SSK’da Hem Eşten Hem de Ana Babadan Aylık Alınmaz

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas No : 2016/10-2340
Karar No : 2017/850
Tarih : 19.04.2017
KAVRAM:
  • HEM EŞTEN HEM DE ANA-BABADAN İKİ AYLIK ALMA HAKKINI ORTADAN KALDIRILMASI
  • SOSYAL GÜVENLİK HUKUKU İLE İLGİLİ TESPİT DAVALARI
  • DİRENME DAVASI
  • SİGORTALININ ÖLÜMÜ

 

İÇTİHAT METNİ

ÖZET :

02.07.1973 tarihinden sonra 506 sayılı Kanun kapsamında hak sahibi kız çocuğu sıfatıyla hem eşten hem de ana/babadan gelir veya aylığın ikisi bir arada alınamayacak ve hak sahibi aksini talep etmediği sürece bu ölüm aylıklarından fazla olanı ödenecektir. Kaldı ki 5510 sayılı Kanunun Geçici 1. maddesi kapsamında kazanılmış haktan da söz etmek mümkün değildir.”

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, 506 sayılı Kanunun 68. maddesi ile Geçici 91. maddesinin çeliştiği, bu nedenle sonradan yürürlüğe giren Geçici 91. madde hükmüne öncelik tanınacağı, Geçici 91. maddesinde ise ayrıca “evliliğin son bulması ile kocasından da aylık almağa hak kazanan kimseye bu aylıklardan fazla olanı ödenir” hükmü bulunmadığından kız çocuklarının 506 sayılı Kanun kapsamında hem eşten hem de ana/babadan ölüm aylığını birlikte alabileceği, bu nedenle yerel mahkeme direnme kararının bozulması gerektiği ileri sürülmüş ise de bu görüş kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

DAVA :

Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 12. İş Mahkemesince davanın reddine dair verilen 11.11.2014 gün ve 2014/84 E., 2014/721 K. sayılı kararın temyizen incelenmesinin davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 17.11.2015 gün ve 2015/20181 E., 2015/19749 K. sayılı kararı ile;

(…Davacının, 506 sayılı Kanun kapsamında sigortalı olan ve 03.12.1979 tarihinde vefat eden eşi ile 17.09.1997 tarihinde vefat eden babası üzerinden ölüm aylığı bağlanması istemi davalı Kurumca yüksek olanın ödenmesi gerektiği gerekçesiyle reddedilmiştir.

506 sayılı Yasanın 68/I-C-a maddesi aylık bağlanma koşulları yönünden “evli olmayan, evli olmakla beraber sonradan boşanan veya dul kalan, Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi bir işte çalışmayan, buralardan gelir veya aylık almayan kız çocuklarına” aylık bağlanması olanağı öngörürken ve aynı maddenin (VI) numaralı bendi, kız çocuklarına bağlanan aylığın kesilme nedeni olarak “çalışma ve evlenme” halini kabul etmekteyken; 4958 sayılı Yasanın 06.08.2003 tarihi itibariyle yürürlüğe giren 35. maddesiyle, söz konusu (VI) numaralı bende “buralardan gelir veya aylık almaya” ibaresi eklenerek böylelikle “Sosyal Sigortadan, Emekli Sandıklarından aylık veya gelir almaya başlama” olgusu, hak sahibi kız çocuklarına bağlanan aylığın kesilme nedeni olarak benimsenmiştir. 68. maddenin son cümlesi “evliliğinin son bulması ile kocasından da aylık almaya hak kazanan kimseye bu aylıklardan fazla olanı ödenir.” hükmünü içermektedir. Benzer düzenleme 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanunun 54. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin (5) numaralı alt bendinde, hem eşinden, hem de ana ve/veya babasından ölüm aylığına hak kazananlara, tercihine göre eşinden ya da ana ve/veya babasından aylık bağlanacağı belirtilerek çift ölüm aylığına olanak tanınmamış ise de anılan düzenleme eldeki davada hakkı doğuran ölüm tarihleri itibariyle yürürlükte olmadığından uygulanmasının mümkün olmadığı belirgindir.

