Yaralama Fiili Sistematik İşlenmediği Taktirde İşkence Suçu Gerçekleşmez

T.C.
YARGITAY
Sekizinci Ceza Dairesi
Esas No : 2014/398
Karar No : 2014/5977
Tarih : 11.03.2014
ÖZET:
  • İŞKENCE SUÇU
  • EYLEMLERİN SİSTEMATİK ŞEKİLDE BELLİ BİR SÜREÇ İÇERİSİNDE SÜREKLİLİK GÖSTERMEMESİ
  • NETİCESİ SEBEBİYLE AĞIRLAŞMIŞ YARALAMA SUÇU
  • HAKSIZ TAHRİK

 

İÇTİHAT METNİ

DAVA :

İşkence yapma suçundan, sanıklar S. A., E. K., A. A.’ın yapılan yargılanmaları sonunda; hükümlülüklerine dair; İstanbul Anadolu 1. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 26.02.2013 gün 2010/365 esas 2013/94 karar sayılı hükmün C.Savcısı, sanıklar müdafiileri, şikayetçi Z. Ş. vekili ve katılan Yusuf Şirin vekili tarafından temyiz edilerek ve incelemenin sanıklar S. K., E. K., A. A.’ın müdafiileri tarafından duruşmalı yapılmasının talep olunması üzerine dosya Yargıtay C.Başsavcılığının 19.12.2013 tarihli tebliğnamesiyle birlikte dairemize gönderilmekle, sanıklar S. K., E. K. ve A. A. müdafiilerinin duruşmalı isteğinin süresinde ve yerinde olduğu anlaşıldığından tayin olunan 26.02.2014 günü C.Savcısı hazır olduğu halde duruşma salonunda oturum açılarak, sanıklar S. A. ve A. A.’ın duruşmada müdafii ile temsil edilmediklerinden haklarındaki ineclemenin duruşmasız olarak yapılmasına; diğer sanık E. K. müdafiinin savunmasını yapmasından sonra kararın tefhimi için duruşmanın bırakıldığı 12.03.2014 günü celse açılmış ve dava evrakı incelenerek sanık E. K. müdafii hazır olduğu halde aşağıdaki hüküm tefhim olunmuştur.

Gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR :

Şikayetçi Z. Ş.’in işkence suçundan doğrudan doğruya zarar görmediği ve usulüne uygun davaya katılma talebi olmadığı anlaşılmakla şikayetçi Z. Ş. vekilinin temyiz isteğinin CMUK.nun 317. maddesi gereğince oybirliğiyle ( REDDİNE ),

C.Savcısının temyiz dilekçesi üzerinde herhangi bir sevk ve kabule ilişkin tarih ve imza bulunmadığı belirlenmiş ise de UYAP üzerinde yapılan incelemeden temyiz talebinin 04.03.2013 tarihi olduğu kabul edilerek yapılan incelemede;

Sanıklar hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan gereğinin mahallinde değerlendirilmesi mümkün görülmüştür.

Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen kanıtlara, mahkemenin yargılama sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine göre yerinde görülmeyen sair itirazların reddine, ancak:

İşkence, ulusal hukukta olduğu gibi uluslararası sözleşmelerle de yasaklanmıştır. T.C. Anayasası’nın 17. maddesinde herkesin, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtildikten sonra, “Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz” denilmiştir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 3. maddesi uyarınca; “Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı yahut haysiyet kırıcı ceza veya muameleye tâbi tutulamaz.” ve 15/2. maddesi gereğince de bu yasak olağanüstü durumlarda bile ortadan kaldırılamaz.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 5. maddesi ile de, “hiç kimsenin işkenceye, zalimane, gayriinsani, haysiyet kırıcı cezalara veya muameleye tâbi tutulamayacağı” kabul edilmiştir. İşkence olarak, bir kişiye karşı insan onuru ile bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışlarda bulunulması gerekir. İşkence teşkil eden fiiller aslında kasten yaralama, hakaret, tehdit, cinsel taciz niteliği taşıyan fiillerdir. Ancak bu fiiller ani olarak değil, sistematik bir şekilde ve belli bir süreç içinde işlenmektedir. Bir süreç içinde süreklilik arz eder bir tarzda işlenen işkencenin en önemli özelliği, kişinin psikolojisi, ruh sağlığı, algılama ve irade yeteneği üzerindeki tahrip edici etkilerinin olmasıdır. Bu etkilerin uzun bir süre ve hatta hayat boyu devam etmesi, işkencenin bu kapsamda işlenen fiiline nazaran daha ağır ceza yaptırımı altına alınmasını gerektirmiştir. ( TCK.94. madde gerekçesi )

İşkence suçunu oluşturan eylemler yasada tek tek sayılmamış, onun yerine; “Bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışlar” işkence suçunun kapsamına alınmıştır.

