Aracın Daha Önce Pert Olmasının Alıcıya Bildirilmiş Olduğunun Kanıtlanması Gerekir

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

Esas No: 2014/13-1401
Karar No: 2016/1060
Tarih: 16.11.2016
KAVRAM:
  • AYIPLI MALIN İADESİ DAVASI
  • DAVACININ TALEP EDEBİLECEĞİ ALACAK MİKTARININ UZMAN BİLİRKİŞİ ARACILIĞIYLA DENETİME ELVERİŞLİ ŞEKİLDE TESPİT EDİLMESİ GEREĞİ
  • ÖNCEKİ KARARDA DİRENİLMESİ USUL VE YASAYA AYKIRIOLDUĞU
  • HÜKMÜN BOZULMASI

İÇTİHAT METNİ

DAVA ve KARAR :

Taraflar arasındaki ?ayıplı malın iadesi ve satış bedelinin tahsiliyle terditli olarak alacak? davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Mersin 1. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 02.02.2012 gün ve 2011/342 E., 2012/34 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 09.11.2012 gün ve 2012/15893 E., 2012/25280 K. sayılı kararı ile,

(Davacı, davalı şirketten Noterde yapılan 24.05.2010 tarihli araç satış sözleşmesiyle dava konusu aracı satın aldığını, aracın sürekli arızalanması sonucunda Mersin 2. Sulh Hukuk Mahkemesi aracılığıyla yaptırdığı tespit sonucunda düzenlenen bilirkişi raporuyla aracın 23.12.2007 tarihinde geçirdiği kaza sonucunda pert olduğunun belirlendiğini, davalının sözleşme yapılırken aracın pert olduğunu gizlediğini belirterek aracın davalıya iadesiyle satış bedeli olarak ödediği 20.063,50 TL.nin faiziyle tahsiline mümkün olmadığı takdirde fazla hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.563,05 TL.nin faiziyle tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, davaya konu aracı Noterden 6.11.2008 tarihinde dava dışı 3.kişiden satın aldığını, aracın pert olmasına neden olan kazanın 2007 yılında meydana geldiğinden sorumluluklarının bulunmadığını, davacının aracı mevcut haliyle görüp, beğenip aldığını savunarak davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, dava konusu aracın pert olmasına neden olan kazanın 23.12.2007 tarihinde meydana geldiği, kaza tarihinde davalı şirketin malik olmadığından ve ayrıca davacının 24.5.2010 tarihli sözleşmeyle aracı hali hazır durumuyla beğenip aldığı davalının kaza ve aracın pert olma durumundan sorumlu olmadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiş hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Davaya konu aracın 23.12.2007 tarihli kazayla pert olduğu uyuşmazlık konusu değildir. Davacı davalı şirketten 24.05.2010 tarihinde satın aldığı aracın pert olduğunun davalı tarafından gizlendiğini zarara uğradığı iddiasıyla eldeki davayı açmıştır. Davalı davaya konu aracı 6.11.2008 tarihinde satın aldığından önceki pert olma durumundan haberi ve sorumluluğu olmadığını savunmuştur. Davacının satın aldığı araçla ilgili olarak Trafik Şube Müdürlüğünce tutulan kayıtları ve aracın sigorta kayıtlarını inceleme yükümlülüğü yoktur. Davalı satış öncesi davacıyı aracın pert olduğu konusunda bilgilendirdiğini veya alıcının bu hususu bildiğini, ispatlayamamıştır. Davalının iyi niyetli olduğu söylenemez. Satışa konu araç hukuki ayıplıdır. Satıcı ayıpların varlığını bilmese bile onlardan sorumludur. Davacı BK 194 ve sonraki ayıba karşı tekeffül maddeleri hükmüne göre sözleşmeyi feshedip tazminat istemekte haklıdır. Mahkemece davacının talep edebileceği alacağının miktarı konusunda uzman bilirkişi aracılığıyla taraf mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli şekilde araştırılıp tespit edilerek hasıl olacak sonuca uygun verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın reddi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir?)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava; 24.05.2010 tarihinde satın alınan aracın ağır hasar görüp onarıldığının davalı-satıcı tarafından gizlendiği iddiasıyla açılan araç iadesi ve satış bedelinin tahsili, bu mümkün olmadığı takdirde alacak istemine ilişkindir.

