerinden yaklaşık 7-8 yıl sonra beyanlarına başvurulmasının sonuca etkili olmayacağı ve kanıt değeri bulunmadığından bu yöndeki Yargıtay bozma ilamına uyulmamıştır.

Diğer yandan Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 14.07.2009 tarih ve 2009/8-72 esas, 2009/198 karar sayılı ilamı ile bir çok Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve Yargıtay Ceza Dairelerinin kararlarında açıkça vurgulandığı üzere, ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden biri kuşkudan sanık yararlanır kuralı uyarınca sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesidir. Gerçekleşme şekli kuşkulu ve tam olarak aydınlatılmamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkumiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkumiyeti, yargılama sürecinde toplanan kanıtların bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı göz ardı edilerek ulaşılan ihtimali kanıya değil kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermeyecek açıklıkta olmalıdır. Yüksekte olsa bir olasılığına dayanılarak sanığı cezalandırmak ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan, varsayıma dayalı olarak hüküm vermek anlamına gelir. O halde ceza yargılamasında mahkumiyet büyük veya küçük bir olasılıkla değil, her türlü kuşkudan uzak bir kesinliğe dayanmalıdır. Adli hataların önüne geçilmesinin tek yolu da budur şeklindeki açıklamalar ve görüşler karşısında somut olaya gelindiğinde sanıkların üzerlerine atılı suçları işlediklerinin sabit olmadığı, HTS kayıtlarının celbi ile sık görüşme yapılan kişilerin çağrılarak dinlenmeleri ve araçlarının olup olmadığı, kiralayıp kiralamadıkları gibi tahmin ve varsayıma dayalı yapılacak soruşturmaların sonuca etkili olmayacağı kanaatine varılmıştır…”,

Gerekçesiyle direnerek, önceki hükümdeki gibi sanıkların beraatine karar vermiştir.

Bu hükmün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 01.07.2014 gün ve 345989 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçeyle karara bağlanmıştır:

KARAR :

Hırsızlık, işyeri dokunulmazlığının ihlali ve mala zarar vermek suçlarından sanıkların beraatine karar verilen olayda, Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözülmesi gereken uyuşmazlık; eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkin ise de, Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca direnme kararının yeni hüküm niteliğinde olup olmadığının öncelikle değerlendirilmesi gerekmiştir.

Ceza Genel Kurulunun süreklilik kazanmış uygulamalarına göre, şeklen ısrar kararı verilmiş olsa dahi;

a ) Bozma kararı doğrultusunda işlem yapmak,

b ) Bozma kararında tartışılması gereken hususları tartışmak,

c ) Bozma sonrasında yapılan araştırma, inceleme ya da yeni delillere dayanmak,

d ) İlk kararda yer almayan ve daire denetiminden geçmemiş olan yeni ve değişik gerekçe ile hüküm kurmak,

Suretiyle verilen hüküm, direnme kararı olmayıp, bozmaya eylemli uyma sonucunda verilen yeni bir hükümdür. Bu nitelikteki bir hükmün temyiz edilmesi halinde ise incelemenin Yargıtay’ın ilgili dairesi tarafından yapılması gerekmektedir.

İncelenen dosya kapsamından;

Özel Dairece hüküm, eksik araştırmayla hüküm kurulması isabetsizliğinden bozulmuş ancak yerel mahkeme eksik araştırmaya dayalı bozma gerekçelerinin bir kısmına uymuş bir kısmına ise direndiğini belirtmek suretiyle uyulan kısım yönünden bozma sonrasında yapılan araştırmaya dayalı olarak ve önceki hükümde yer almayan yeni ve değişik gerekçeyle direnme kararı vermiştir.

Bu nedenle, yerel mahkemenin son uygulaması direnme kararı olmayıp, yeni hüküm niteliğindedir. Özel Daire denetiminden geçmemiş olan bu yeni delil ve değişik gerekçelerin doğrudan ilk kez Ceza Genel Kurulunca incelenmesi mümkün görülmediğinden, hükmün Özel Dairece incelenmesi gerekmektedir.

Bu itibarla, yerel mahkemenin son uygulaması direnme kararı olmayıp, yeni hüküm niteliğinde bulunduğundan, dosyanın temyiz incelemesi için Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.

SONUÇ :

Açıklanan nedenlerle;

Ankara 26. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 12.09.2013 gün ve 108-352 sayılı karar direnme niteliğinde bulunmayıp yeni bir hüküm olduğundan, dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtay 13. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 30.06.2015 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

Bu Yazıyı Paylaşın