Ancak, 506 sayılı Yasaya 02.07.2005 tarih, 5386 sayılı Yasanın 2. maddesiyle eklenen Geçici 91. madde ise, “6.8.2003 tarihinden önce hak sahibi kız çocuklarına bağlanan gelir ve aylıklar; bunların evlenmeleri, Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi çalışmaları veya kendi çalışmalarından dolayı buralardan gelir veya aylık almaları halleri hariç olmak üzere geri alınmaz.” hükmünü getirmiştir. Bu düzenlemede 506 sayılı Yasanın 68/VI maddesinin 4958 sayılı Yasa ile değiştirilen haline göre farklı düzenleme getirerek “kendi çalışmalarından dolayı buralardan gelir veya aylık almaları” halini aylık kesme nedeni olarak öngörmüş, Geçici 91. maddenin altı ve yedinci fıkrasında ise; “Bu maddenin birinci ve ikinci fıkrası gereğince, aylık veya gelirleri ödenmeye devam olunacak kız çocuklarının aylık veya gelirlerinin ödenmesine devam olunması için sahip olmaları gereken şartları, ilk kez veya yeniden 6.8.2003 tarihinden sonra haiz olan kız çocukları da aynı esas ve usûllerle aylık veya gelir hakkından yararlandırılır.” kuralı yer almaktadır. Son fıkrada ise, “Bu maddenin altıncı fıkra hükmü 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun yürürlük tarihine kadar uygulanır” düzenlemesi yer almaktadır. 5510 sayılı Kanun bazı istisnalar dışında 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Öte yandan, 506 sayılı Kanunun 68. maddesindeki, Sigortalının kız çocuklarına bağlanan aylıklar, Sosyal Sigortaya Emekli Sandıklarına tabi işlerde çalışmaya, buralardan gelir veya aylık almaya başladıkları veya evlendikleri tarihi takip eden devre başından itibaren kesilir. Aylığın kesilmesine yol açan sebebin ortadan kalkması halinde 1 inci bölümün (C) fıkrası hükmü saklı kalmak şartıyla, bu tarihten başlanarak yeniden aylık bağlanır düzenlemesi mevcuttur.

Ölüm sigortasından aylık bağlama koşulları değerlendirilirken temel kural olarak hakkı doğuran ölüm tarihi itibarıyla yürürlükte olan yasal düzenlemenin uygulanması, bununla birlikte, kanun koyucu tarafından daha sonra gerçekleştirilen lehe yasal değişikliklerden de hak sahiplerinin faydalandırılması gerekmektedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 gün ve 2012/21-21 Esas – 2012/223 Karar sayılı ilamında da aynı görüş ve yaklaşım benimsenmiştir.

Eldeki davada; davacının eşi ve babasının ölüm tarihlerine göre uygulanması gereken 506 sayılı Yasanın geçici 91. maddesi çerçevesinde; babasından da ölüm aylığı bağlanabilmesi için davacının, “evlenmeme, Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi çalışmama veya kendi çalışmalarından dolayı buralardan gelir veya aylık almama” hallerinin söz konusu olup olmadığı belirlendikten sonra yapılan açıklamalar çerçevesinde karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR :

Dava, davacının 506 sayılı Kanun kapsamında sigortalı iken 03.12.1979 tarihinde vefat eden eşinden dolayı aldığı ölüm aylığı ile birlikte ayrıca 506 sayılı Kanun kapsamında sigortalı iken 17.09.1997 tarihinde vefat eden babasından dolayı da ölüm aylığı bağlanması istemine ilişkindir.