İşkence suçu birden çok hukuksal yararı koruyan bir suçtur. Korunan hukuki değer, karma bir nitelik taşımaktadır. Bu suçla; insan onuru, vücut dokunulmazlığı, adliye ve kamu yönetiminde disiplin sağlama amacı korunmaktadır. İşkenceyi oluşturan fiiller beden ve ruh sağlığını bozmaktadır. İşkence gören kişi, irade özgürlüğü ortadan kalktığı, algılama yeteneği etkilendiği gibi duyduğu acı ve üzüntü sonucu gerçek dışı açıklamalarda veya kabullenmelerde bulunduğundan adaletin gerçekleşmesi ve ceza yargılamasının “maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasına” yönelik amacı engellemekte veya gerçeğe ulaşma gecikmektedir. Ancak asıl korunan hukuki yarar, insan onurudur.

Kötü muamelenin AİHS.nin 3. maddesi kapsamına girebilmesi için asgari ciddiyet düzeyine ulaşması gerekir. Bu düzeyin değerlendirilmesi göreceli olup yapılan kötü muamelenin süresi, fiziksel ve psikolojik etkileri, gerektiğinde mağdurun cinsiyeti, yaşı, sağlık durumu gibi koşullar da gözetilmelidir. ( AİHM-Mehmet Ali Okur/Türkiye Davası-17.Ocak.2012 )

Özgürlüğünden mahrum bırakılmış durumda olan bir kişiye karşı, davranışı gerektirmediği halde fiziksel güç kullanılması insan onuruna saldırı ve ilkesel olarak AİHS’nin 3. maddesi ile güvence altına alınan hakkın ihlalini teşkil etmektedir. ( AİHM-Labita/İtalya kararı )

Somut olayda; Pendik Belediyesinde zabıta görevlisi olan sanıkların Pendik sahilinde seyyar balon satan şikayetçinin balon satmasını men etmek istedikleri sırada meydana gelen tartışmadan sonra, şikayetçiyi araçlarına alarak park ve bahçeler müdürlüğünün deposuna götürdükleri, burada şikayetçiyi birlikte darp ettikleri, daha sonra şikayetçiyi evinin yakınlarına bıraktıkları, sanıkların eylemi sonucunda meydana gelen yaralanmaya ilişkin, 27 Haziran 2012 tarihli Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Dairesinin raporunda; “dava konusu olaya bağlı olarak sol böbrek içi kanama oluştuğu ve bu kanamanın giderek artması ve hastanın yaşamsal fonksiyonlarını bozmaya başlaması üzerine kişinin ameliyatla alındığı, sol böbreğin ve dalağın alınması ile sanıkların yaralama eylemleri arasında illiyet bağının bulunduğu” ve şikayetçide önceden mevcut olan böbrek taşının böbreğin alınmasında etkili olmadığı bildirilmiştir.

Dosyadaki mevcut doktor ve adli tıp kurumu raporları, olay tutanağı, iddia ve savunmayı doğrulayan tanık beyanları, hastane evrakları ile yaralama fiili sabit olup sanıkların eylemlerinin sistematik şekilde belli bir süreç içerisinde süreklilik göstermediği, meydana gelen tartışmanın kavgaya dönüşüp yaralama ile sonuçlandığı, bu nedenle olayda, işkence suçunun yasal unsurları gerçekleşmeyip sanıkların bu eylemlerinin neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama niteliğinde bulunduğu gözetilerek, şikayetçinin depo önüne getirdiğini gören tanık A. Y. ile olayın başlangıcını gören tanık A. O.’ın soruşturma aşamasında ifadesi eklenmeden talimatla kovuşturma aşamasında ifadesinin alındığı ve her iki anlatımı arasında çelişkiler bulunduğu gözetilerek, önceki ifadelerinin onaylı suretleri eklenerek olay hakkında ayrıntılı ifadesi alındıktan sonra diğer delillerle birlikte değerlendirilmek suretiyle kuşkuya neden olmayacak şekilde olayda haksız tahrik hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağı tartışılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

SONUÇ :

Yasaya aykırı, Cumhuriyet Savcısı, katılan Y. Ş. vekili ve sanıklar müdafilerinin temyiz itirazları ile duruşmadaki savunmaları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ), sanık E. K. müdafiinin yüzünde, 11.03.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.


Bu Yazıyı Paylaşın