Davacı davalı şirketten dava konusu aracı satın aldığını, aracın sürekli arızalanması nedeniyle Mersin 2. Sulh Hukuk Mahkemesi aracılığıyla tespit yaptırdığını, tespit sonucunda düzenlenen bilirkişi raporuyla aracın 23.12.2007 tarihinde geçirdiği kaza sonucunda pert olduğunun belirlendiğini, davalının sözleşme yapılırken aracın pert olduğunu gizlediğini ileri sürerek aracın davalıya iadesiyle satış bedeli olarak ödediği 20.063,50 TL nin faiziyle tahsiline, mümkün olmadığı takdirde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.563,05 TL nin faiziyle tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili davaya konu aracı dava dışı üçüncü kişiden 06.11.2008 tarihinde satın aldığını, aracın hasarlanmasına neden olan kazanın 2007 yılında meydana geldiğini, bu nedenle sorumluluğunun bulunmadığını, davacının aracı mevcut haliyle görüp, beğenerek aldığını bildirerek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece davacı tarafça iddia edilen kaza ve pert olma durumundan davalının sorumlu olmadığı, aracı iade mükellefiyeti bulunmadığı, piyasa koşullarında ikinci el araçların alım-satımının sıfır araç gibi garanti kapsamında olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuş, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Direnme kararını davacı vekili temyize getirmektedir.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, ikinci el araç satışlarında satıcının satış öncesi alıcıyı, aracın tümüyle hasarlı (pert-total) olduğu konusunda bilgilendirmesinin gerekip gerekmediği, buradan varılacak sonuca göre satıcının ayıptan sorumlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Öncelikle, uyuşmazlığın temelinde yatan ayıp kavramı üzerinde durmakta yarar vardır;

Dava tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı mülga Borçlar Kanununun 194 üncü maddesiyle 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 219 uncu maddesine göre; bir maldaki ayıp, satıcının zikir ve vaat ettiği vasıflarda veya niteliği gereği malda bulunması gereken lüzumlu vasıflarda eksiklik olmak üzere iki türde ortaya çıkabilecektir. Bunlardan ikinci tür olan yani lüzumlu vasıflarda eksiklik şeklinde ortaya çıkan ayıptan bunun varlığını bilmese dahi satıcı sorumludur. Ayıp, maddi, hukuki ya da ekonomik eksiklik şeklinde ortaya çıkabilir.

Tüketici hukukuyla ilgili ayıba ilişkin düzenleme ise dava tarihinde yürürlükte bulunan 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 4 üncü maddesinde yer almaktadır. (6502 sayılı TKHK m. 8, 9, 10 ve 11)

Anılan maddenin birinci fıkrasında ?Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda yer alan veya satıcı tarafından vaat edilen veya standardında tespit edilen nitelik ve/veya niceliğine aykırı olan ya da tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mal veya hizmetler, ayıplı mal veya ayıplı hizmet olarak kabul edilir? denilmekte, devam eden fıkralarda ise buna ilişkin biçimsel koşullar sayılmaktadır.

Görüldüğü üzere Borçlar Kanunundaki ayıp kavramıyla 4077 s. Kanununun 4 üncü maddesinde yer alan ayıp kavramları birbiriyle örtüşmektedir.

Borçlar Kanununda tanımını bulan ayıba karşı tekeffül, satılan şeyin satıcının zikrettiği vasıfları taşımamasından veya bu şeyin değerini sözleşme gereğince ondan beklenen yararları azaltan veya kaldıran eksiklikler bulunmasından satıcının sorumlu olmasıdır (TANDOĞAN, H.: Özel Borç İlişkileri, C. I/1, Ankara 1988, s. 163; YAVUZ, C.: Türk Borçlar Hukuku, Özel Hükümler, İstanbul 2007, 7. Baskı, s. 97).

Ayıba karşı tekeffül borcu, satıcının mülkiyeti geçirme borcunun tamamlayıcısıdır. Aynı zamanda satıcının bu borcu kanuni bir borç mahiyetindedir (YAVUZ, N.: Ayıplı İfa, Ankara 2010, 2. Baskı, s. 91- 92).