Davacı vekili müvekkilinin eşinin 506 sayılı Kanun kapsamında sigortalı iken 03.12.1979 tarihinde vefat ettiğini ve müvekkiline 506 sayılı Kanun kapsamında ölüm aylığı bağlandığını, müvekkilinin babasının 506 sayılı Kanun kapsamında sigortalı iken 17.09.1997 tarihinde vefat ettiğini, müvekkilinin babasından da ölüm aylığı alabilmek için Kuruma başvurduğunu ancak talebinin reddedildiğini, oysa ki müvekkilinin aynı anda her iki ölüm aylığını da almaya hak kazandığını ileri sürerek davacıya babasından da ölüm aylığı bağlanmasına karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Kurum vekili 506 sayılı Kanun’un 68. maddesi gereği davacıya aylık miktarı daha yüksek olan eşinden ölüm aylığı bağlandığını, 506 ve 5510 sayılı Kanunlar gereği davacıya her iki aylığın birlikte bağlanmasının mümkün olmadığını belirterek davanın reddinin gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece 506 sayılı Kanuna eklenen Geçici 91. madde ile yapılan düzenlemenin anılan Kanun’un 23. ve 68. maddelerindeki hükümleri yürürlükten kaldırmadığı, ilgili maddelerde hem eşinden hem de ana/babasından hak sahibi sıfatıyla ölüm aylığı almaya hak kazananlara bu aylıklardan yüksek olanının ödeneceğinin hüküm altına alındığı, bu nedenle her iki aylığın birlikte ödenmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.

Yerel Mahkemece önceki gerekçeler tekrarlanmak suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davacının 506 sayılı Kanun kapsamında sigortalı iken 03.12.1979 tarihinde vefat eden eşinden dolayı aldığı ölüm aylığı ile birlikte ayrıca 506 sayılı Kanun kapsamında sigortalı iken 17.09.1997 tarihinde vefat eden babasından dolayı da ölüm aylığı alıp alamayacağı noktasında toplanmaktadır.

Bilindiği üzere, sosyal güvenlik hakkı temel insan haklarından olup, uluslararası hukuk normları ile Anayasada güvence altına alınmıştır. Bireyleri toplum içinde iktisadi bakımdan desteklemeyi, muhtaçlığa düşmesini önlemeyi, sosyo – ekonomik ve fizyolojik risklerin sonuçlarına karşı korumayı hedef alan bir haktır. (K. Arıcı, Türk Sosyal Güvenlik Hukuku, Ankara 2015, s.95).

Ölüm ise gerçekleşmesi mutlak, ancak ne zaman gerçekleşeceği bilinmeyen tipik bir sosyal güvenlik riskidir. (K. Arıcı, Türk Sosyal Güvenlik Hukuku, Ankara 2015, s.386). Bu risk hak sahibi konumunda olan dul eş ve yetim çocuk yönünden etkili olacaktır. Sigortalının ölümü ile birlikte sağ kalan hak sahibi aile bireyleri gelir kaybına uğrayacak bu nedenle sosyal güvenlik yönünden bir korumaya gereksinim duyacaklardır. İşte bu noktada ölüm sigortası ile risk altında olan hak sahiplerinin sosyal güvenlik hakları koruma altına alınmıştır.

Ancak Sosyal güvenlik hakkının kullanımı yasa ile sınırlanmış ve belirli koşulların varlığına bağlanmıştır. Sigortalının ölümü ile birlikte sosyal güvenlik hakları koruma altına alınan hak sahiplerinin de ölüm sigortasından yararlanabilmeleri için kanun koyucu tarafından belirli sınırlamalar getirilmiştir. İşte 506 sayılı Kanunun 68. maddesinin son fıkrası da bu sınırlamalardan biridir.

506 sayılı Kanun kapsamında hak sahibi kız çocuğu sıfatıyla, ölüm aylığı bağlanma koşulları ile bağlanmış ölüm aylığını kesme nedenleri anılan Kanunun 68. maddesinde düzenlenmiştir.

506 sayılı Kanun’un 02.07.1973 tarihli 1753 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile yeniden düzenlenen 68. maddesinin I/C-a bendine göre; “yaşları ne olursa olsun evli olmayan, evli olmakla beraber sonradan boşanan veya dul kalan”, “Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi bir işte çalışmayan, buralardan gelir veya aylık almayan” kız çocuklarına ölüm aylığı bağlanabilecektir. Aynı maddenin VI. bendi hükmüne göre de; kız çocuklarına bağlanan ölüm aylıkları Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi işlerde çalışmaya başladıkları ya da evlendikleri tarihi takip eden devre başından itibaren kesilecektir. Ayrıca VI. bendin son cümlesinde; “… evliliğin son bulması ile kocasından da aylık almaya hak kazanan kimseye bu aylıklardan fazla olanı ödenir…” düzenlemesine yer verilmiştir.

06.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4958 sayılı Kanun’un 35. maddesi ile 506 sayılı Kanun’un 68. maddesine ek düzenleme yapılarak, anılan maddenin VI numaralı bendindeki “çalışmaya” kelimesinden sonra gelmek üzere “buralardan gelir veya aylık almaya” ibaresi eklenmiştir.

Öte yandan 4958 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 506 sayılı Kanuna getirilen Ek 47. madde ile de “kız çocuklarının sosyal güvenlik sözleşmesi akdedilmiş ülkelerdeki sosyal güvenlik kuruluşlarına tabi çalışmaya başlamaları veya bu ülkelerin sosyal güvenlik kuruluşlarından gelir veya aylık almaya başlamaları” bağlanmış gelir ve aylıklar bakımından kesme nedeni sayılmıştır.

Söz konusu yasal düzenlemeler bütün halinde değerlendirildiğinde, 506 sayılı Kanun’un 68. maddesinin son fıkrasında sosyal güvenlik hakkına bir sınırlama getirilerek vefat eden eş ile vefat eden babadan dolayı hak sahibi sıfatıyla ölüm aylığı almaya hak kazananlara bu aylıklardan fazla olanının ödeneceği düzenlenmiştir.

506 sayılı Kanun’un 68. maddesinin ilk düzenlemelerinde erkek ve kız çocuklarına ölüm aylığı bağlama şartları bakımından farklılık oluşturulmuştur. Erkek çocuklarına aylık bağlanabilmesi için Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almama şartı arandığı halde, kız çocukları için Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi gelir veya aylık almama şartı aranmıştır. Yani erkek çocukları, kendi çalışmaları nedeniyle Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi gelir veya aylık alırlarsa aylıkları kesilirken, kız çocukları kendi çalışmaları yanında hak sahibi olarak da gelir veya aylık alırlarsa aylıkları kesilecektir. Kanunun bu şekilde düzenlenmesi ölüm aylığı bağlanan kız çocuklarının aleyhine yorumlara sebep olurken ve Kurumun 1753 sayılı Kanun sonrası ortaya çıkan farklı uygulamaları nedeniyle 506 sayılı Kanuna 5386 sayılı Kanun ile 09.07.2005 tarihinde Geçici 91. madde eklenmiştir.

Geçici 91. maddeye göre 06.08.2003 tarihinden önce hak sahibi kız çocuklarına bağlanan gelir ve aylıklar; bunların evlenmeleri, Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi çalışmaları veya kendi çalışmalarından dolayı buralardan gelir veya aylık almaları halleri hariç olmak üzere geri alınmaz. Maddenin 6. ve 7. fıkrası ile de birinci fıkraya göre aylığın kesilmesi önlenenlerin 01.10.2008 tarihine kadar aylık almaya devam edecekleri düzenlenmiştir.