818 sayılı mülga Borçlar Kanununun 196 ncı maddesiyle 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 221 inci maddesine göre satıcı, satılanın ayıbını alıcıdan hileyle gizlemiş ise satımda tekeffül hükmünü kaldıran veya sınırlayan her şart batıldır. Satıcı, tekeffül ödevini kaldırırsa kendisi ve karşı akit için gizli kalmış olan ayıplardan sorumlu olmak istemediğini belirtmektedir. Bu nedenle böyle bir açıklamanın bağlayıcı olabilmesi, satıcının kendisince bilinen ayıpların alıcıdan saklı kaldığını ve diğer ayıpların gerçekten tarafından bilinmeyen ayıplar olduğunu kabul ettiğini gerekli kılar.

Bu ilkeler gereğince her kim, alıcının sözleşme yapılırken ayıpları henüz bilmeyeceği ve yalnız bu nedenden onun için zarar verici olan tekeffül görevinin kaldırılmasına razı olacağı üzerine spekülasyon yaparsa, hileli davranıyor demektir. Satıcının hilesi durumunda, tekeffül borcunu sınırlayan ya da kaldıran sözleşme kayıtları sonuç doğurmaz.

Durumun gerekli kıldığı, muayeneyle anlaşılamayan ayıplar, gizli ayıptır. Alıcı gizli ayıpları araştırmakla yükümlü değildir. Fakat onları meydana çıkar çıkmaz hemen ihbar etmelidir (YAVUZ, N.: s. 106-107).

Bile bile aldatma yani hile varsa satıcı ne tam zamanında ayıpların ihbar edilmediğine ne de kısa zamanaşımı süresine dayanabilir. Bu durumda 818 sayılı mülga Borçlar Kanununun 125 ve 126 ncı Maddeleriyle 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 146. ve 147 nci maddeleri uygulanır. Hileli davranış, ayıpları aldatıcı olarak söylememede ya da alıcının malı muayene etmemesine ya da ayıpları bildirmeden ya da tekeffül talep haklarını korumak için zorunlu olan başka önlemlerden vazgeçmesine aldatıcı eylemleriyle sebebiyet vermede bulunur.

Alıcının ayıpları bildiğini ya da bilmesi gerektiği konusunda ispat yükü satıcıya aittir. Zira bu suretle satıcı yasal olarak kendisine düşen bir sorumluluğu reddetmektedir. (YAVUZ, N.: s. 101).

Somut olaya gelince; davaya konu aracın 23.12.2007 tarihinde meydana gelen kaza neticesinde hurda haline geldiği ve sonrasında onarıldığı, davalının aracı 06.11.2008 tarihli araç satım sözleşmesiyle dava dışı üçüncü kişiden satın aldığı ve 24.05.2010 tarihli araç satım sözleşmesiyle davacıya sattığı uyuşmazlık konusu değildir. İspat yükü üzerinde olan davalı-satıcı, satış öncesi aracın ayıplı olduğu konusunda alıcıyı bilgilendirdiğini veya alıcının bu hususu bildiğini ispatlayamamıştır. Kaldı ki lüzumlu vasıflarda eksiklik şeklinde ortaya çıkan ayıptan bunun varlığını bilmese dahi satıcı sorumlu olur.

Bu açıklamalar ışığında mahkemece yapılacak iş; bozma ilamında açıklanan şekilde davacının talep edebileceği alacağının miktarı konusunda uzman bilirkişi aracılığıyla denetime elverişli şekilde araştırılıp tespit edilerek hasıl olacak sonuca uygun karar vermekten ibarettir.

Ayrıca Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında dosyada mevcut 26.05.2010 tarihli fatura bedeliyle yerel mahkeme gerekçesinde değinilen araç satış bedelinin birbirinden farklı olduğu, bu hususunda davacı tarafından temyiz nedeni olarak ileri sürülmesine rağmen Özel Dairece bu yön üzerinde durulmadığı anlaşılmakla; mahkemece bu hususunda araştırılması gerektiği fikri benimsenmiş ve kararın bu yönüyle de bozulması gerekmiştir.

O halde Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına, bozma ilamında gösterilen ve yukarıda açıklanan ilave nedenlerle uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ :

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen ilave nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 1086 sayılı Hukuk Usulu Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu açık olmak üzere 16.11.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Bu Yazıyı Paylaşın