İlgili maddenin gerekçisinde “506 sayılı Kanunun 23. ve 68 inci maddelerinde 21.06.1973 tarihli 1753 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle getirilen ölüm geliri veya aylığı bağlama şartları içerisinde yer alan “buralardan gelir veya aylık almayan” ibaresi, başlangıçta kız çocuklarının hem kendi çalışmalarından hem de hak sahibi olarak sosyal güvenlik kurumlarından gelir veya aylık almamaları olarak yorumlanıp uygulanırken, bilahare uygulama değiştirilerek yalnızca kendi çalışmalarından dolayı sosyal güvenlik kurumlarından gelir veya aylık almama olarak yorumlanmış ve uygulanmıştır. 23.12.1981 tarihinden 6.8.2003 tarihine kadar söz konusu ibarenin kız çocuklarının yalnızca kendi çalışmalarından dolayı gelir veya aylık alma olarak yapılan Kurum genel uygulaması dahilinde hak sahibi kız çocuklarına ölüm geliri veya aylığı bağlanmış ve ödenmiştir. Bu gelir ve aylıkların kesilmesinin ve geri alınmasının ortaya çıkaracağı mağduriyetler nazara alınarak belirtilen uygulama dahilinde bağlanan gelir ve aylıkların kesilmemesi ve geri alınmaması öngörülmüştür.” denilmiştir.

Madde metninden ve gerekçesinden de anlaşılacağı üzere Geçici 91. madde ile 06.08.2003 tarihinden önce hak sahibi olan kız çocuklarının kendi çalışmaları dışında isteğe bağlı sigortalı olarak veya hak sahibi olarak gelir veya aylık almaları halinde önceden aldıkları ölüm geliri veya aylığın kesilmesini önlemek, 5510 sayılı Kanunun düzenlemesine kadar gelir/aylık almalarını devam ettirmek ve gelir/aylık kesilmişse istirdadını engellemek ve 506 sayılı Kanunun 68. maddesi ile ilgili farklı uygulamaları gidermek amaçlanmıştır.

Sonuç olarak, 02.07.1973 tarihinde 1753 sayılı Kanun ile getirilen 506 sayılı Kanunun 68. maddesinde düzenlenen “evliliğin son bulması ile kocasından da aylık almağa hak kazanan kimseye bu aylıklardan fazla olanı ödenir” hükmü aynı kanunun geçici 91. maddesi ile yürürlükten kalkmamış olup uygulanmaya devam etmiştir. 02.07.1973 tarihinden sonra 506 sayılı Kanun kapsamında hak sahibi kız çocuğu sıfatıyla hem eşten hem de ana/babadan gelir veya aylığın ikisi bir arada alınamayacak ve hak sahibi aksini talep etmediği sürece bu ölüm aylıklarından fazla olanı ödenecektir. Kaldı ki 5510 sayılı Kanunun Geçici 1. maddesi kapsamında kazanılmış haktan da söz etmek mümkün değildir.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, 506 sayılı Kanunun 68. maddesi ile Geçici 91. maddesinin çeliştiği, bu nedenle sonradan yürürlüğe giren Geçici 91. madde hükmüne öncelik tanınacağı, Geçici 91. maddesinde ise ayrıca “evliliğin son bulması ile kocasından da aylık almağa hak kazanan kimseye bu aylıklardan fazla olanı ödenir” hükmü bulunmadığından kız çocuklarının 506 sayılı Kanun kapsamında hem eşten hem de ana/babadan ölüm aylığını birlikte alabileceği, bu nedenle yerel mahkeme direnme kararının bozulması gerektiği ileri sürülmüş ise de bu görüş kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

O halde, Yerel Mahkemenin davanın reddi yönünde verdiği direnme kararı yerindedir.

Bu nedenle direnme kararı ONANMALIDIR.

SONUÇ :

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle ONANMASINA, gerekli temyiz harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 19.04.2017 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

[mks_separator style=”solid” height=”2″]

Kaynak: Palmiye Yazılım

Bu Yazıyı Paylaşın